REKTÖR KARAKOÇ'U DİNLERKEN?…
Eklenme: 4/5/2021 12:00:00 AM

Müdavim okurlarım bilirler!.. Laf, Dicle Üniversitesinden açılınca, hep şu tanımlamada bulunmuşum..

Diclenin Öte tarafı..

Niye ötekileştiren bu cümle derseniz?.. Nedenleri, niçinleri, sebepleri çok..

Ama özet bir kelimeyle; Şehriyle, bölgesiyle, hitap ettiği alanla barışık olmadığı gibi; misyonunu da yerine getirebilmiş değildir..

çünkü, dönemsel olarak, hem siyasi, hem ideolojik ve hem de inanç eksenli; anlayışların yönetimlerinde, kutuplaşmaların, arenası olmuştur

Sağlık ve Eğitim, öğretim faaliyetlerinden daha yüksek; kutuplaşmalarla gündem olup, tartışmaların odağı olarak anıla gelmiştir, Üniversite!

***

Üniversitenin, 40-50 yıllık geçmişine bakıldığında, rektör ve zihniyet, geldiği makam sorgulamasında; Sivili, Asker ve Bürokrat kulvarında, çok kişi karşımıza çıkar

Ve bu çok kişinin de, kendilerine emanet edilen makamlara ehliyet ve liyakat ölçüsünde, olmadıkları gibi vesayetlerin birer elemanı olarak, makam işgal etmişlerdir

Aslında, D.Ünün yaşadıklarının Türkiyedeki diğer üniversitelerden geri kalır yanı yok! Yani, benzer örnek çok..

Tabi, bu tabuları yıkma adına gayret gösteren, Dicle Üniversitesini, Bölgenin ve Ortadoğunun gözde, eğitim, öğretim ve sağlık merkezi yapma gayretinde olanlar da olmadı değil.. Haklarını vermek lazım..

Ancak, makamları, emanetleri, imkanları sorumsuzca kullanıp, tahribat yapan ekseriyet!

***

Dile kolay!.. Türkiyenin en köklü Üniversitelerinden olacaksın!..

30 binlerin üzerinde öğrenci, binlerce akademisyenle, geniş bir araziye sahip, siyasi ve ekonomik kulvarda, en güçlü bir kimliğin olacak..

AK Partinin ilk yıllarında, Üniversite sayısının artması noktasında her ile bir üniversite icraatında, sözü dinlenmeyen olacaksın

Öyle ki, bir elin sayısı kadar bağrından üniversiteler çıkacak.. Yüzlerce, akademisyeni kadro tesisi noktasında, vereceksin..

Ama bir tekinde, Kurucu Üniversite kimliğin olmayacak..

Nice, akademisyenler yetiştireceksin, ancak meyve verecek dönemde, sahiplenmeyip, bilakis hasım görerek günümüzün ifadesiyle mobing uygulayıp, göç ettireceksin!

Dahası! Türkiyenin milli ve yerli meselelerine, akademik yönde, kafa yormayacaksın!.. Sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel ve tarih noktasında, zerre-i miskal bir zihin eforu ortaya koymayacaksın!..

Dile, inanca, medeniyete dair, bu bölgede neler oluyor, neler bitiyor, neler yaşandı demeyip, sorunlara çözüm bulma adına, İlmin ve Bilimin aklını ırak tutacaksın!..

***

Kısacası, Dicle Üniversitesi sıradan bir kamu kuruluşu olarak, hep Diclenin Ötesinde durup, kaldı.. Şehirle entegre olmadı

Şimdi, tüm bunları niye geçmişin şeceresini ortaya koyarak anlatıyorum!.. Şunun için; geçmişten ders-i ibret çıkarıp, gelecek adına, hatalar zincirinin bir daha tekerrür etmemesi!.. Yani, gelen gideni aratmasın!

***

Malumunuz üzere, geçtiğimiz yılın Ağustos Ayının ortalarında, Dicle Üniversitesine Rektör olarak Prof. Dr. Mehmet Karakoç atandı..

Atandığından kısa süre sonra, hayırlı olsun ziyaretine gittim.. Karakoça o gün şunu söylemiştim, Üniversitenin yaraları çok, kangrenleşen yaralar var tedavisi için, neşter gerek!..

