“Şarktaki aşâirle muhavere” Devamıdır
Eklenme: 1.07.2024 00:00:00

İşte, iman ve küfrün muvazenesi hirette Cennet ve Cehennem gibi meyveleri ve neticeleri verdiği gibi, dünyada da imn bir mnev cenneti temin ve ölümü bir terhis tezkeresine çevirmesini, ve küfür dünyada dahi bir mnev cehennem ve hakik saadet-i beşeriyeyi mahvetmesi ve ölümü bir idam-ı ebed mahiyetine getirmesini kat bir his ve şuhuda istinad eden Risale-i Nurun yüzer hüccetlerine havale edip kısa kesiyoruz.

Bu temsilin hakikatini görmek isterseniz, başınızı kaldırınız, bu kinata bakınız. Ne kadar şimendifer misillü balon, otomobil, tayyare, berriyye ve bahriyye gemiler; karada, denizde havada kudret-i Ezeliyenin nizam ve hikmetle halk ettiği yıldızların kürelerine ve kinat ecramına ve hdisatın silsilelerine ve müteselsil vakıatlarına bakınız.

Hem lem-i şehadette ve cisman kinatta bunların vücudu gibi, lem-i ruhan ve mneviyatta kudret-i ezeliyenin daha acip müteselsil nazreleri var olduğunu, aklı bulunan tasdik eder, gözü bulunan çoğunu görebilir.

İşte, kinat içinde madd ve mnev bütün bu silsileler, imnsız ehl-i dallete hücum ediyor, tehdit ediyor, korkutuyor, kuvve-i mneviyesini zr ü zeber ediyor. Ehl-i imana değil tehdit ve korkutmak, belki sevinç, saadet, ünsiyet, ümit ve kuvvet veriyor. çünkü ehl-i iman, iman ile görüyor ki, o hadsiz silsileleri, madd ve mnev şimendiferleri, seyyar kinatları mükemmel intizam ve hikmet dairesinde birer vazifeye sevk eden bir Sni-i Hakm onları çalıştırıyor. Zerre miktar vazifelerinde şaşırmıyorlar, birbirine tecavüz edemiyorlar. Ve kinattaki kemlt-ı sanata ve tecelliyat-ı cemliyeye mazhar olduklarını görüp kuvve-i mneviyeyi tamamıyla eline verip, saadet-i ebediyenin bir nümunesini iman gösteriyor.

İşte, ehl-i dalletin imansızlıktan gelen dehşetli elemlerine ve korkularına karşı hiçbir şey, hiçbir fen, hiçbir terakkiyat-ı beşeriye bir tesell veremez, kuvve-i mneviyeyi temin edemez. Cesareti zr ü zeber olur. Fakat muvakkat gaflet perde çeker, aldatır.

Ehl-i iman, iman cihetiyle değil korkmak ve kuvve-i mneviyesi kırılmak, belki o temsildeki msum çocuk gibi, fevkalde bir kuvvet-i mneviye ve bir metanetle ve imandaki hakikatle onlara bakıyor. Bir Sni-i Hakmin hikmet dairesinde tedbir ve idaresini müşahede eder, evham ve korkulardan kurtulur. Sni-i Hakmin emri ve izni olmadan bu seyyar kinatlar hareket edemezler, ilişemezler deyip anlar. Kemal-i emniyetle, hayat-ı dünyeviyesinde derecesine göre saadete mazhar olur. Kimin kalbinde imandan ve din-i haktan gelen bu hakikat çekirdeği bulunmazsa ve nokta-i istinadı olmazsa, bilbedahe, temsildeki Rüstem ve Herkülün cesaretleri ve kahramanlıkları kırıldığı gibi, onun cesareti ve kuvve-i mneviyesi muzmahil olur ve vicdanı tefessüh eder. Ve kinatın hadisatına esir olur. Herşeye karşı korkak bir dilenci hükmüne düşer. İmanın bu sırr-ı hakikatini ve dalletin de bu dehşetli şekavet-i dünyeviyesini Risale-i Nur yüzer kat hüccetlerle ispat ettiğine binaen, bu pek uzun hakikati kısa kesiyoruz.

Acaba en ziyade kuvve-i mneviyeye ve teselliye ve metanete ihtiyacını hissetmiş bu asırdaki beşer, bu zamanda o kuvve-i mneviyeyi ve tesellyi ve saadeti temin eden ve İslmiyet ve imandaki nokta-i istinad olan hakaik-i imaniyeyi bırakıp, garplılaşmak ünvanıyla, İslmiyet milliyetinden istifade yerine, bütün bütün kuvve-i mneviyeyi kırıp ve teselliyi mahveden ve metanetini kıran dallet ve sefahete ve yalancı politika ve siyasete dayanmak, ne kadar maslahat-ı beşeriyeden ve menfaat-i insaniyeden uzak bir hareket olduğunu, pek yakın bir zamanda intibaha gelmişbaşta İslm olarakbeşer hissedecek ve dünyanın ömrü kalmışsa Kurnın hakaikine yapışacak.

* * *

O vakit Kosovada, büyük bir İslm darülfünununun tesisine teşebbüs edilmişti. Orada hem İttihadcılara, hem Sultan Reşada der ki: Şark, böyle bir drülfununa daha ziyade muhtaç ve lem-i İslmın merkezi hükmündedir.

Bunun üzerine şarkta bir darülfunun açılacağını vaadederler. Bilhare Balkan Harbi çıkmasıyla, o medrese yeri, yani Kosova istil edilir. Bunun üzerine müracaatla Kosovadaki darülfunun için tahsis edilen on dokuz bin altın liranın şark darülfununu için verilmesini talep eder, bu talebi kabul edilir.

Bediüzzaman tekrar Vana hareket eder. Van Gölü kenarındaki Artemitte (Edremit) o darülfünunun temeli atılır. Fakat ne çare ki Harb-i Umumnin zuhuruyla, teşebbüs geri kalır. Zaten o kış Molla Said, talebelerine Hazır olunuz, büyük bir musibet ve felket bize yaklaşıyor diye haber vermişti.

Üstad Bediüzzaman Said Nursnin Temelini Attığı Drül-Fünunun Yeri

Bediüzzaman Hazretlerinin Vandaki Hayatına Ait çoravanis Köyündeki Medresenin Yanından Erek Dağının Görünüşü

Devam edecek