KIBRIS SATRANCI
Eklenme: 22.10.2025 00:00:00

19/10/2025 de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde Cumhurbaşkanlığı seçimleri gerçekleşti.

Yakın geçmişe bakarsak, adadaki siyasi tablo iki ana eksen üzerinde şekilleniyor:
Bir yanda federal çözüm arayışını savunanlar, diğer yanda ise iki devletli çözüm tezini destekleyenler. Özellikle son yıllarda Türkiye, uluslararası arenada net biçimde iki egemen devlet modelini ön plana çıkarıyor.
Bu yaklaşım, 2020deki Kuzey Kıbrıs seçimleriyle daha da belirginleşti; Ankara, federasyon masası yerine eşit egemenlik zemininde duruyordu.

Türkiye açısından bakıldığında, mesele yalnızca kardeşlik değil; jeopolitik varlık meselesi.

Yakın geçmişte yaşananlar

  • Maraşın kısmen açılması,
  • Türkiyenin BM nezdinde iki devletli çözüm önerisini resmileştirmesi,
  • Rum kesiminin AB içindeki tutumu

Türkiyenin pozisyonunu daha da sertleştirdi. Türkiye adil bir paylaşım değil, egemen eşitlik istiyor. Yani masada taraf değil, ortak olmak.

Türkiye açısından Kıbrısın geleceği, artık çözüm mü olur, olmaz mı tartışmasından çok hangi zeminde çözüm olur sorusuna sıkışmış durumda.
Uluslararası konjonktür, kısa vadede birleşik bir Kıbrıs fikrine kapı aralamıyor.

Kıbrıs, Avrupa için sadece bir ada değil, Doğu Akdenizin enerji kilidi.
ABD içinse, Rusyaya, İrana ve kısmen Türkiyeye karşı bir jeopolitik ileri karakol.

Avrupa Birliği, özellikle Rus gazına bağımlılığın Ukrayna savaşıyla yarattığı krizi gördükten sonra, Doğu Akdenizdeki doğalgaz rezervlerini alternatif enerji kaynağı olarak konumlandırdı.
Bu rezervlerin önemli kısmı Leviathan, Afrodit, Zohr sahaları İsrail, Mısır ve Kıbrıs açıklarında yer alıyor.

AB ülkeleri (özellikle Fransa, Almanya, Yunanistan) bu bölgede Türkiyenin tek başına oyun kurucu olmasından rahatsız.

Bu yüzden Rum kesimine siyasi meşruiyet, ekonomik destek ve askeri ortaklık sunarak Türkiyeyi çevreleyen bir denge politikası izliyorlar.

ABD ne yapıyor; niyeti nedir? Yine fıtratına uygun hareket ediyor, çözüm görünümlü kriz kontrol hattında

Ada birleşsin ya da birleşmesin, Amerikan enerji şirketleri (ExxonMobil, Chevron) bölgede faaliyet göstersin, NATOnun güney kanadı istikrarsızlaşmasın, Rusyanın Akdenizdeki etkinliği sınırlansın.

Avrupalılar barış süreci diyor, Amerikalılar çözüm inisiyatifi.
Ama her iki kavram da enerji güvenliği ve jeopolitik denge için söylenmiş diplomatik kılıflardan ibaret.


Kıbrısın doğusunda yatan gaz, batısında yatan tarih kadar ağır.
Ve her iki taraf da bunu biliyor.

Kıbrıs bugün, belki de Akdenizin en sessiz ama en yoğun cephesi.
Sular sakin görünüyor ama altından büyük hesaplar geçiyor.
Ve Türkiye, o suların nereye aktığını çok iyi izliyor.

Cumhurbaşkanlığı seçimlerini CTPli Tufan Erhürman kazandı.

Şimdi gelelim içeriye

CTPnin ideolojik olarak Türkiyedeki CHPye yakın bir hatta durduğu bilinir.

Kıbrıs sorununda federal çözüm, iki toplumun siyasi eşitliğe dayalı birleşik bir devlet altında yaşaması, fikrini savunur.

Bu yaklaşım, Türkiyedeki AK Partinin benimsediği iki egemen devlet tezine ters düşer.

Dışardaki gerilim bize yeter mi tabi ki hayır bize içerde de gerilim lazım.

Devlet Bahçeli hemen açıklamasını yaptı: sonuçlar az bir katılımla gerçekleşmiştir. Seçim sonucu seçim kurulu tarafından açıklanmış olsa dahi KKTC parlamentosu hemen toplanmalı federasyona dönüşün kabul edilemeyeceğini ilan etmeli ve Türkiye Cumhuriyetine katılma kararı almalıdır dedi.

Neyse ki Kıbrısı kapatın demedi, Kıbrıs diye bir yer yoktur da demedi. :)

Sayın Recep Tayyip Erdoğan ise; seçilen cumhurbaşkanını tebrik etti, Kıbrısın egemenlik haklarını her türlü platformda savunmaya devam edeceğiz dedi.

Özgür Özel; Cumhurbaşkanını tebrik ederken dahi Ankarayı hazımsızlıkla kara propaganda ile suçladı.

Umarım taraflar rekabeti bırakıp revizyona odaklanırlar. Ve ortak paydada buluşurlar eğer buluşmazlarsa;

O zaman Kıbrıs Türk siyasetinde egemenlik federalizm ayrımı yeniden sertleşir.
Bu da hem Türkiyenin iç kamuoyunda hem AB ilişkilerinde yeni tartışma başlıklarını doğurur.