EMİRDAĞ LÂHİKASI
Eklenme: 21.11.2011 00:00:00

Fakat teenni ile, meşveret ile, ihtiyat ile bu kudsî meseleye çalışmak lâzımdır. Umum kardeşlerime birer birer selâm ve selâmetlerine dua ederiz. Cenâb-ı Hakka hadsiz şükür olsun, en eski şâkirdlerden olan Kâtib Osman ve Halil İbrahim, hiç sarsılmadan, değişmeden sadakatlerinde demir gibi devam edip çoklara da hüsn-ü misâl oluyorlar.

* * *

YİRMİYEDİNCİ MEKTUBUN LÂHİKASININ ZEYLİ Aziz, Sıddık Kardeşlerim! Bu defa şehid merhum Hâfız Alinin ehemmiyetli bir vârisi ve Denizli talebelerinin yüksek bir mümessili ve Denizli şehrinin Risale-i Nura karşı fevkalâde teveccühünün bir tercümanı kardeşimiz Hasan Feyzinin edîbane, Risale-i Nur hakkında fevkalâde senakârane pek uzun bir mektubunu aldım. (* Bu uzun mektubun tamamı Konferans isimli kitapta neşredilmiştir.) Risale-i Nurun bana teslim olması münasebetiyle, kardeşimiz Hâfız Mustafanın çalışması hakkında yazdığım mektubun içinde Risale-i Nurun çok ehemmiyetli kıymetini muhtasar bir surette beyanatıma ve hiss-i kablelvuku mektuplarımdaki ehemmiyetli dâvalarıma bu uzun mektup tam bir izah ve Denizli şehrinin Risale-i Nur lehinde bir kuvvetli şehadeti ve bir şahidi olmak cihetiyle, hem bu zat mekteb fenlerinde çok zaman alâkadar olup kıdemli bir muallim ve âlim olması haysiyetiyle, Risale-i Nur hakkındaki bu parlak şehadeti çok ehemmiyetli gördüm. Yalnız, bana bakan kısımları, ya tayy veya tadil etmeyi münasip gördüm. Yalnız, bana bakan kısımları, ya tayy veya tadil etmeyi münasip gördüm. Bir, iki, üç yerde de herkese göstermek münasip görmediğimden, çizgi altına aldım ve sizlere de Yirmiyedinci Mektubun veya lâkiasının bir zeyli olarak gönderdim. Bu parça mektubumu, onun mektubunun başında yazabilirsiniz. Hasan Feyzi kardeşimiz, onun bâzı cümlelerini tayyetmemden gücenmesin. Çünkü umum talebelere o tayyolunan kısım lâzım değil, hususî bazılarda kalabilir. Bu zat, doğrudan doğruya hakaik-ı îmaniye ve Kurâniyeyi bir şahs-ı mânevî mahiyetinde, Risale-i Nur şahs-ı mânevîsinin cesedine girmiş ve eczalarının libasını giymiş bir tarzda, fevkalâde bir senâ ile ona hitap ediyor. Ben, baktıkça, birden itirazkârane hüsn-ü zannı pek ziyadedir tahattur ettiğim dakikada, hakikat-ı Kurâniye mânen dedi: Cesede, libasa bakma; bana bak: O, benim hakkımda konuşuyor. Doğru söylemiş. ben daha ilişmedim. Yalnız, Risale-i Nur tercümanı hakkında sarihan veya işareten veya kinayeten onun haddinden pek fazla senâkârane tâbiratı tadil etmeye lüzumu var. Başkalar, hususan ehl-i tenkid insanlar nazarında bîçare şahsıma bu nevi hüsn-ü zannını kabul etmemek mesleğimize lâzım geliyor; tadilime gücenmesin.

* * *

O (Beddiüzzaman), Nurun hâdimidir. Eğer dünyayı istese ve dileseydi, kendisine sunulan hediye ve behiyeleri, zekât ve sadakaları ve bu teberru ve terekeleri alsaydı, bugün bir milyoner olurdu. Fakat o, tıpkı Cenâb-ı Ömerin (R.A.) dediği gibi: Sırtıma fazla yük alırsam, nefs-i nâtıka-i kâinatın kalbi ve Allahın habibi Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâma ve yârânı olan kâmil ve vâsıllara yetişemem ve yarı yolda kalırım diyor. Bütün eşya ve eflâki senin için yarattım habibim fermanına, Ben de senin için onların hepsini terk ve feda ettim diye verilen cevab-ı Hazret-i Risalet-penahîye ittiba ve imtisâlen, o da dünya ve mâfîhayı ve muhabbet ve sevdasını terk ve hattâ terki de terk ederek bütün hizmet ve himmetini ve şu ömr-ü nazenînin envâr-ı Kurâniyenin intişarına sarf ve hasretmiştir. İşte bunun için, şimdi çektiği bütün zahmetler, rahmet; yaptığı hizmetler, hikmet olmuş. Celâli yüzünden cemâlini de gösterip, âlem, bir gülzar-ı kemal bulmuştur.                          Devam Edecek