Ziyaret sonrasında, bir yazı kaleme aldım!.. Şu sözle; noktalamıştım yazımı!.. Umarım, hayal kırıklığına uğramam..

çünkü, Karakoç güven verdi bana diye.. Sonra, günler, aylar geçti.. Yönetim oluştu, atamalar, görevlendirmeler yapıldı.. İzledim, olup biteni

Melih Bulu vakası gündeme gelince, Dicle Üniversitesiyle alakalı; fransızlaştık mı ne diye, serzeniş yaptım!..

***

Ve, geçtiğimiz hafta içerisinde Rektör Karakoç ziyaretime geldi.. Yalnız gelmişti.. İade ziyareti idiyse de, amacı farklı idi, Karakoçun..

Uzun uzadıya sohbet ettik.. Üç saati aşkın bir, hasb-i hal içerisinde olduk..

O sordu, ben yanıtladım, ben sordum o yanıtladı

Samimi ve net, şeffaf fikirler ortaya koyan bir görüşmemiz oldu!

Üniversiteyi tanıyan biri..

Yabancı değil. 1996dan beridir, içinde.. Zaman içerisinde gel-gitler yaşanmışsa da, Diyarbakırdan evle olması münasebetiyle, damat olarak artık yerli...

Karakoçu dinlerken, Üniversiteye ve şehire dair anlattıkları karşısında, çok farklı ve özel bir bilim insanı dedim kendime!

Öyle ya, ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz?

çünkü, rektör sadece üniversitenin rektörü olmamalı, o kentin, o coğrafyanın yol gösterici, rehberi ve bilim adamı olmalıdır? ilkesiyle, bakınca bir şeyler değişecek bu üniversite için, dedim.. Ve bu yazıyı, uzun uzadıya geçmişi de hatırlatarak, kaleme aldım

Yani kayıtsız kalmak mümkün değil

***

Bilim eğer ki, üretime ve toplum yararına dönüşüyorsa, kıymetlidir.. Üniversite kampüsü içerisindeki, dört duvar arasına sıkışıp, kalan Bilim, kısır ve verimsiz, değer ölçüsü tozlu raflarda bekleyen kitaptan öte değildir.. Karakoç diyor ki, Benim işim sadece üniversitede eğitim ve öğretim değil..

Yani, geniş bir vizyonla kendini donatmalı, Rektör demeye getiriyor..

***

Üreten olmak!.. Ürettiren olabilmek.. Doğru yolu, şeffaf, şaibesiz, gösteren ve yürüyebilmek önemli..

Salt üniversite değil, hem bulunduğu şehre, hem yaşadığı ülkeye, ilmiyle, bilimiyle, üretimiyle vefa borcu, sorumluluk hissiyatıyla, kendini entegre edebilmek! İz bırakan olabilmek..

Karakoç kampüs ile rektörlük binası ve lojmanın arasına, sıkışan dört duvar arasında, yat-gel, demek değil diyor!..

Güzel bir söz, görevinizde, makamınızda, hedeflerinizde bir heyecan, bir azim, istek ve istişare yoksa; başarısızlık kaçınılmazdır..

Sıradanlaşan, sıra dışı işler yapamaz!.. El hak!..

Belki erken gelen bir kanaat, bendeki!.. Ama karşımda, Karakoçu şöyle gördüm Vatanına, milletine, bayrağına, devletine, milli ve manevi değerlerine sımsıkı bağlı

Geleneği olan, Bölge Kültürüne adapte olmuş, kendi evlatlarını da, eşinin Diyarbakırlı olması münasebetiyle, yerlileşen değerlerle, bütünleşen!

Görev ilkesinde, koltuktan güç alan değil, koltuğa her yönüyle güç veren bir karakter, bir bilim adamı, insan gerçeği gördüm!

***

Üç saatlik sohbetimizde, Karakoç bir dizi projeden de söz etti. Tez elden, Üniversite kampüsünde İki Yeni Hastane inşa etmek..

Kampüs içerisinde, raylı sistemle ulaşımı sağlamak.. Hastaneler arasında yürüyen merdiven ve kız öğrenciler için, yurt.. Yeni fakültelerin, kurulması..

FETÖ ve diğer etkenlerle boşalan akademik kadroların doldurulması! Öğrenci sayısının artırılması..

