DİYARBAKIR'IN FETHİ!…
Eklenme: 5/27/2019 12:00:00 AM

Şehri Amida Kadim kent, Amed.. Diyar-ı Bekir..

Ve 1937de ilan edilen ismiyle; Diyarbakır

Peygamberler.. Sahabeler.. Evliyalar, diyarı, bir mabet!..

33 Medeniyetin; yaşam bulduğu şefkat kucağı!..

İslamın kalası.. Manevi atmosferi hiçbir zaman eksilmeyen kent!!..

İçinde.. Dışında.. Yılların, asırların dehşetli; ihanetçilerine rağmen, hep var oldu..

Beylikler gördü.. İmparatorluklar yaşadı.. Cumhuriyetle, bütünleşti..

Savaşlara.. İşgallere.. İsyanlara şahitlik etti.. Ama zerre-i miskal, 1380 yıl önce şereflendiği ruhtan taviz vermedi..

İslamın kapısı!.. Anadolunun işgal edilmeyen; ender şehirlerinden biridir

Yani; manevi zenginliği yüksek

Her karış toprağı şehadete eren, şehitlerin kanı ve iziyle, müşerref olmuştur!..

Bugünlerde daha bir duygulu..

Hele ki, Ramazan-ı Şerifin, hayrı, bereketi ve affedici nuruyla daha bir; coşkulu!

çünkü; Fethinin sene-i devriyesindeyiz!!!

***

İslamla bütünleşen.. İslamın Anadoluya yayılmasını sağlayan; kapı olma unvanına sahip olduğu günün; 1380inci senesindeyiz!

Öyle ya; henüz Mekke, yeni fethedilmişti..

9uncu senesiydi.. Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammedin(S.A.V) vefatının da 7nci yılıydı

İslam halifesi, Hazreti Ömer(r.a)

Hüküm verir İslamın Anadoluya yayılması için, Diyarbakırın fethi şart.. Ve bu görevi; İyz b. Ganm adlı, sahabe komutana tevdi eder

Tarih sayfalarında, fetih hikayesi şöyle yer alır...

İyz, sekiz bin kişilik bir kuvvetle harekete geçer.

Ordusunda bine yakın sahabe vardı. Kuşatma uzun sürdü.

Bütün saldırılar, şehri baştan başa kuşatan muhkem ve muhteşem surlar karşısında neticesiz kalıyordu.

Aylar birbirini kovaladı Takvim yaprağı 639 yılını gösteriyordu ve Ramazan-ı Şerif idi!..

Asker ibadetlerini ihmal etmiyordu.. Oruçluydular..

***

Halit bin Velid, komutan Her gece çadırına bırakılan bir parça ekmekle sahur yaparak, orucunu tutar!?.

Bir gece sahura kalktığında, bakar ki, sahur için bırakılan ekmek yerinde yok!

Bir iki derken, düşünür.. Askerin erzakı kalmadığı içindir ki; sahurluk ekmek bırakılmıyor.. Üç gün; sahursuz oruç tutar..

Derken, kendisine her sahurda erzak getiren askere Erzakımız mı bitti? diye sorar..

Asker, hayır efendim.. Erzakımız yeterli der

O zaman sorar; Öyle ise, üç gündür neden sahurda ekmek bırakmıyorsun diye..

Asker cevap verir..

Her gece ekmek bırakıyoruz

Asker şüphelenir.. Ve pusuya yatar.. Her zamanki gibi, aynı saatte sahur için ekmek bırakır..

Gizlenir.. Gecenin bir vaktinde, bir köpeğin çadıra girdiğini görür.. Ekmeği kaptığı gibi; uzaklaşır..

Asker takip eder; köpek nereye gidiyor diye!!. Ağzında ekmek, köpeğin Surlara doğru gittiğini görür..

Önce Dicle nehrini geçiyor. Sonra da, Surlardaki bir delikten şehire girdiğini tespit eder..

Keşfini yapar.. Yaşadıklarını, Hz. Halit bin Velide aktarır..

***

O delik, keşfedilir Eğer ki, azıcık genişletilirse, askerlerin içeriye sızma imkanı oluşur..

Plan yapılır.. İyi savaşçılardan yüz kadar asker, seçilir!!

Köpeğin geçtiği delikten geçmeleri sağlanır..

Ve böylece; surlardan içeri sızarlar Aynı yerde bulunan ve Fetih kapısı denilen, Surdaki kapının açılması sağlanır..

Ve böylece İslam orduları da açılan kapıdan içeri girerler

Ancak, kapı açılana kadar, Hz. Süleyman (r.a) ve yirmi yedi arkadaşı şehitlik mertebesine erişirler.

