BEŞİNCİ SEBEP: çok zaman evvel bir ehl-i velyetten işittim ki: O zt, eski vellerin gayb işaretlerinden istihraç etmiş ve kanaati gelmiş ki, Şark tarafından bir nur zuhur edecek, bidalar zulümtını dağıtacak. Ben böyle bir nurun zuhuruna çok intizar ettim ve ediyorum. Fakat çiçekler baharda gelir. Öyle kuds çiçeklere zemin hazır etmek lzım gelir. Ve anladık ki, bu hizmetimizle o nuran ztlara zemin ihzar ediyoruz.
Madem kendimize ait değil; elbette, Sözler namındaki nurlara ait olan inyt-ı İlhiyeyi beyan etmekte medar-ı fahir ve gurur olamaz; belki medar-ı hamd ve şükür ve tahdis-i nimet olur.
ALTINCI SEBEP: Sözlerin telifi vasıtasıyla Kurna hizmetimize bir mükft-ı cile ve bir vasıta-i teşvik olan inyt-ı Rabbniye, bir muvaffakiyettir. Muvaffakiyet ise izhar edilir.
Muvaffakiyetten geçse, olsa olsa bir ikram-ı İlh olur. İkram-ı İlh ise, izharı bir şükr-ü mnevdir.
Ondan dahi geçse, olsa olsa, hiç ihtiyarımız karışmadan bir keramet-i Kurniye olur. Biz mazhar olmuşuz. Bu nevi ihtiyarsız ve habersiz gelen bir kerametin izharı zararsızdır.
Eğer di kermtın fevkine çıksa, o vakit, olsa olsa Kurnın icz-ı mnevsinin şleleri olur. Madem icz izhar edilir; elbette icza yardım edenin dahi izharı, icz hesabına geçer. Hiç medar-ı fahr ve gurur olamaz; belki medar-ı hamd ve şükrandır.
YEDİNCİ SEBEP: Nev-i insanın yüzde sekseni ehl-i tahkik değildir ki, hakikate nüfuz etsin ve hakikati hakikat tanıyıp kabul etsin. Belki, surete, hüsn-ü zanna binaen, makbul ve mutemed insanlardan işittikleri mesili takliden kabul ederler. Hatt, kuvvetli bir hakikati zayıf bir adamın elinde zayıf görür; ve kıymetsiz bir meseleyi kıymettar bir adamın elinde görse, kıymettar telkki eder.
İşte, ona binaen, benim gibi zayıf ve kıymetsiz bir biçarenin elindeki hakaik-i imaniye ve Kurniyenin kıymetini, ekser nsın nokta-i nazarında düşürmemek için, bilmecburiye iln ediyorum ki, ihtiyarımız ve haberimiz olmadan, birisi bizi istihdam ediyor; biz bilmeyerek bizi mühim işlerde çalıştırıyor. Delilimiz de şudur ki: Şuurumuz ve ihtiyarımızdan hariç bir kısım inyta ve teshilta mazhar oluyoruz. Öyle ise, o inyetleri bağırarak iln etmeye mecburuz.
İşte, geçmiş yedi esbaba binaen, küll birkaç inyet-i Rabbniyeye işaret edeceğiz.
BİRİNCİ İŞARET
Yirmi Sekizinci Mektubun Sekizinci Meselesinin Birinci Nüktesinde beyan edilmiştir ki, tevafukattır.
Ezcümle, Mucizt-ı Ahmediye Mektubatında, Üçüncü İşaretinden t On Sekizinci İşaretine kadar altmış sahife, habersiz, bilmeyerek, bir müstensihin nüshasında, iki sahife müstesna olmak üzere mütebki bütün sahifelerde, keml-i muvazenetle, iki yüzden ziyade Resul-i Ekrem aleyhissaltü vesselm kelimeleri birbirine bakıyorlar. Kim insaf ile iki sahifeye dikkat etse, tesadüf olmadığını tasdik edecek. Halbuki, tesadüf, olsa olsa bir sahifede kesretli emsal kelimeleri bulunsa, yarı yarıya tevafuk olur, ancak bir iki sahifede tamamen tevafuk edebilir. O halde böyle umum sahifelerde Resul-i Ekrem aleyhissaltü vesselm kelimesi, iki olsun, üç olsun, dört olsun veya daha ziyade olsun, keml-i mizanla birbirinin yüzüne baksa, elbette tesadüf olması mümkün değildir. Hem sekiz ayrı ayrı müstensihin bozamadığı bir tevafukun, kuvvetli bir işaret-i gaybiye, içinde olduğunu gösterir.
