Mektup: 91
Aziz, sıddık kardeşlerim,
Yüz defadan ziyade, gayet kıymetli bir hakikat-ı imaniye bana görünüyor. Telif zamanı tamam olması hikmetiyle, ne kadar çalıştım, o çok ehemmiyetli hakikatı avlayamadım. Vzıhan ifade ve ihsas etmek için bekledim, muvaffak olamadım. Şimdi gayet kısa bir işaretle, o çok geniş ve çok uzun hakikattan kısacık bahsedeceğim.
Muhakkak ki Allah, insanı Rahmn sretinde yaratmıştır hadisi, hem cevmiül-kelimden, hem müteşabih hadislerdendir. Pek büyük ve küll nüktesi, benim kalbime, Hülsatül-Hülsa ile Cevşenül-Kebri okuduğum vakit zahir oldu. Ben de, o acip ve çok güzel nükteyi kaçırmamak için, şifreler, işaretler nevinden Hülsatül-Hülsanın on yedinci mertebesi olan Kurn lisanıyla şehadet ve on sekizinci mertebesi olan kinat lisanıyla şehadet ortasında o şifreli işaretleri şöyle koydum:
İnsanlık hakikati kendine mahsus lisanla; hayatı, duyguları, meziyetleri, Allahın güzel isimlerinin tecellilerini anlayan ve yansıtan bir ölçü ve bir ayna olması gibi kelimeleriyle; sıfatları, ahlkı, halifeliği, Allahın güzel isimlerine fihriste oluşu ve enniyeti gibi kelimeleriyle; kapsamlı yaratılışı, çeşitli kulluk görevleri, pek çok ihtiyaçları, sınırsız fakirliği, cizliği ve noksanlığı ve sayısız istidatları gibi kelimeleriyle der: Allahtan başka ilh yoktur. O varlığı zorunlu olan Vcibül-Vücud, birliği bütün kinatı kuşatmış olan Vhid ve her bir varlıkta, özellikle insanda birliği müşahede edilen Ehaddir.
İşte bu kısa şifreyi, yine gayet muhtasar bir şifre ile tercüme ve izah edeceğim. Bunu Hülsatül-Hülsaya bir hşiye yapınız.
Evet ben, Hülsatül-Hülsayı okuduğum zaman, koca kinat, nazarımda bir halka-i zikir oluyor. Fakat her nevin lisanı çok geniş olmasından, fikir yoluyla sıft ve esm-i İlhiyeyi ilmelyakn ile izan etmek için akıl çok çabalıyor, sonra tam görür. Hakikat-ı insaniyeye baktığı vakit, o cami mikyasda, o küçük haritacıkta, o doğru nümunecikte, o hassas mizancıkta, o enaniyet hassasiyetinde öyle kat ve şuhud ve izan bir vicdan, bir itminan, bir iman ile o sıft ve esmyı tasdik eder. Hem çok kolay, hem hazır yanındaki yinesinde hiç uzun bir seyahat-ı fikriyeye muhtaç olmadan iman-ı tahkikyi kazanır ve Muhakkak ki Allah, insanı Rahmn sretinde yaratmıştır hakiki bir mnsını anlar. çünkü, Cenb-ı Hak hakkında suret muhal olmasından, suretten murat, srettir, ahlk ve sıfttır.
Evet, nasıl ki ehl-i tarikat, seyr-i enfüs ve fk ile mrifet-i İlhiyede iki yol ile gitmişler ve en kısa ve kolayı ve kuvvetli ve itminanlı yolunu enfüsde, yani kalbinde zikr-i hafiyy-i kalble bulmuşlar. Aynen öyle de, yüksek ehl-i hakikat dahi, mrifet ve tasavvur değil, belki ondan çok l ve kıymetli olan iman ve tasdikte, iki cadde ile hareket etmişler.
Biri: Kitab-ı kinatı mütala ile, yetül-Kübr ve Hizbün-Nuriye ve Hülsatül-Hülsa gibi fka bakmaktır.
Diğeri: Ve en kuvvetli ve hakkalyakn derecesinde vicdan ve hiss, bir derece şuhud olan hakikat-i insaniye haritasını ve enaniyet-i beşeriye fihristesini ve mahiyet-i nefsiyesini mütala ile, imanın şüphesiz ve vesvesesiz mertebesine çıkmaktır ki, sırr-ı akrebiyete ve veraset-i Nübüvvete bakar. Ve enfüs tefekkür-ü iman hakikatinin bir parçası, Otuzuncu Sözün, ve ene ve enaniyette ve Otuz Üçüncü Mektubun Hayat Penceresinde ve İnsan Penceresinde ve bazı parçaları da sair ecza-yı Nuriyede bir derece beyan edilmiş.
Bunu hem Lhikaya, hem Sikke-i Gaybiyeye, hem Hülsanın hirine yazılsın.
Mektup: 92
Aziz, sıddık kardeşlerim,
Halimin müsaadesizliği için müteaddit mektuplarınıza birtek perişan mektubumla cevap verdiğimden gücenmeyiniz.
