Suudiler, “Ataerkil Yasaları” kaldırarak(!) Neyi Amaçlıyor?
Eklenme: 12/4/2017 12:00:00 AM

Geçtiğimiz hafta sonunda MÜSİAD Genel Merkezinde UTEKS..tarafından organize edilen Haliç Buluşmalarının 27.si gerçekleşti. Konu, Suudi Arabistanının Yeniden Kurulması ve Türkiyeye yansımalarıydı. Konuşmacı Ortadoğu konusunda uzman Prof. Dr. Zekeriya Kurşun idi.

Konu son günlerde dünya gündemini meşgul eden Suudi Arabistan olunca, katılım da ilgi de bir hayli yüksekti. çünkü Arabistanın İslam ülkeleri içinde çok farklı bir konumu var. Suudi Velihatı Muhammet bin Selmanın gündeme taşıdığı ekonomik ve siyasi yenilenme hamlesi ve ülkede yaşanan olağan dışı siyasi hareketlilik bu farklı konumu daha da ilginç bir hale getirmiş durumda.

Arabistan, öncelikle Müslümanlarca kutsal kabul edilen meknlara sahip olması dolayısıyla, İslam dünyasının ilgi odağında bir ülke. Diğer taraftan da sahip olduğu petrol ve hala açılmayan altın rezervinden dolayı kapitalist dünyanın vaz geçemediği bir coğrafya. Ayrıca Vehhabilik mezhebi ile İslamı en iyi temsil ettiğini öne sürmesine karşılık, Müslümanlardan ziyade ABD ile yakın siyasi ve askeri işbirliği yapması dolayısıyla da komşularını tedirgin eden bir devlet.

Arabistanının bu farklı konumuna daha birçok örnek vermek mümkündür. Örneğin Şiiliğin temsilcisi olan Iran ile ezeli bir düşmanlık ve rekabet içinde olması gibi.

Peki, böyle bir ülkede yaşanan ani değişimler veya değişim söylemleri ne anlama geliyor? Hangi iç ve dış dinamikler böyle bir değişimi, Muhammed bin Selmannın ifadesiyle 2030 Vizyonunu gerekli kıldı? Bu soruların cevabı, tüm Müslüman ülkeleri haklı olarak yakından ilgilendiriyor.

Panel konuşmacısının da ifade ettiği gibi, dış dinamiklerin başında ABDnin bölgeyi yeniden dizayn etmesi geliyor. Bu sava göre Batı, İslam dünyası içinde, Türkiyeyi devre dışı bırakacak yeni aktörler istiyor ve bunu da sürekli İran tehdidi ile korkutup yanında tuttuğu Arabistan üzerinden yapmayı daha rasyonel görüyor. Böylece aynı zamanda tüm Arapları bir blok haline de getirebileceğini hesap ediyor.

Bir sosyolog olarak beni özellikle ilgilendiren husus, haliyle iç dinamiklerdi. Panel boyunca bunun cevabını bulmaya çalıştım. Öncelikle kesin olan şey, Suudi Arabistanda ihtiyaçtan kaynaklanan bir değişim arzusunun var olduğudur. ABD, bu değişim arzusunu iyi kullanıyor.

Bu değişimi tetikleyen iç dinamiklerin başında ise iki nokta geliyor: Birisi siyasidir: Yemene yönelik yürütülen savaşta Arabistan başarısız oldu. Bu başarısızlık algısını, içeride gelecek umudu satarak örtmek istemektir. Yani, kamuoyu nazarındaki itibarını korumak istemektedir.

İkicisi ve en önemli iç dinamik ise, ekonomi kötüye gitmesi, fakirleşmenin artmasıdır. Alınan önlemlerin bir kısmı buna yöneliktir. Örneğin kadınlara araba kullanma izninin verilmesinin nedeni, dışarıdan gelip Arabistanda çalışan yabancı şoförlere alternatif oluşturmaktır. Yani ekonomiktir. çünkü Arabistanda gelir düzeyi yüksek her evde 3-4 Yemenli veya Mısırlı şoför hizmet görüyor.

Yakın akraba bakanların beş yıldızlı bir otelde rehin tutulması ve reformlara karşı çıkan din adamlarının tutuklanmasının altında da gelecekle ilgili ekonomik kaygılar yatıyor. Krala yakın bakanlar ve prensler, Suudi Arabistanın yerli nüfusunu ekonomiye kazandırmak yerine, kendi şirketleri üzerinden dışarıdan eleman temin ediyorlar. Bugün Arabistanda hemşireden tut, şoföre kadar, çöpçüden tut, teknisyene, mühendise ve eğitimciye kadar her alanda çalışanların büyük çoğunluğu yabancılardır.

Arabistanı ekonomik gelecek açısından en çok korkutan şey, sadece istihdam veya petrol rezervlerinin tükenmeye başlaması değil. Daha da önemlisi elektrikli otomobillerin hkim olmaya başlamasıyla petrol fiyatının varil başına 10 $ a kadar düşmesi tehlikesidir.

Buna yönelik neler mi yapmak istiyor Muhammed bin Selman? Öncelikle ülkenin petrol gelirindeki düşüşü telafi etmek için daha fazla yabancı yatırım ve yabancı ziyaretçi çekmek istiyor. Bunun için de batı kamuoyunun dikkatini ataerkil yasaları kaldırarak(!) yaptığı mini reformlara çekti. İşe, kadınlara stadyumların kapısını açmasıyla başlamasını bunun en somut göstergesidir. Konuya bu açıdan baktığımızda değişim arzusu gerçek, ama yapılan değişimler ise siyasi bir manevra gibi gözüküyor.

Beş yıldızlı otelde rehin tuttuğu bakanlarla, istihdam pazarlığı yapıyor. Daha fazla yerlinin istihdam edilmesinin önünü açmak istiyor.

Tüm bunları yaparken Vehhabilik inancından asla vaz geçmediğini, çünkü Vehhabiliğin Suudi Devletinin tek meşruiyet gerekçesi olduğu da panelde gündeme gelen önemli tezlerden biriydi.

Her ne kadar panel konuşmacısı, yapılanları göz boyama olarak değerlendirse de, reformların mimarı diyebileceğimiz ABDli yetkililer bunu ciddi reformlara olarak görüyor.

Gerçeğin ne olduğunu ve bunun Türkiyenin bölgedeki konumuna nasıl etki edeceğini ise zaman gösterecek.