En önemlisi de, sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel, tarih, inanç ve yaşama dair, dünü, bugünü ve yarını ortaya çıkartacak, bölgenin tarihsel gerçeklerine ilişkin, araştırmalarıyla kendinden söz edecek; bir vizyon ortaya koyacaklarını, aktardı.. Karakoçun kendi ifadesiyle, konuşacağız, istişare edeceğiz, ama lafta bırakmayıp, icraata dönüştüreceğiz.. Bunun için de, elbirliği, güç birliği şart..

***

Sonuç itibariyle!.. Karakoçun bende bıraktığı intiba şu; tahribatların yorgunluğuna mahkum edilmiş olunan, Dicle Üniversitesi kendi öz zenginliğiyle, yeniden küllerinden dirilişe geçip, misyonunu aksiyona çevirecektir..

Tabi bekleyip göreceğiz..

Umarım, atandığında, kendisine burun kıvıranlara mahcubiyeti yaşatarak, milli ve manevi değerlerle bütünleşen bir Üniversite inşa eder

çünkü, bu kent ve bu üniversite Mezopotamya beşiği ve ruhuyla, kenetlenmelidir?

Karakoç hocaya kolay gelsin diyorum!?..

***

VESAYET PİYONLARI!

Ne yazık ki, dönemsel olarak kendilerini var edebilmişlerdir bu zümreler!?.. Ki, önceki gece bir kez daha; vesayetçi kurmay odaklı bir yüzle huzura çıkma, gayreti içerisinde oldular..

104 Emekli Amiralin altında imzası bulunan bildiri, hiçbir şekilde meşru olmadığı gibi, sıradan da değildir! Ne fikir, ne düşünce, ne de siyasi bir tavrın kapsamına alınamaz!?.

Yakın tarihimizde, sivil siyasete müdahale noktasında, kullanılan argümanlar, herkesin malumudur

28 Şubatı, 27 Nisan E-muhtırayı, hatırlarsak hepsi belli tırnak içinde masum(!) gerekçelerle soslanmış sözde toplumsal hadiselere atıfla, meram sergilenmeye çalışılmıştır

Daha bir kaç hafta önce, Işıklar sönmüyor diye, yapılan paylaşımlar..

***

Unutmamalıyız!.. Darbe ve darbecilik bu ülkede bir kesimin damarlarında gezinmeye devam eden ölümcül bir virüs olarak hep yaşadı.

Bugün karşımıza çıkan da mutasyonlu bir darbe virüsüdür.

Zaman zaman şekil değiştirdi, yöntem değiştirdi ama zehirliliği itibarıyla hep var oldu.

Genç subaylar rahatsız.. Rütbeliler rahatsız.. Ordu rahatsız.. Genel Kurmay uyumuyor.. Işıklar hala yanık.? gibi ifadeler, neye delalet ve neyi çağrıştığını, kundaktaki bebeler bile, anlar!

Onun için de, 15 Temmuza 103 gün kala, 104 imzada 53 sırasını iki kez yazıp, 103 imza diyerek, gece saat 04.00de yayımlamak; anlam itibariyle, Sivil İradeye darbe planıdır?

***

Bu bildiri; içten ve dıştan organizeli kurmay planlı, iktidarı devirmek gayreti içerisinde olan ama siyasi mekanizmalarla bunu beceremeyen, sivil siyaset yerine gayrimeşru geçmişin, vesayet ruhuyla hareket edenlerin, bir kurgusal faaliyetidir.. Yani nabız yoklamadır!

En barizi de, pusuya yatan dumanlı havadan nemalanan odakların fişeklenmesine dair, çıkıştır..

Sorgulanan, ne Montrö ve ne de İstanbul kanalıdır?.. Bildiri, kapsamlı, planlı ve sağır odaların, masalarında kaleme alınmıştır

Netice itibariyle, siyasete güvenen, demokrasiye inanan, egemenlik kayıtsız şartsız milletin ilkesine sahip, sivil iradenin hakimiyetine karşı girişilen bu vesayetçi anlayışın piyonları ve arkalarındakilerin ortaya çıkarılması gereken, pervasız çıkış ve kalkışmanın, deşifresi şarttır

Yargı, resen soruşturma başlattı..

***

GÜNÜN SÖZÜ

Fırtınanın gücü ne olursa olsun, martı sevdiği denizden asla vazgeçmez.