Tarih denilen mzi derelerinden sizin yüksek istikbalinize uzanan telsiz telgraf ile sizin ile konuşuyorum.Ne yapayım acele ettim, kıştı geldim. Siz inşallah cennet-s bir baharda gelirsiniz. Şimdi ekilen nur tohumları zemininizde çicek açacaklar. Sizden şunu rica ederim ki, mzi kıtasına geçmek için geldiğiniz vakit mezarıma uğrayınız. O çiçeklerin birkaç tanesini mezar taşı denilen, kemiklerimi misafir eden toprağın kapıcısının başına takınız (yni ihtiyar risalesinin onüçüncü ricasında beyan ettiği gibi, Medresetüz-Zehranın mekteb-i iptidasi ve Vanın yekpare taşı olan kalasının altında bulunan Horhor medresemin vefat etmesi ve Anadoluda bütün medreselerin kapatılması ile vefat etmelerine işaret ederek umumunun bir mezar-ı ekberi hükmünde olmasına bir almet olarak o azametli mezara azametli Van kalası mezar taşı olmuş.Ey yüz sene sonra gelenler! Şu kalanın başında bir medrese-i nuriye çiçeğini yapınız.) Cismen dirilmemiş, fakat rhen bki ve geniş bir heyette yaşayan Medresetüz-Zehranın tesisine ve faydalarına dair ehemmiyetli hakikatları yazmış. Bir fl-i hayırdır ki yirmibeş senelik dehşetli ve medreseleri öldüren istibdadın kırılması ile Maarif Vekili Tevfik, Vanda şark üniversitesi namında Medresetüz-Zehrayı inşa etmesine karar vermesi ve ümidin haricinde reis Cell dahi mühim meseleler içinde Tevfikin fikrine iştirak etmesi, Eski Saidin kırk sene evvelki sözü ve ricası doğru çıkacağını gösteriyor. Şimdi kırkbeş sene evvelki cevabının izahında üç hakikat beyan edilecek.
Birincisi: Eski Said bir hiss-i kablelvuku ile iki acip hadiseyi hissetmiş, fakat rüya-yı sdıka gibi tbire muhtaç imiş. Nasıl bir kırmızı perde ile beyaz veya siyah bir şeye bakılırsa kırmızı görünür. O da siyaset-i İslmiye perdesiyle o hakikata bakmış. Hakikatın sureti bir derece şeklini değiştirmiş. O hzır büyük veli dahi o yanlışını görüp o cihette şiddetle itiraz etmiş. İşte o hakikat iki kısımdır:
Birincisi: Bu Osmanlı ülkesinde büyük bir parlak nur çıkacak, hatt hürriyetten evvel pek çok defa talebelere teselli vermek için bir nur çıkacak, gördüğümüz bütün fenalıklara karşı bu vatana saadet temin edecek diyordu. İşte kırk sene sonra Risale-i Nur o hakikatı kör gözlere dahi gösterdi.
İşte Nurun zhiren, kemiyyeten dar cihetine bakmayarak hakikat cihetinde keyfiyeten geniş ve fevkalde menfaatını hissetmesi suretiyle hem de siyaset nazarıyla bütün memleket-i Osmaniyede olacak gibi ifade etmiş. O büyük veli, onun dar daireyi geniş tasavvurundan ona itiraz etmiş. Hem o zt haklı, hem eski Said bir derece haklıdır. çünkü Risale-i Nur manı kurtarması cihetiyle o dar dairesi mdem hayat-ı bkıye ve ebediyeyi manla kurtarıyor. Bir milyon talebesi bir milyar hükmündedir. Yni bir milyon değil, belki bin insanın hayat-ı ebediyesini temine çalışmak, bir milyar insanın hayat-ı fniye-i dünyeviye ve medeniyetine çalışmaktan daha kıymetdar ve mnen daha geniş olması.. Eski Saidin o rüya-yı sdıka gibi olan hiss-i kablelvuku ile o dar daireyi bütün Osmanlı memleketini ihta edeceğini görmüş. Belki inşallah, o görüş, yüz sene sonra nurların ektiği tohumların sümbüllenmesi ile aynen o geniş daire nur dairesi olacak, onun yanlış tbirini sahih gösterecek.
İkinci Hakikat: Kırk sene evvelEski Said bu matbu kitabetlerinde, İşrtül-İczın baştaki ifade-i meramında ve sair eserlerinde musırrane ve mükerreren talebelerine diyiordu ki: Hem madd, hem mnev büyük bir zelzele-i içtima ve beşer olacak.
Devam edecek