EMİRDAĞ LÂHİKASI
Eklenme: 2.12.2011 00:00:00

Aziz Sıddık Kardeşlerim! Şimdiye kadar gizli münafıklar, Risale-i Nura kanunla, adliye ile ve âsâyiş ve idare noktasından hükûmetin bâzı erkânını iğfal edip tecavüz ediyorlardı. Biz, müsbet hareket ettiğimiz için, mecburiyet olduğu zaman tefâfüî vaziyetinde idik. Şimdi plânları akîm kaldı. Bilâkis tecavüzleri Risale-i Nurun dairesini genişlettirdi. Bu defa yeni hurufla Asâ-yı Mûsayı tabetmek niyetimiz, ihtiyarımız olmadığı halde, tecavüz vaziyeti Risale-i Nura veriliyor gibidir. Bu hadisenin ehemmiyetli bir hikmeti şu olmak gerektir: Risale-i Nur, bu mübarek vatanın mânevî bir halâskârı olmak cihetiyle şimdi iki dehşetli mânevî bir halâskârı olmak cihetiyle şimdi iki dehşetli mânevî belâyı defetmek için matbuat âlemi ile tezahüre başlamak, ders vermek zamanı geldi veya gelecek gibidir zannederim. O dehşetli belâdan birisi: Hıristiyan dinini mağlûb eden ve anarşiliği yetiştiren şimalde çıkan dehşetli dinsizlik cereyanı, bu vatanı mânevî istilâsına karşı Risale-in Nur, sedd-i Zülkarneyn gibi bir sedd-i Kurânî vazifesini görebilir ve âlem-i İslâmın bu mübarek vatanın ahalisine karşı pek şiddetli itiraz ve ittihamlarını izalet etmek için matbuat lisaniyle konuşmak lâzım gelmiş diye kalbime ihtar edildi. Ben dünyanın halini bilmiyorum.Fakat Avrupada istilâkârane hükmeden ve edyan-ı semaviyeye dayanmayan dehşetli cereyanın istilâsına karşı Risale-i Nur hakikatları bir kala olduğu gibi, âlem-i İslâmın ve Asya kıtasının hâl-i hazırdaki itiraz ve ittihamını izale ve eskideki muhabbet ve uhuvvetini iade etmeğe vesile olan bir mucize-i Kurâniyedir. Bu memleketin vatanperver siyasîleri çabuk aklını başına alıp Risale-i Nur tabederek resmî neşretmeleri lâzımdır ki, bu iki belâya karşı siper olsun. Acaba bu yirmi sene zarfında îman-ı tahkîkîyi pek kuvvetli bir surette bu vatanda neşreden Risale-i Nur olmasaydı, bu dehşetli asırda acib inkulâb ve infilâklarda bu mübarek vatan, Kurânını, îmanını dehşetli sadmelerden tam muhafaza edebilir miydi? Her ne ise... Risale-i Nura, daha vatana, idareye zararı dokunmak bahanesiyle tecavüz edilmez, daha kimseyi o bahane ile inandıramazlar. Fakat cepheyi değiştirip, din perdesi altında bâzı safdil hocaları veya bida tarafdarı veya enaniyetli sofi meşreblileri bâzı kurnazlıklarla Risale-i Nura karşı -iki sene evvel İstanbulda ve Denizli civarında olduğu gibi- istîmal etmek ve Risale-i Nura ve şâkirdlerine ayrı bir cephede tecavüz etmeğe münafıklar çabalıyorlar. İnşâallah muvaffak olamazlar. Risale-i Nur şâkirdleri, tam ihtiyatla beraber, bir taarruz olduğu vakitte münakaşa etmesinler, aldırmasınlar. Aldanan ehl-i ilim ve îmansa, dost olsunlar, Biz size ilişmiyoruz. Siz de bize ilişmeyiniz... Biz ehl-i îmanla kardeşiz. deyip yatıştırsınlar. Saniyen: Mübareklerin pehlivanı hem Abdurrahman, hem Lütfi, hem Büyük Hâfız Ali mânâlarını taşıyan büyük ruhlu Küçük Ali kardeşimiz bir sual soruyor. Halbuki o sualin cevabı Risale-i Nurda yüz yerde var. Risale-i Nurun erkân-ı îmaniye hakkında bu derece kesretli tahşidatı ne içindir? Bir âmî mümininin îmanı büyük bir velînin îmanı gibidir, diye eski hocalar bize ders vermişler? diyor. Elcevap: Başta Âyetül-Kübrâ merâtib-i îmaniye bahislerinde; ve âhire yakın müceddid-i elf-i sâni İmam-ı Rabbanî beyanı ve hükmü ki: Bütün tarîkatların müntehası ve en büyük maksadları, hakaik-ı îmaniyenin inkişadırı. Ve bir mesele-i îmaniyenin katiyyetle vuzuhu, bin kerametlerden ve keşfiyatlardan daha idiri. ve Âyetül-Kübrânın en âhirdeki ve Lâhika dan alınan o mektubun parçası ve tamamının beyanatı cevap olduğu gibi, Meyve Risalesinin tekrarat-ı Kurâniye hakkında Onuncu Meselesi, tevhid ve îman rükünleri hakkında tekrarlı ve kesretli tahşidat-ı Kurâniyenin hikmeti, aynen bitamamiha onun hakikî tefsîri olan Rİsale-i Nurda cereyan etmesi de cevaptır. Hem, îmân-ı tahkîkî ve taklîdî ve icmâlî ve tafsîlî ve îmanın bütün tehacümata ve vesveseler ve şüpheler karşı dayanıp sarsılmamasını beyan eden Risale-i Nur parçalarının izahatı, büyük ruhlu Küçük Alinin mektubuna öyle bir cevaptır ki, bize hiçbir ihtiyaç bırakmıyor. Devam edecek