Mektup: 104
Aziz, sıddık kardeşlerim,
Evvel: Tahirnin İstanbula gitmesi, inşaallah hayırdır. Ve Hüsrevin pek çok vazifelerini tamamen yapması, kanaatim geldi ki, Barlada bulunduğum zaman bütün yazanların tashihatını ve telif hizmetini yapmamda tahakkuk eden büyük inayet ve harika muvaffakiyet, aynen Hüsrevde, yardımcılarında dahi nümunesi var.
Saniyen: Tahirnin, Denizli hapsinde, unutulmaz hlisane hizmetiyle ve Nurlara sarsılmaz sadakatiyle ve yanılmaz zekvetiyle ve çekilmez bahadırlığıyla daire-i Nurda ehemmiyetli makamı için, bütün bu defaki mektubunu Lhikaya geçirdik. Başta Nurun şakirtlerinden validesi Zübeyde olarak, akrabasına ve rüfekasına selm ederim. Cenb-ı Hak onlardan ebeden razı olsun. min!
Salisen: Nisli Kureyşlerden Ahmed Kureyş, muhterem pederiyle ve ammizadesi Ahmed ile Nurların has nşir ve talabelerinden olması, o havali şakirtlerinin namına Nurlar hakkında güzel manzum fıkraları Lhikaya girdi. Cenb-ı Hak onları muvaffak eylesin. min.
Rabian: Eğirdir kasabasında, isimlerini yazmadığım gayet ehemmiyetli kardeşlerimiz var. Onlara ve Mehmed Sabri gibi büyük santrala istinaden ve Sabrinin yazısına benzettiğim dikkatli ve güzel ifadeli bir mektubu çalışkan ve cidd kardeşlerimizden çilingir Aliden aldım. Onun arzusuyla aynını Lhikaya geçirdik. Ona ve onu çalıştırana Mşallah ve veffakakümullah deriz.
Mektup: 105
Aziz, sıddık, licenap eski ve yeni kardeş Yeşil Salih,
Benden, sergüzeşte-i hayatıma ait sorduğun maddelere gayet kısa ve mücmel işaret edilecek. Bir zaman sonra inşaallah başkalar izahla cevap verecekler. Fakat tarihe geçmek ve bu asır limlerinin içinde kendi di şahsımı nesl-i tiye göstermek, bildirmek ne isterim ve ne de liyakatim var. Cenb-ı Hakka hadsiz şükrederim ki; beni, bana beğendirmemiş, dehşetli kusurlarımı bana göstermiş.
Hem insanlara kendini bildirmek bir şöhretperestlik olmasından, bir enaniyet, bir hodfüruşluk, bir riyakrlık ihtimali var. Bu ise, bizim gibilere tam zarardır.
Hem ben, madem bu asırda maddeten ve mnen münferit yaşamaya ve hayat-ı içtimaiyeden çekilmeye mecbur olmuşum; elbette hakkım yoktur ki, hayat-ı içtimaiyeyi geçirenler içinde tarihe binip istikbaldekilere görüneyim. Yalnız bu cihet var ki, Risale-i Nur, bu vatana ve bu millete pek büyük menfaati, mahkemelerin ve ehl-i vukufların müttefikan kararlarıyla tahakkuk etmiş. Bu nokta-i nazarda, benim ehemmiyetsiz, biçare, perişan, çok kusurlu şahsiyetim değil, belki yalnız Kurnın malı ve meli olan Risale-i Nur namına, sizin suallerinize cevap için ben işaretler ederim, sonra da Risale-i Nur ve şakirtleri izahla cevap versinler.
Evvel: Otuz sene evvelki hayatımın tarihçesini merhum Abdurrahman yazmış, tab edilmiş.
Saniyen: Risale-i Nurun zuhur zamanının bir nevi tarihçesi Eskişehir hapsinin müdafaanamesiyle Yirmi Yedinci Lema olmuş. Ve Denizli hapsindeki müdafaa risaleleriyle (On birinci ve On ikinci Şu) İhtiyarlar Leması ve yet-i Hasbiye Risalesi ve Onaltıncı Mektupla Hücumat-ı Sitte ve İşrt-ı Selse ve İşrt-ı Seba risaleleri gibi Nur eczaları, suallerinize tafsilen cevap vermek için mahkeme bana iade ettiği ve şimdi elimde bulunmayan risaleler, bir zaman elinize gelecek. İnşaallah sizi hiç unutmayacağım. Bu halimde bu alkadarlığınız, benim çok ağır sıkıntılarımı hafifleştirdi. Allah senden razı olsun. min.
