Birincisi: Siz, -mümkün olduğu kadar- Diyanet Riyasetinin şubelerine, mümkünse eski harf, değilse yeni harf ile ve has arkadaşlarımdan tashihe yardım için birisi başta bulunmak şartiyle memleketteki Diyanet Riyasetinin şubelerine yirmi otuz tane teksir ederek göndermektir. Çünkü, haricî dinsizlik cereyanına karşı böyle eserleri neşretmek Diyanet Riyasetinin vazifesidir. İkincisi: Madem Nur Risaleleri medrese maldırı. Siz de medreselerin hem esası, hem başları, hem şâkirdlerisiniz; Onlar, sizin hakikî malınızdır. Üçüncüsü: Tevafuklu Kurânımız -mümkünse- fotoğraf matbaasiyle tabedilsin ki, tevafuktaki lema-i icaziyye görünsün. Said Nursî
* * *
BEDİÜZZAMAN SAİD NURSîNİN VE TALEBELERİNİN 1950DEN SONRA YAZDIĞI MEKTUPLARDAN BAZILARI Demokratların Ezân-ı Muhammedîyi Arapça Olarak Okunmasına Müsaade Etmeleri Dolayısiyle Yazılan bir Hasbihal Aziz Sıddık Kardeşlerim, Evvelâ: Hem sizin, hem bu memleketin, hem lem-i İslâmın mühim bayramlarının mukaddemesi ve bu memlekette şeâir-i İslâmiyenin parlamasının bir müjdecisi olan Ezân-ı Muhammedînin kemal-i ferahla onbinler minarelerde okunmasını tebrik ediyoruz. Ve seksen küsûr sene bir ibadet ömrünü kazandıran Ramazan-ı şerifteki ibadet ve dualarınızın makbuliyetine âmin diyerek, rahmet-i İlâhiyyeden, her bir gece-i_Ramazan, bir Leyle-i Kadir hükmünde sizlere sevap kazandırmasını niyaz ediyoruz. Bu Ramazanda şiddetli zâfiyet ve hastalığımdan tam çalışamadığımdan, sizlerden mânevî yardım rica ediyorum. Said Nursî
* * *
lem-i İslâm Merkezlerindeki Mübarek Müslüman Kardeşlere, Sizleri, bütün ruh u canımızla tebrik ediyoruz. Eserleriyle fuhul-i ulemanın ve fuhul-i müfessirînin en yükseği olan Bediüzzaman Hazretlerine, kıymettar ve mübarek bir mücahit âlim tarafından yazılmış olan bir tebriki takdim etmiştik. Bediüzzaman Hazretlerinin bizlere yazdığı cevabî mektuplarında, o kıymettar, bînazîr Üstad Bediüzzaman Hazretleri, sizleri binlerle tebrik etmiş ve Anadoluda Kurân ve îman kahramanlarının halefleri olan Nurcularla, Arabistandaki hakikat-ı Kurhaniyyeye müteveccih İslâmları, iki kardeş olarak hizbül Kurânın dairesi içinde çok saflardan iki mütevafık ve müterafık saf teşkil ettiklerini müjdelemiş. Ve o mümin kardeşlerimizin Risale-i Nurla ciddî alâkalariyle beraber, bir kısmını Arapçaya tercüme edip neşretmek niyetlerinizden fevkalhade memnun olduklarını ve mübarek İslâm cemaatlerinin Urfadaki nur şâkirdleriyle ve Nur eczalariyle himayetkârâne alâkadar olmasını yazmaklığımızı bizlere emretmiş bulunuyorlar. Ey aziz ve necip kavm-i Arabın nûranî âzaları! Tarihin amakına gömülen ve mâziden istikbale atlayan ecdatlarımıza, bu millet-i İslâmı parçalamak için bin dörtyüz senedenberi hücum eden küffar orduları, en nihayet Birinci Harb-i_Umumîde emellerine muvaffak oldular. Türk ve Arap iki hakikî Müslüman kardeşin bin senelik sarsılmayan muhabbetlerini pek çok desiselerle, yalanlarla söndürdüler. Ehl-i İslâmın ve nev-i beşerin medar-ı fahri ve bütün mevcudatın sebeb-i hilkati ve bütün Füyuzat-ı İlâhiyenin mazharı o âlî Peygamberin Ravza-i Mutahharesine yüzler sürmek için pek büyük bir iştiyakı kalblerinde yaşattıklarına tahammül edemediler. O âlî Peygamber-i zîşanın küçücük bir iltifatına mazhar olmak için, ruhlarına varıncaya kadar her şeylerini feda ettiklerini hazmedemediler. Bin dörtyüz senedenberi zeminin yüzünde, zamanın sahifeleri üzerinde ve şehidlerin ve gazilerin beyaz kılınç kalemleriyle kırmızı mürekkepleriyle yazıp tarihe emanet bıraktıkları medar-ı iftiharları muhteşem yazılarını Müslümanlara unutturmak istediler. Bu azimle yürüyen o amansız düşmanlar, pek acı işkenceler altında ezdikleri Türk ve Arap bu iki kardeşi, bir daha ittihad etmemek için en müthiş muahedelerin zincirleriyle bağladılar. Çelik zincirler altında senelerle inlettirdiler. Her türlü şenaati Müslümanlığa icra ettiler. Heyhât! İnayet-i İlâhiyenin tekrar yan olacağını, Risale-i Nur gibi pek büyük ve pek hârika bir tefsir-i Kurânla ve onun âlî müellifi Bediüzzamanla, Müslümanlığın büyük zaferini bilemediler ve göremediler. O eserler ki, vahdaniyyet-i İlâhiyye ile Risalet-i Muhammediyyeyi (A.S.M.) ve hakikat-ı haşriyyeyi o kadar kuvvetli ve hakikatli bürhanlarla o kadar parlak bir surette isbat ediyor ki; şimdiye kadar hiçbir feylesof, hiçbir âlim karşısına çıkıp itiraz edememiş. Biz Türkler, seyyidleri kesretle içinde bulunan ve necip kavm-i Arap olan sizlere ve sizin ecdatlarınız olan Sahabe-i Güzine, Allah namına, Peygamber-i zîşan hesabına sonsuz bir sevgiyi ve nihayetsiz bir hürmeti daima kalbimizde, ruhumuzda besliyoruz ve yaşatıyoruz. O âlî Peygamber-i zîşan için ve Onun âlî dini için, başta ruhumuz ve her şeyimizi fedaya hazırız. Cenab-ı Hakkın lûtf u kereminden büyük bir ümit ile yalvarıp istiyoruz ki; sevgili Üstadımız Bediüzzaman Hazretlerinin verdikleri haber-i beşaretle, Türk ve Arap iki hakikî kardeş millet inşâallah yakın bir âtide ittihad edecek._Ve o ittihad sayesinde, o müthiş düşmanların Müslümanlar içine saçtıkları fesat tohumları kendi yüzlerine atılacak. Ve zincirler altında inleyen dörtyüz milyon Müslümanlık, yeniden hayat-ı kudsiyye-i İslâmiyye ile, nev-i beşerin başına geçip, sulh ve müsalemet-i umumiyeyi temin edecek, inşâallah. Risale-i nurun ciz bir Şâkirdi HUSREV Devam Edecek