Bu şehitler, hlen İçkale Hz. Süleyman Camisi bitişiğindeki meşhedde Süleyman b. Halid (b. Velid) ile birlikte gömüldüler.

Fetihten sonra, halkın elindeki silahlar alınır

Kendilerine iyi muamele edilir.. İslam dinine zorlanmazlar..

Ama buna rağmen halkın büyük bir kısmı kendi rızasıyla İslamı kabul ederler..

***

Şehir fetihten önce, Bizans işgali altındaydı

Başlarında Melike Meryem vardı. Melike Meryem, Müslümanlara karşı tedbir almak için devlet yöneticileri ve şehrin ileri gelenleri ile bir toplantı düzenler.

Burada, bölgenin önemini ifade eden şu konuşmayı yapar:

- Müslümanlar bölgenize girdiler, şehrinizin önünde karargh kurdular. Siz de biliyorsunuz ki, bu şehir bölgenin kilididir. Onu eline geçiren bütün bölgeyi alır. Bölgenin elden çıkmasıyla da İsa Mesihin hkimiyeti son bulur; onun dini bu ülkede desteksiz kalır.

***

Bundan sonra, İyaz da askerlerini toplar ve şöyle hitap eder:

Bu şehir çok iyi bir korumaya sahiptir. Burası, bölgenin gözüdür. Allah bize buranın fethini nasip ederse Müslümanlar bütün bölgeye hkim olur.

Sonra komutanları ile istişare etti ve Melike Meryeme bir mektup yazmayı kararlaştırdılar.

***

İyaz mektubunda şöyle der:

- İzzet, Allah ın elçisinin ve inananlarındır. Sahip olduğun kale büyük değil; seni yenilgiye uğratmaktan kurtaramaz.

Fethettiğimiz Balbek ve Antakya da sizin diyarınız gibi Heraklius a aitti.

Allah ve Peygamberinin vaat ettiği gibi, bize bütün zorluklar kolaylaştırıldı: İnananlara yardım etmek üzerimize haktır.

Seni uyarıyorum teslim olursan selmete kavuşursun. Beldemde sana ve halkına dininden ayrılma konusunda zorlama yapılmayacaktır.

Allah buyuruyor ki: Dinde zorlama yoktur.

***

-İlk zamanlarda, Melike Meryem İslm ordusuna karşı direnir..

Ancak, Müslümanların başarı sağlamaya başlaması onun gözünü korkuttur.

İyaz ve Melike Meryem arasında yazışmalar oldu.

İyazın cesaret ve kararlılığı karşısında antlaşma ve barışçı yollarla şehri teslim etmekten başka çare bulamazlar.. Ve şehri teslim ederler.

***

İyaz b. Ganem, görevli olduğu şehirlerin fethini tamamladıktan sonra Hz. Ömer e (r.a.) el-Cezire hareketinin başarıyla sonuçlandığını, düşmanları yenip İslamı bölgenin her tarafına ulaştırdıklarını anlatan şu mektubu yazar:

- Yardımıyla İslamı destekleyen, kahrıyla da şirki zelil eden, ideallerin ufkunu artıran Allaha hamd olsun. Düşmanı büyük bir tehlikeye sokmak için onların yollarını daralttım, memleketlerini terk ettiler. Allah benim elimle onlara en çabuğundan bellar yetiştirdi. Bütün yolları tutuldu. Onlar rezil ve perişan olup göçmek zorunda kaldılar.

Onların ardılları ve nesilleri günahlarına tevbe edip, İslama döndüler.

Bizzat kendileri dile getirdiler ki, başlarına gelenler, yaptıkları haksızlıklar ve zulümlerin sonucuydu.

***

Şehir bu fetihle, küfrün karanlığından İslamın aydınlığına, zulümden, adalete kavuşmanın huzurunu yakalar.

Her ne kadar, Zerdüş dinine mensuplar fethi işgal olarak görüyorlarsa da!?.

Zaman zaman, zikredenler olduysa da..

Cehaletin karanlığından; olsa gerek deyip nokta koyalım!!

Nitekim İslam orduları, cahiliyenin Arapça konuşan temsilcilerinden binlercesiyle savaşmıştır..

Öldürmüştür..

Ki Yahudilerden yüzlercesini, Hıristiyan Bizans ve Mecusi İranlılardan on binlercesiyle, mücadele etmiştir..

Hala da etmektedir..

Netice itibariyle 27 Mayıs 639da Diyarbakır İslam fethiyle şereflenmiştir..

O gün peygamberlerin mirası Diyarbakır, sahabelere devrolunmuştur.

Adaletle.. Eşitlikle.. Özgürlükle.. Hak, hukuk ve aydınlıkla bütünleşmiş!.. Surları tekbirlerle, ezanlarla ihya olmuştur.

