Marka kent olmak? Sahi; Diyarbakır bu minvalde gelişiyor mu? İkilem var. Ne evet, nede hayır diyebiliyorsun? Çünkü; "çok farklı" yüzlere sahip bir kent Diyarbakır. Bir tarafta Tarih ve Kültürün "beşiği" diyorsun. Bağrında; onlarca medeniyeti yaşattığı ve barındırdığından söz ediyorsun. Peygamberler diyarı. Sahabeler mekânı. Çin seddinden sonra dünyada ikinci Sur'lara sahip. İçkale gibi "tarih ve medeniyet" kokan bir hazine içeriyor.
* * *
Ama gel gör ki; Bu hazinenin "yoksul ve fakir" yüzüne mahkûm. Ya da; kendisini mahkûm ettirmişler bu "yoksul" yüze. İlgisiz, Sorumsuz, Ve sorgusuz. Yanı başında Mardin, Hemen ötesinde Şanlıurfa. Maden'in ilerisinde Elazığ. Ve Adıyaman. Onlar; bugün çok daha ötelerde. Turizm'in "uğrak" merkezi, İnanç ve Tarih'in dokusuyla anılıyor. Değişen bir yüz. Gelişen kentler. Kazanan bir halk kitlesi.
* * *
Peki; Diyarbakır bu "maratonda" nerde? Belki "bir şeyler" oluyor diyebiliriz. Ya da; "ancak bu kadar oluyor" kestirme yoluna direksiyonu kırabiliriz. Ne hazin ki; Koşu parkurundaki performansımız bu. Eller üç adım, biz de tek adım. Geri baslar da, KDV'si. Bu yaya kalış durum salt ; "tarih, kültür ve inanç" alanıyla sınırlı değil.
* * *
Tarımın beşiğe olmada da; kör-topal! Düşünün; Hangi kentin coğrafik alanı içerisinde "hem enerji hem sulama" amaçlı üç baraj var. Ve pek tabi ki; Hangi kentin bağrından fışkıran Dicle nehri başta olmak üzere, iki de akarsu-çayı var. Su zenginliğiyle birlikte; Ekilebilinir arazi noktasında da çok varlıklı. Peki; Bu kadar su zengini ve mülk sahibi olmasına rağmen tarımsal alanda nerdeyiz? Onbinlerce hektar sulanabilecek alan var sulanmıyor. Onbinlerce ekilebilinecek arazi var işlenmiyor. Bu kadar zenginlik içerisinde Üç barajdan, üç akarsudan, binlerce ekilebilinecek arazinin sadece yüzde 20'si sulanabiliyor.
* * *
Neyse ki; GAP Acil Eylem Planında Diyarbakır'ın bu geri kalmışlığı görüldü de, projeler hayata geçirildi. 2011 veya 2012'de. Denildiğine göre biterse; "Bereket" yağacak. Bu fasla parantez açarsak. Turizm, inanç ve kültür fakirliğimiz bu alanda da; Az önce ifade ettiğim gibi İllerin çok gerisinde! Şanlıurfa; Atatürk Barajı'yla "hem sulamada, hem enerjide" ihya. GAP İdaresi Başkanlığı dahi; orda! Ki bunun için çok uğraştık. Üç baraja" tek baraj nasıl tercih edildi Daire Başkanlığı buraya alındı diye. Siyasilerimiz yetersiz niye kaldı? Adıyaman da kıymetlendi. Hem tarım, hem tekstil alanında. Yol geçmez, kervan uğramaz bir kent dedik, bugün bacası tüten onlarca fabrika var. Turizm'i de, Nemrut'la yaşattı. Elazığ, Harput. Ve Hazar. . Mardin "damlama" teknolojisiyle koca Kızıltepe ve Nusaybin ovasını yemyeşil yaptı. Tarihi yapısıyla; gerdanlık. Büyüdükçe büyüyor.
* * *
Gelelim; Komplike sanayi alanına. Makine. Tarım. Başta olmak üzere "sektörel" fakirlik, açlık çizgisinde. Son bir kaç yılda "yüz güldüren" Mermerciliği saymaz isek; Sanayi'de yokuz! Düşünün; Mezopotamyanın başkenti dediğimiz Diyarbakır'ın tarihteki Ticaret hayatını. Bölgenin merkezi. Ticaret'in "kalbi" noktasında bulunurken; bugün sanayi üretimi noktasında tüten bir tek fabrikası yok. Var olanlar da; "zaman süreci" içerisinde siyasi mülahazalara malzeme kapatıldı. Organize Sanayi Bölgesindeki yatırımlar. Topyekûn istihdam ettiği "işçi" sayısı 4 bin 5 bin civarında. Metropol bir kent. Nüfusu 2 milyonu aşmış. Ama sanayi ve ticari aktivitesinin kapasitesi bu kadar!
* * *
Biz; Hala 1. Organize Sanayi Bölgesi'ni "tam kapasite" devreye sokmazken. Yanı başımızdaki iller; 2'inci, 3"üncüsüne alternatif alan arıyor. Diyarbakır! Kendi yerli yatırımcısının dışında; yabancı ve dış destekli ağırladığı, kabul ettiği yatırım var mı? Yok! Bahse konu illerde; Alman mı, İngiliz mi? Siyonist İsrail dahi, "milyon dolarları" akıtıyor. Bunlar dış destekli. Ya daha önce Batı illerine giden İş Adamlarının "vefa borcu" ödemeye yönelik yatırımları.
* * *
Velhasıl; geri bakılan bir kent! Tarih nasıl güzel ifade ediyor; Diyarbakırın "geçmişindeki" parlak yüzünü. Düşünün; 1923 yılında. Yani Cumhuriyet'in kuruluşunun hemen başında Diyarbakır ülkenin üçüncü büyük ticaret merkezi. Bağdat, Şam, Halep, Musul. Ortadoğu'nun tümüne "mal ihraç" ederken. Bugün; Sıradan bir kent konumunda ve ticari faaliyeti konuşulmaz trende. Peki! Tüm bu "yoksulluk ve geri kalmışlığın" sebebi mücibesi nedir?
* * *
Ve pek tabiî ki de; Doğu ve Güneydoğu'da yıllar yılıdır yaşanan "şiddet, terör, işsizlik ve yoksulluluğun" neden alın yazısı olarak bölge insanına dayatıldığı. İşte burada verilebilecek cevabı ve yorumu size bırakıyorum. Çünkü Haftanın son günündeyiz. Biraz da siz; fikir mülahazası içerisine girin. Ve bulun; Bize reva görülen "şu anki hal-i durumun" çıkmaz sokağı kimin eseri diye? Ha bu arada; Yiğidi öldür ama hakkını ver. Tabi bir gülle de bahar olmaz, sözünü unutmadan. Diyarbakır şu son bir kaç yıllık dönem içerisinde "kabuk" kırmaya başladığını. Gelişme noktasında "adım" attığı. Siyasal iktidarları bu bölgeye "yüz" döndürdüğü. Bir hafta içerisinde; İki fuar düzenleyebilecek seyre sahip olduğunu da görmezden gelmeyelim. Güzel bir hafta sonu dileğiyle.