Mektup: 152
Eklenme: 18.12.2023 00:00:00

Aziz, muhterem kardeşim,

Evvel zatınızın bir risale kadar cmi ve uzun ve müdakkikane hararetli mektubunuzu keml-i merakla okudum. Peşin olarak size bunu beyan ediyorum ki, Risale-i Nurun üstadı ve Risale-i Nura Celceltiye Kasidesinde rumuzlu işaretiyle pek çok alkadarlık gösteren ve benim hakaik-i imaniyede husus üstadım, İmam-ı Alidir (r.a.).

Ve De ki: Vazifem karşılığında sizden bir ücret istemiyorum; sizden istediğim, ancak akrabaya sevgi, yani Ehl-i Beytime muhabbettir yetinin nassıyla, l-i Beytin muhabbeti, Risale-i Nurda ve mesleğimizde bir esastır ve Vehhblik damarı, hiçbir cihette Nurun hakik şakirtlerinde olmamak lzım geliyor. Fakat, madem bu zamanda zındıka ve ehl-i dallet ihtilfdan istifade edip, ehl-i imanı şaşırtıp ve şeiri bozarak Kurn ve iman aleyhinde kuvvetli cereyanları var; elbette bu müthiş düşmana karşı cüz teferruata dair medar-ı ihtilf münakaşaların kapısını açmamak gerektir.

Hem, ölmüş insanları zemmetmek, hiç lüzumu yok. Onlar, dar-ı hirete, mahall-i cezaya gitmişler. Lüzumsuz, zararlı, onların kusurlarını beyan etmek, emrolunan muhabbet-i l-i beytin muktezası değildir ve lzım da değildir diye, Ehl-i Sünnet vel-Cemaat, Sahabeler zamanındaki fitnelerden bahis açmayı menetmişler. çünkü Vkıa-i Cemelde Aşere-i Mübeşşereden Zübeyir ve Talha ve işe-i Sıddka (r.a.) bulunmasıyla Ehl-i Sünnet vel-Cemaat, o harbi, içtihad neticesi deyip, Hazret-i Ali (r.a.) haklı, öteki taraf haksız; fakat içtihad neticesi olduğu cihetle affedilir.

Hem Vehhblik damarı, hem müfrit Rfızlerin mezhepleri İslmiyete zarar vermesin diye, Sıffin Harbindeki bğlerden de bahis açmayı zararlı görüyorlar.

Haccac-ı Zalim, Yezid ve Velid gibi heriflere ilm-i kelmın büyük allmesi olan Sadeddin-i Taftazan, Yezide lnet caizdir demiş; fakat Lnet vaciptir dememiş. Hayırdır ve sevabı vardır dememiş. çünkü, hem Kurnı, hem Peygamberi, hem bütün Sahabelerin kuds sohbetlerini inkr eden hadsizdir. Şimdi onlardan meydanda gezenler çoktur. Şeran bir adam, hiç melunları hatıra getirmeyip lnet etmese, hiçbir zararı yok. çünkü, zem ve lnet ise, medih ve muhabbet gibi değil; onlar amel-i salihte dahil olamaz. Eğer zararı varsa daha fena...

İşte şimdi gizli münafıklar, Vehhblik damarıyla en ziyade İslmiyeti ve hakikat-i Kurniyeyi muhafazaya memur ve mükellef olan bir kısım hocaları elde edip, ehl-i hakikati Alevlikle ittiham etmekle birbiri aleyhinde istimal ederek dehşetli bir darbeyi İslmiyete vurmaya çalışanlar meydanda geziyorlar. Sen de bir parçasını mektubunda yazıyorsun. Hatt sen de biliyorsun; benim ve Risale-i Nurun aleyhinde istimal edilen en tesirli vasıtayı hocalardan bulmuşlar.

