BEDİÜZZAMAN'IN MÜNÂZARAT'I
Eklenme: 30.10.2025 00:00:00

Vicdanın ansır-ı erbaası ve ruhun dört havassı olan irade, zihin, his, ltife-i Rabbaniye her birinin bir gayetül-gytı var:

İradenin ibadetullahtır. Zihnin, mrifetullahtır. Hissin, muhabbetullahtır. Ltifenin, müşahadetullahtır. Takv denilen ibadet-i kmile, dördünü tazammun eder. Şeriat, şunları hem tenmiye, hem tehzip, hem bu gayetül-gyta sevk eder.

Eğer icaddaki vasıta hakik olsaydı ve hakik tesir verilseydi, hem bir şuur-u küll verilmek lzımdı; hem de bizzarure eserde ittikan-ı keml-i sanat muhtelif olacaktı. Hlbuki, en diden en liye, en küçükten en büyüğe ittikan; derece-i kemlde, mahiyetin kameti nispetindedir. Demek Müessir-i Hakikden bazı karb, bazı bad, kısmen vasıtasız, kısmen vasıta ile, kısmen vesait ile değildir. İnsanın ihtiyar eserindeki adem-i keml, cebri nefy, ihtiyarı ispat eder.

C-yı dikkattir ki: Cüz bir ihtiyarın tavassutu ile eser-i akıl bir insan şehri, intizamca semere-i vahiy bir arı kovanındaki cemaate yetişmez. Ve arıların meşher-i sanatı bir petek hüceyrat şehri, bir nar ve gülnardan intizamca geridir. Demek kinattaki czibe-i umumiye hangi kalemden akmışsa, cüz-ü lyetecezzdaki küçücük cazibeler o kalemin noktalarıdır.

İslmiyet der: Ondan başka hiçbir Yaratıcı yoktur. hem vesait ve esbabı, müessir-i hakik olarak kabul etmez. Vasıtaya mn-yı harfi nazarıyla bakar. Akide-i tevhid ve vazife-i teslim ve tefviz öyle ister. Tahrif sebebiyle şimdiki Hıristiyanlık esbab ve vesaiti müessir bilir, mn-yı ism nazarıyla bakar. Akide-i velediyet ve fikr-i ruhbaniyet öyle ister, öyle sevk eder. Onlar azizlerine mn-yı ismiyle birer menba-ı feyiz ve güneşin ziyasından bir fikre göre istihale etmiş lmbanın nuru gibi birer mden-i nur nazarıyla bakıyorlar. Biz ise evliyaya mn-yı harfiyle, yani ayine güneşin ziyasını neşrettiği gibi birer mkes-i tecell nazarıyla bakıyoruz.

Bu sırdandır ki bizde sülk tevazudan başlar, mahviyetten geçer, fen fillh makamını görür, gayr-ı mütenahi makamatta sülke başlar. Ene ve nefs-i emmare kibriyle, gururuyla söner. Hakik Hıristiyanlık değil, belki tahrif ve felsefe ile sarsılmış Hıristiyanda ene levazımatıyla kuvvetleşir. Enesi kuvvetli, müteşahhıs, rütbeli makam sahibi bir adam Hıristiyan olsa mütesallib olur. Fakat Müslüman olsa lkayt olur.

Kuvveden fiile geçmek olan faaliyetteki şedit ve mütenevvi lezzet, tegayyür-ü lemin myesi ve kanun-u tekmülün nüvesidir. Zindandan bostana çıkmak, daneden sümbüle geçmek, aynı lezzettir. Faaliyet istihaleyi tazammun etse, lezzet tezayüd ederek taşar. Vazifedeki külfeti taşıttıran o taddır. Zşuura nispeten gayetteki keml ne kadar czibedarsa, l müdrikeye nispeten nefs-i faaliyet öyle de cazibedardır, saye sevk eder. Bu sırdandır ki, rahat zahmettir, zahmet rahattır.

Hırs ile aculiyet, sebeb-i haybettir. Zira mürettep basamaklar gibi fıtrattaki tertibe, teselsüle tatbik-i hareket etmediğinden, hars muvaffak olamaz. Olsa da, tertib-i clisi bir basamak kadar seyr-i fıtrden kısa olduğundan, yese düşüp gaflet bastıktan sonra kapı açılır. Allah kalbin btınını iman ve mrifet ve muhabbeti için yaratmıştır. Kalbin zahirini sair şeylere müheyya etmiştir.

Cinayetkr hırs kalbi deler, sanemleri içine idhal eder. Allah darılır, maksudunun aksiyle mücazat eder.

Hırs cihetiyle, siyaset efkrını İslmiyet akaidinin yerlerine kadar isal eden herifler, şan ve şeref değil, belki şeyn ve şenaate mazhar oldular. Nefsn aşklardaki felketler, haybetler bu sırdandır. O çeşit şıkların bütün divanları birer feryad-ı matemdir.

Gece kalben nevmi merak edersin, bakiyesini de kaçırıp uyanık kalırsın.

İki dilenci: biri musırr-ı muhteris, biri müstağn-i muhteriz. İkincisine vermeyi daha ziyade arzu etmekliğin, şu geniş kanunun bir nümunesidir.

En müthiş maraz ve musibetimiz, cerbeze ve gurura istinad eden tenkittir. Tenkidi eğer insaf işletirse, hakikati rendeçler. Eğer gurur istihdam etse, tahrip eder, parçalar. O müthişin en müthişidir ki, akaid-i imaniyeye ve mesail-i diniyeye girse! Zira iman hem tasdik, hem izan, hem iltizam, hem teslim, hem mnev timsaldir. Şu tenkit, imtisali, iltizamı, izanı kırar. Tasdikte de bitaraf kalır. Şu zaman-ı tereddüt ve evhamda izan ve iltizamı tenmiye ve takviye eden nuran sıcak kalblerden çıkan müspet efkrı ve müşevvik beyanatı hüsn-ü zan ile temaşa etmek gerektir. Btarafane muhakeme dedikleri şey, muvakkat bir dinsizliktir. Yeniden mühted ve müşteri olan yapar.

DEVAM EDECEK