EMİRDAĞ LÂHİKASI
Eklenme: 22.10.2011 00:00:00

Başta Risale-i Nurun fıtrî talebeleri mâsum çocuklar demiştik. İşte bir nümunesi; bu mektubumu rahatsızlıktan kendim yazamadığım için ben söyleyip yeni hurufla yazan Ceylan, biri de ona mektup yazan mâsum Küçük Ali, biri de bu defa bana kâmilâne ve müdakkikane mektup yazan Medrese-i Nuriyenin küçük şâkirdi Küçük Mehmeddir. Ben de onlara Bârekâllah bahtiyar çocuklar derim, peder ve validelerini de tebrik ederim.

* * *

(Bir suâle mecburî cevabın tetimmesidir.) Aziz Sıddık Kardeşlerim, Bu yaz mevsimi, gaflet zamanı ve derd-i maişet meşgalesi hengâmı ve Şuhûr-u Selâsenin çok sevaplı ibadet vakti ve zemin yüzündeki fırtınaların silâhla değil, diplomatlıkla çarpışmaları zamanı olduğu cihetle; gayet kuvvetli bir metanet ve vazife-i nuriye-i kudsiyede bir sebat olmazsa, Risale-i Nurun hizmeti zararına bir atâlet, bir fütur ve tevakkuf başlar. Aziz kardeşlerim, siz katî biliniz ki: Risale-i Nur ve şâkirdlerinin meşgul oldukları vazife, rûy-i zemindeki bütün muazzam mesâilden daha büyüktür. Onun için; dünyevî merak-âver meselelere bakıp, vazife-i bâkiyenizde fütur getirmeyiniz. Meyvenin Dördüncü Meselesini çok defa okuyunuz, kuvve-i mâneviyeniz kırılmasın. Evet, ehl-i dünyanın bütün muazzam meseleleri, fâni hayatta zâlimâne olan düstûr-u cidal dairesinde, gaddarâne, merhametsiz ve mukaddesat-ı diniyeyi dünyada feda etmek cihetiyle, kader-i İlâhî, onların o cinayetleri içinde, onlara bir mânevî cehennem veriyor. Risale-i Nur ve şâkirdlerinin çalıştıkları ve vazifedar oldukları fâni hayata bedel, bâki hayata perde olan ölümü ve hayat-ı dünyeviyenin perestişkârlarına gayet dehşetli ecel cellâdının, hayat-ı dünyeviyenin perestişkârlarına gayet dehşetli ecel cellâdının, hayat-ı ebediyeye birer perde ve ehl-i imanın saadet-i ebediyelerine birer vesile olduğunu, iki kere iki dört eder derecesinde katî isbat etmektedir. Şimdiye kadar o hakikatı göstermişiz. Elhâsıl: Ehl-i dalâlet, muvakkat hayata karşı mücadele ediyorlar. Bizler, ölüme karşı nur-u Kurân ile cidaldeyiz; onların en büyük meselesi -muvakkat olduğu için- bizim meselemizin en küçüğüne -bekaya baktığı için- mukabil gelmiyor. Madem onlar divânelikleriyle bizim muazzam meselelerimize tenezzül edip karışmıyorlar; biz, neden kudsî vazifemizin zararına onların küçük meselelerini merakla tâkip ediyoruz?.. Bu âyet ve usul-i İslâmiyetin ehemmiyetli bir düsturu olan Yani: Başkasının dalâleti sizin hidayetinize zarar etmez; sizler, lüzumsuz olanların dalâletleriyle meşgul olmayasınız... Düsturun mânası: Zarara kendi razı olanın lehinde bakılmaz. Ona şefkat edip acınmaz. Madem bu âyet ve bu düstur; bizi zarara bilerek razı olanlara acımaktan menediyor; biz de bütün kuvvetimiz ve merakımızla, vaktimizi kudsî vazifeye hasretmeliyiz. Onun hâricindekileri malayâni bilip, vaktimizi zayi etmemeliyiz. Çünkü elimizde nur var; topuz yoktur. Biz tecavüz edemeyiz. Bize tecavüz edilse, nur gösteririz. Vaziyetimiz bir nevi nuranî müdafaadır. Bu tetimmenin yazılmasının sebeplerinden birisi: Risale-i Nurun bir talebesini tecrübe ettim. Acaba bu heyecan, şimdiki siyasete karşı ne fikirdedir diye, Boğazlar hakkında bir boşboğazlığı münasebetiyle bir-iki şey sordum.baktım, alâkadarâne ve bilerek cevap verdi. Kalben, yazık dedim. Bu vazife-i nuriyede zararı olacak. Sonra şiddetle ikaz ettim. Bir düsturumuz vardır. Eğer insanlara acıyorsan, geçmiş düstur onlara merhamete liyakatini selbediyor.Cennet adamlar istediği gibi, Cehennem de adam ister. (Beşinci Şuânın yine kısmen verdiği haberler tezahür ediyor.) Said Nursî

* * *

DENİZLİ TÜCCARI ASLI BURDURLU HÂFIZ MUSTAFAYA HİTAPTIR

Aziz, Sıddık Kardeşim ve Hizmet-i Kurâniyede Muvaffakıyetli Arkadaşım! Sen binler safâlarla geldin, beni ebedî minettar ettin ve sâdık arkadaşlarınla Risale-i Nurun serbestiyetine hizmetiniz o derece büyük ve kıymetlidir, değil yalnız bizi ve Risale-i Nurun şâkirdlerini, belki bu memleketi, belki Âlem-i İslâmı mânen minettar ettiniz ki; ehl-i imanın imdadına yetişmeye Risale-iNurun yolunu serbestçe açtınız. Ben, bir seneden beri seni ve seninle beraber bu serbestiyetine çalışanları, Merhum Hâfız Ali ve Hüsrev gibi Risale-i Nurun kahramanlarıyla beraber mânevî kazançlarıma, dualarıma, şerik etmişim; hem devam edecek... Buraya kadar herbir dakika, yoldaki bir gün, Risale-i Nurun hizmetinde bulunduğun gibi beni minettar eyledin. Hâkim-i âdil nâmını alan mâlum zâtı ve lehimizde onunla beraber çalışanları, bu hakiki adâlete hizmetleri için âhir ömrüme kadar unutmayacağım. Altı-yedi aydır onları da aynen mânevî kazançlarıma şerik ediyorum. Bana teslim ettikleri Risale-i Nurun bir kısmını, kardeşlerime cevap vereceğim, bütününü yazsınlar, onlara hediye edeceğim. Çünkü onlar, Risale-i Nurun bundan sonraki hizmetine tam hissedardırlar. Bu meselede ben Denizli şehrini kendi karyeme arkadaş edip bütün emvâtını ve ehl-i imanın hayatta olanlarını hem kendim, hem Risale-i Nurun talebeleri, mânevî kazançlarımıza hissedar etmeğe karar verdik.Denizli Hapishanesini de, bir imtihan medresemiz telakki ediyoruz.

Devam edecek