Evvel: Gizli düşmanlarımız hükmetin ehemmiyetli ve bir kaç vazifedarlarını elde edip beni tazyikatla Menemen ve Şeyh Said hadisesi gibi bir hadise çıkarmak için bütün kuvvetiyle, en hassas damarlarıma dokunduracak tarzda, her desiseyi istimal ettiler. Gördüler ki, Eski Said yok; yenisi ise herşeye tahammül ediyor. O plnı sair suikastlere, ezcümle zehir vermeye tebdil ettiler. Hıfz-ı İlh onu da akm bıraktı. Şimdi o münafıklar resmen hükmetin nüfuzunu benden halkları ürkütmek ve vazgeçirmek için burada dehşetli bir propaganda ile istimal ediyorlar. Fakat siz hiç telş etmeyiniz. İnayet-i Rabbaniye devam eder. Gittikçe fütuhat-ı Nuriye tevessü ediyor.
Saniyen: Bu defa Hasan Feyzinin ve bir hafta evvel Halil İbrahimin şahsıma karşı fevkalde hüsn-ü zan ile mersiyeleri ve samim ve hazn vednmeleri, az tdil ile üç sebep için kabul edildi.
Birincisi: Onlar, şahsıma değil, belki Kurn ve imana ve Nurlara hdimliğim ve o vazife-i kudsiyeye bakıp yazmışlar.
İkincisi: Onların ve onlar temsil ettikleri o civardaki hlis kardeşlerimizin ve haddimin çok fevkındeki trifatlarını, bir nevi samim dua ve ulv bir tefeül ve yüksek bir arzu-yu hayır ve istidatlarının ve itikadlarının ve Nurlara pek cidd alkalarının bir iniksı olmasıdır.
Üçüncüsü: Ben onların nazarında Risale-i Nur ve şakirtlerdeki şahs-ı mnevsinin mümessili ve nümunesi olmam cihetiyle onların sebeb-i teşvikleri olan o harika hüsn-ü zanlarını ve kuvve-i mneviyelerini kırmak, maslahat değildir. O ikisine ve arkadaşlarına, hususan Ahmed Feyzi ve Denizli hapsindeki kardeşlerimize ve hakkımızda adalete çalışanlara binler selm...
Salisen: çok defa benim sıkıntılarıma bir merhem hükmüne geçmiş ve yanımdaki sakladığım kahraman Hüsrevin çok mektupları ve onların herbirinden birer ehemmiyetli fıkrayı alıp mecmuunu Lhikaya geçirmek için zaman bulamıyorum. İnşaallah, bir istirahat zamanında tetkik edeceğim. Ahmed Nazifin İnebolu talebeleri namına yazdığı ve Halil İbrahimin ağlatıcı mersiyesinden iştiraklerini gösteren mektubu, benim o havalideki sebatkr kardeşlerim hakkında endişelerimi izale eyledi. Cenb-ı Hak, onlardan razı olsun.
Rabian: çoban İsa Köyünde Ahmedin mektubunda isimleri bulunan eski ve yeni kardeşlerimizin Risale-i Nura çalışmaları ve çocukları da Kurna ve Nurlara çalıştırmaları, bu vakitte Nurlara büyük bir hizmettir. Cenb-ı Hak onları muvaffak eylesin. min.
Hmisen: Münafık düşmanlarımın madd ve mnev zehirlerine karşı gerçi Cevşen ve Evrad-ı Kudsiye-i Şh-ı Nakşibend beni ölüm tehlikesinden, belki yirmi defa kudsiyetleriyle kurtardılar, fakat maatteessüf, sbımda ve sinirlerimde ve hassasiyetimde, o zulümden öyle şiddetli bir tesir, bir heyecan, bir teellüm, bir teneffür gelmiş ki, en samim dostumu ve tam sadık bir kardeşimi bir saat yanımda tahammül edemiyorum, ruhum kaldırmıyor. Hatt biri bana baksa da sıkılıyorum. Eskide bende biraz bulunan merdümgirizlik hastalığı, o zlimlerin gaddrane sıkıntılarıyla ve tarassutlarıyla bende çok şiddetlenmiş. Güya ölmeden evvel hayat-ı içtimaiye cihetinde ölmüşüm ki, bu hakikat ve bu sır için hakkımda, has kardeşlerim vefat mersiyelerini yazıyorlar.
Hem, buranın havası, benim sbıma pek çok dokunuyor. Bu kışın bir günü, Denizli hapsinin o geçirdiğimiz kış kadar bana ağır geliyor, beni üzüyor.
Evet, nasıl göz, bir saçı kaldırmıyor; aynen öyle de, şimdiki ruhum ve o durum, bir saç kadar sıkletten, ağırlıktan müteessir olduğu halde, Risale-i Nurun ve şakirtlerinin selmetlerine, onların bedellerine ve yerlerinde dağ gibi ağır tazyikat ve sıkıntıları memnuniyetle o ruh omuza çeker, tahammül eder ve şkirane sabreder diye size katiyen haber veriyorum. Fakat madem acz ve zaafım ve teessüratım çok ziyadedir; has kardeşlerim beni medihlerle yüklerimi ağırlaştırmaya bedel, dualarıyla ve şefkatleriyle ve himmetleriyle ve acımalarıyla yardım edip yükümü hafifleştirmek lzımdır. İnayet-i Rabbaniyenin bir cilvesidir ki, bu şiddetli merdumgirizlik hastalığıyla, zlimlerin tecrid-i mutlaklarını hiçe indiriyor, beni tazib etmiyor, bir cihette memnun ediyor.