Mektup: 106
Aziz, sıddık kardeşlerim,
Bir biçare vesveseli ve hassas ve dinsizlerle görüşen bir adam, meşhur dua-i Nebev olan Cevşenül-Kebr hakkında ve akıl haricindeki sevap ve faziletine dair bir hadisi görmüş, şüpheye düşmüş. Demiş:
Rvi, Ehl-i Beytin imamlarındandır. Halbuki hadsiz bir mübalğa görünüyor. Mesel içinde der: Bu duaya Kurn kadar sevap verilir. Hem Göklerdeki büyük melikeler, o dua sahibini gördükçe kürsilerinden inip ona pek büyük bir tevazu ile hürmet ederler. Bu ise, aklın ve mantığın mikyaslarına gelmez diye, Risale-i Nurdan imdad istedi. Ben de Kurndan ve Cevşenden ve Nurlardan gayet kat ve tam akıl ve hikmete mutabık bir cevap verdim. Size gayet kısa bir icmalini beyan ediyorum. Şöyle ki, ona dedim:
Evvel: Yirmi Dördüncü Sözün Üçüncü Dalında on adet usul var, böyle şüpheleri esasıyla keser, izale eder. Ona bak, cevabını al.
Saniyen: Hergün bütün ümmet kadar hasenat ona işlenen ve bütün ümmetin saadetlerine yardım eden ve İsm-i zamın mazharı ve kinatın çekirdek-i aslsi, hem en mükemmel ve cami meyvesi olan zt-ı Ahmediye Aleyhissaltü Vesselm, o duanın kendi hakkında o azm mertebesini görmüş, ona haber veren Cebrail Aleyhisselmdan işitmiş, başkalarını kendine kıyas etmiş veya edilmiş. Demek o pek fevkalde ve acip sevap, zt-ı Ahmediyenin (a.s.m.) velyet-i kübrsından ona gelmiş. Küll, umum değil, belki o duanın mahiyetinde böyle harika bir kıymet var ve ism-i zam mazharı olan ztın tebaiyetiyle başkalara dahi o sevap mümkündür; fakat gayet ehemmiyetli şartları var, yalnız okumak kfi gelmez. Yoksa muvazene-i ahkmı bozar, farzlara ilişir.
Salisen: O dua, nasıl ki zt-ı Ahmediyeye baktığı vakit mübalğadan münezzeh ve ayn-ı hakikat oluyor. Öyle de, o duadaki yüzer Esm-i Hüsnnın hakikatlerine baktığı zaman, değil mübalğa, belki onların nihayetsiz tecelllerinden gelmesi mümkün ve gelebilen feyizlerin nihayetsizliğini göstermek için pek az bir kısmını Muhbir-i Sdık (a.s.m.) haber vermiş ve teşvik için müphem ve mutlak bırakmış. Sonra, mürur-u zamanla, o kaziye-i mümkine ve mutlaka, bilfiil vki ve külliye telkki edilmiş.
Rabian: Yirminci Lema-i İhlsda, bir adama beş yüz senelik bir genişlikte bir Cennet verilmesine dair olan bir haşiye var. Ona da bak, gör ki, o koca Cennetin verilmesi, bilmediğimiz tarzda bir mlikiyet değil, belki insan nasıl husus hanesine çok cihetlerle mliktir, sahiptir; öyle de, zemin yüzündeki şeylere çok duygularıyla bir nevi mliktir, tasarruf ve istifade edebilir. Hem, koca dünyayı, benim hanemdir, bana vermiş ve güneş lmbamdır diyebilir.
Demek bazı fevkalhad, harika ve akıl haricindeki bir kısım sevaplar, bu mezkr hakikate bakar.
Hem İslmiyette her sevabın, her fazilet-i amlin en evvel mazharı ve bizlerin bir duada bir zerre sevabımızda, o duada bir dağ kadar sevap ve feyzi kazanan zt-ı Ahmediye (a.s.m.), husus virdler ve dualar ve şeriat ve risalet cihetiyle değil, belki velyet-i Ahmediye noktasında ve umum olmayan derslerinde, kendine verilen en yüksek mertebeyi beyan eder. Kendine tam tebaiyet eden has vrislerini, o noktalara teşvik eder.
Gaybı yalnız Allah bilir. Gerçek ilim ancak Allah katındadır dedim. O vesvese edip şüphelere düşen adam, lillhilhamd, kurtuldu, tam kanaatı geldi. Belki sizin bazılarınıza fidesi var diye size de gönderdim.
Umumunuza binler selm...