EMİRDAĞ LÂHİKASI
Eklenme: 24.10.2011 00:00:00

Ve bizimle alâkadar hem Denizlide, hem hapiste umumuna ve hususan tam adâletini gördüğümüz mahkeme heyetine çok selâm ve dualar ederiz.

* * *

Aziz, Sıddık Kardeşlerim! Katiyen şek ve şüphemiz kalmadı ki; bu hizmetimizin neticesi olan Risale-i Nurun serbestiyetini değil yalnız biz ve bu Anadolu ve âlem-i İslâm alkışlıyor, takdir ediyor; belki kâinat memnun olup cevv-i sema, feza-yı âlem alkışlıyor ki; üç-dört ayda yağmura şiddet-i ihtiyaç varken gelmedi ve Denizlide mahkemenin bilfiil teslimine karar vermesi, yine Leyle-i Miracda aynen Risale-i Nurun bir rahmet olduğuna işareten Leyle-i Regâibe tevafuk ederek kesretli melek-i radın alkışlamasıyla ve rahmetinEmirdağında gelmesi o teslim kararına tevafuk etmesi ve bir hafta sonra, demek Denizlide vekillerin eliyle alınması hengâmlarında yine aynen Leyle-i Miraca ve Leyle-i Regâibe tevafuk ederek aynen onlar gibi Cuma gecesinde kesretli rahmet ve yağmurun bu memlekette gelmesi, o tevafuklarıyla katî kanaat verdi ki: Risale-i Nurun müsaderesine ve hapsine dört zelzelelerin tevafuku Küre-i Arzca bir itiraz olduğu gibi, bu Emirdağı memleketinde dört ay zarfında yalnız üç Cuma gecesinde -biri Leyle-i Regâib, biri Leyle-i Mirac, biri de Şâban-ı muazzamın birinci Cuma gecesinde- rahmetin kesretli gelmesi ve Risale-i Nurun da serbestiyetinin üç devresine tam tamına tevafuk etmesi, küre-i havâiyenin bir tebriki, bir müjdesidir ve Risale-i Nurun da mânevî bir rahmet ve yağmur olduğuna kuvvetli bir işarettir. Ve en lâtif bir emare şudur ki; dün, birdenbire bir serçe kuşu pencereye geldi, vurdu. Biz, uçurmak için işaret ettik, gitmedi. Mecbur oldum. Ceylana dedim: Pencereyi aç; o ne diyecek? Girdi, durdu, tâ bu sabaha kadar; sonra odayı ona bıraktık, yatak odama geldim. Bu sabah çıktım, kapıyı açtım; yarım dakikada döndüm, baktım Kuddüs, Kuddüs zikrini yapan bir kuş odamda gördüm.Gülerek dedim: Bu misafir niçin geldi? Tam bir saat bana baktı, uçmadı, ürkmedi. Ben de okuyordum; ekmek bıraktım; yemedi. Yine kapıyı açtım, çıktım, yarım dakikada geldim; o misafir kayboldu. Sonra bana hizmet eden çocuk geldi, dedi ki: Ben bu gece gördüm ki, Hâfız Alinin kardeşi yanımıza gelmiş. Ben de dedim: Hâfız Ali ve Hüsrev gibi bir kardeşimiz buraya gelecek. Aynı günde, iki saat sonra çocuk geldi dedi. Hâfız Mustafa geldi; hem Risale-i Nurun serbestiyetinin müjdesini, hem mahkemedeki kitaplarımı da kısmen getirdi; hem serçe kuşunun ve senin, hem kuddüs kuşunun tâbirini isbat etti -ki, tesadüf olmadığını isbat etti.- Acaba emsalsiz bir tarzda hem serçe kuşu acîb bir surette, hem kuddüs kuşu garip bir surette gelip bakması, sonra kaybolması ve mâsum çocuğun rüyası tam tamına çıkması, Risale-i Nurun Hâfız Mustafa gibi bir zâtın eliyle buraya gelmesinin aynı zamanına tevafuku hiç tesadüf olabilir mi? Hiçbir ihtimali var mı ki, bir beşaret-i gaybiye olmasın? Evet, bu mesele, küçük bir mesele değil; kâinat ve hayvanât ile alâkadardır. Ben Risale-i Nurun bir şâkirdi olmak itibariyle, kendi hisseme düşen bu kâr ve neticeyi, binler altın lira kadar kazancım var kanaat ediyorum. Başka yüzbinler Risale-i Nur şâkirdleri ve takviye-i imana muhtaç ehl-i imanın istifadeleri buna kıyas edilsin. Evet dinin, şeriatın ve Kurânın yüzden ziyade tılsımlarını, muammalarını hal ve keşfeden; ve en muannid dinsizleri susturup ilzam eden; ve Mirac ve haşr-i cismânî gibi sırf akıldan çok uzak zannedilen Kurân hakikatlerini en mütemerrid ve en muannid feylosoflara ve zındıklara karşı güneş gibi isbat eden ve onların bir kısmını imana getiren Risale-i Nur eczaları, elbette Küre-i Arz ve küre-i havâiyeyi kendi ile alâkadar eder ve bu asrı ve istikbâli kendi ile meşgul edecek bir hakikat-ı Kurâniyedir ve ehl-i iman elinde bir elmas kılınçtır. Devam Edecek