Nasıl ki, ehl-i belğatin kitaplarında belğatin derectı bulunduğu halde, Kurn-ı Hakmdeki belğat, derece-i icza çıkmış; kimsenin haddi değil ki ona yetişsin. Öyle de, mucizt-ı Ahmediyenin bir yinesi olan On Dokuzuncu Mektup ve mucizt-ı Kurniyenin bir tercümanı olan Yirmi Beşinci Söz ve Kurnın bir nevi tefsiri olan Risale-i Nur eczalarında tevafukat, umum kitapların fevkinde bir derece-i garabet gösteriyor. Ve ondan anlaşılıyor ki, mucizt-ı Kurniye ve mucizt-ı Ahmediyenin bir nevi kerametidir ki, o yinelerde tecell ve temessül ediyor.
İKİNCİ İŞARET
Hizmet-i Kurniyeye ait inyt-ı Rabbniyenin ikincisi şudur ki:
Cenb-ı Hak, benim gibi kalemsiz, yarım ümm, diyar-ı gurbette kimsesiz, ihtilttan men edilmiş bir tarzda; kuvvetli, cidd, samim, gayyur, fedakr ve kalemleri birer elmas kılıç olan kardeşleri bana muavin ihsan etti. Zayıf ve ciz omuzuma çok ağır gelen vazife-i Kurniyeyi, o kuvvetli omuzlara bindirdi, keml-i kereminden yükümü hafifleştirdi.
O mübarek cemaat ise, Hulsinin tabiriyle telsiz telgrafın hizeleri hükmünde ve Sabrinin tabiriyle Nur fabrikasının elektriklerini yetiştiren makineler hükmünde ayrı ayrı meziyetleri ve kıymettar muhtelif hsiyetleriyle beraber, yine Sabrinin tabiriyle bir tevafukat-ı gaybiye nevinden olarak, şevk ve say ü gayret ve ciddiyette birbirine benzer bir surette, esrar-ı Kurniyeyi ve envr-ı imaniyeyi etrafa neşretmeleri ve her yere eriştirmeleri ve şu zamanda (yani hurufat değişmiş, matbaa yok, herkes envr-ı imaniyeye muhtaç olduğu bir zamanda) ve fütur verecek ve şevki kıracak çok esbab varken, bunların fütursuz, keml-i şevk ve gayretle bu hizmetleri, doğrudan doğruya bir keramet-i Kurniye ve zhir bir inyet-i İlhiyedir.
Evet, velyetin kerameti olduğu gibi, niyet-i hlisanın dahi kerameti vardır. Samimiyetin dahi kerameti vardır. Bahusus, lillh için olan bir uhuvvet dairesindeki kardeşlerin içinde, cidd, samim tesanüdün çok kerametleri olabilir. Hatt şöyle bir cemaatin şahs-ı mnevsi bir veliyy-i kmil hükmüne geçebilir, inyta mazhar olur.
İşte, ey kardeşlerim ve ey hizmet-i Kurnda arkadaşlarım! Bir kalayı fetheden bir bölüğün çavuşuna bütün şerefi ve bütün ganimeti vermek nasıl zulümdür, bir hatadır. Öyle de, şahs-ı mnevnizin kuvvetiyle ve kalemlerinizle hsıl olan fütuhattaki inytı benim gibi bir biçareye veremezsiniz. Elbette, böyle mübarek bir cemaatte, tevafukat-ı gaybiyeden daha ziyade kuvvetli bir işaret-i gaybiye var ve ben görüyorum, fakat herkese ve umuma gösteremiyorum.
Devam edecek