Şehrin ahalisi iman şerefine ermiş, saadetin yolunu bulmuş olur!..

O günden bugüne, aynı meşale hep yanmıştır...

***

ORGANİZE EDİLEN ETKİNLİKLER

Hiç kuşkusuz ki, İslamla şereflenen Diyarbakırın fethi; ümmetin Anadoluya açılan, kapısıdır

Yeter ki, kıymet bilelim!
Yeter ki sahiplenelim..

Daha bir kaç yıl öncesine kadar.. Ne hazindir ki; Diyarbakır Fethi pek konuşulmazdı..

Kutlama.. Etkinlikler.. Organizasyonlar.. Güne dair; konferanslar.. Şenlikler; tarihi yad etme anlamında pek de suskun idi, toplum ve kent..

Ama, şükürler olsun ki, bir uyanış, bir diriliş, bir sahiplenme var..

Yeterli mi, değil?..

çok ama çok eksik var..

Önceki yazılarımda da dile getirmiştim, İstanbulun fethi neyse!..

Diyarbakırın 27 Mayıs 639daki fethi de aynıdır..

Neden; yerel ve merkezi bir bütünleşmeyle Diyarbakırın fethi kutlanmıyor..

Dünyanın gözü, Diyarbakıra çevrilmiyor..

O mukaddes günün..

O müstesna özgürlüğün..

O kelimelerin kifayetsiz kaldığı kurtuluşa ermenin, zamanı, mücadelesi ve hikmeti konuşulmuyor?..

Bugün bile..

Bir kaç sivil toplum örgütü.. Bir kaç gönüllü.. Gönül ister ki, 7den 70e bir bütünlükle o günün feyzine nail olalım..

Coşalım. Kutlayalım..

***

Diyeceğim o ki!.. Diyarbakır fethi; mirastır..!

Milletimize kimlik ve dinamiklerini yeniden hatırlatması..

Hatırlanması..

Değer ölçeğine vakıf olunması nokta-i nazarda; büyük önem taşımaktadır

Bu topraklar.. Anadolu coğrafyası.. Diyarbakır.. Peygamberlerin.. Sahabelerin.. Evliyaların, şehitlerin, ataların emanetidir..

Halk deyimiyle; bu ülkeyi ve bu şehri sokakta bulmadık. birileri bize parayla da satmadı..

Ya da hediye etmedi..

Şehit kanıyla yoğrulmuş bir topraktır, üzerinde yaşadığımız!.

Emanete ihanet değil.. Emanete sahiplenmek gerekir Fert fert, vatanımıza sahip çıkmaya mecburuz.

Diyarbakır ne kadar bizimse.. Van, Hakkari.. Şırnak.. Batman ne kadar bizimse!..

Bilinmelidir ki;

İstanbul da o kadar bizimdir..

İzmir de bizim..

Erzurum da Yozgat ta bizim

Ülkenin her karış toprağı bize emanet ve bizimdir.

Temel harç İslamiyettir. İslamı dikkate almayan meselelerin hiçbiri çözümle müşerref olmaz..

Bilakis; çözümsüz kalır.. Onun için dalga dalga, hakikatlerimize sahip çıkmamız gerekir!

Bu, hepimiz için en büyük görev ve sorumluluktur.

Fetih günümüz kutlu olsun!!!

..VE SİYASİ TARİHTEKİ 27 MAYIS!..

İşte; o kara bir leke olarak durmaktadır!

Asırlar geçsede askıdadır...

çünkü, vicdanlarda derin yara açmıştır..

Bir Başbakanını, iki bakanını dar ağacına çeken, kanlı bir plandır..

27 yıllık tek parti şeflik ve dipçik döneminin tahammülsüzlüğüydü!

Demokrasiyi istemeyen..

Milli iradeye karşı çıkan

Dini de..

İnancı da..

Dili de..

Yaşamın her alanındaki vicdanı prangaliyan; zihniyetin, aşağılık darbesiydi!...

Askeri cunta..

Ki darbeler bu kara lekeyle, hep vücut buldu...

Türkiyenin her 10 yılda bir tekerrür eden, bir ihanet hançeri oluştu..

60 darbesi..

70ler takip etti..

80ler vücut buldu!...

28 Şubatı.. Ve E-muhtıra.. Gezi, 17-25 Aralık ve 15 Temmuz!..

Ki; araya sıkışan daha nice ihanet hançerleri..!

Öyle ya, pul, para, sigara!!!

En büyük bahane..!

Sene-i devriyesinde diyeceğim odur ki

Ey ahali; uyanık olmalıyız!..

Aman ha!

Hançer bileyenler var?..

Pusuda diş biliyorlar

59 yıl önceki, zihniyeti yeniden hayata geçirmek heveslileri var!...