Şimdi Haremeyn-i Şerfeyne hükmeden Vehhbler ve meşhur, dehşetli dhlerden İbnüt-Teymiye ve İbnül-Kayyim-i Cevznin pek acip ve cazibedar eserleri İstanbulda çoktan beri hocaların eline geçmesiyle, hususan evliyalar aleyhinde ve bir derece bidalara müsaadekr meşreplerini kendilerine perde yapmak isteyen, bidalara bulaşmış bir kısım hocalar, sizin, muhabbet-i l-i Beytten gelen ve şimdi izharı lzım olmayan içtihadınızı vesile ederek hem sana, hem Nur şakirtlerine darbe vurabilirler. Madem zemmetmemek ve tekfir etmemekte bir emr-i şer yok, fakat zemde ve tekfirde hükm-ü şer var. Zem ve tekfir, eğer haksız olsa, büyük zararı var; eğer haklı ise, hiç hayır ve sevap yok. çünkü tekfire ve zemme müstehak hadsizdir. Fakat zemmetmemek, tekfir etmemekte hiçbir hükm-ü şer yok, hiç zararı da yok.

İşte bu hakikat içindir ki, ehl-i hakikat, başta Eimme-i Erbaa ve Ehl-i Beytin Eimme-i İsn Aşer olarak Ehl-i Sünnet, mezkr hakikate müstenid olan kanun-u kudsiyeyi kendilerine rehber edip, İslmlar içinde o eski zaman fitnelerinden medar-ı bahis ve münakaşa etmeyi caiz görmemişler, menfaatsiz, zararı var demişler.

Hem o harplerde, çok ehemmiyetli Sahabeler, nasılsa iki tarafda bulunmuşlar. O fitneleri bahsetmekte o hakik Sahabelere, Talha ve Zübeyir (r.a.) gibi Aşere-i Mübeşşereye dahi tarafgirane bir inkr, bir itiraz kalbe gelir. Hat varsa da tevbe ihtimali kuvvetlidir. O eski zamana gidip lüzumsuz, zararlı, şeriat emretmeden o ahvalleri tetkik etmektense, şimdi bu zamanda bilfiil İslmiyete dehşetli darbeleri vuran, binler lnete, nefrete müstehak olanlara ehemmiyet vermemek gibi bir hlet, mümin ve müdakkik bir zatın vazife-i kudsiyesine muvafık gelemez.

Hatt Sabri ile küçücük münakaşanız, hem Risale-i Nura, hem hakaik-i imaniyenin intişarına ehemmiyetli zarar verdiğini senden saklamam. Aynı vakitte burada hissettim, müteessir ve müteellim oldum. Sonra senin gibi ehl-i tahkik bir limin Risale-i Nura oraca ehemmiyetli bir hizmete vesile olacak Sabri oraya gelmesi, ikinizden büyük bir hizmet-i Nuriye beklerken, bilkis üç cihetle Nura zarar geldiğini hissettim ve gördüm. Acaba neden bu zarar olmuş diye, iki üç gün sonra haber aldım ki, Sabri, mnsız, lüzumsuz seninle münakaşa etmiş; sen de hiddete gelmişsin. Eyvah! dedim. Y Rab! Erzurumdan imdadıma yetişen bu iki ztın münakaşasını musalhaya tebdil et diye dua ettim. Risale-i Nurun İhls Lemalarında denildiği gibi, şimdi ehl-i iman, değil Müslüman kardeşleriyle, belki Hıristiyanın dindar ruhnleriyle ittifak etmek ve medar-ı ihtilf meseleleri nazara almamak, niz etmemek gerektir. çünkü küfr-ü mutlak hücum ediyor. Senin, hamiyet-i diniye ve tecrübe-i ilmiye ve Nurlara karşı alkanızdan rica ediyorum ki, Sabri ile geçen macerayı unutmaya çalış ve onu da affet ve hell et. çünkü o, kendi kafasıyla konuşmamış; eskiden beri hocalardan işittiği şeyleri, lüzumsuz münakaşa ile söylemiş. Bilirsin ki, büyük bir hasene ve iyilik, çok günahlara keffaret olur.

Evet, o hemşehrimiz Sabri, hakikaten Nura ve Nur vasıtasıyla imana öyle bir hizmet eylemiş ki, bin hatsını affettirir. Sizin licenaplığınızdan, o Nur hizmetleri hatırı için, dost bir hemşehri ve Nur hizmetinde bir arkadaş nazarıyla bakmalısınız.

Sahabelerin bir kısmı, o harplerde, adalet-i izafiye ve nisbiye ve ruhsat-ı şeriyeyi düşünüp tbi olarak, Hazret-i Alinin (r.a.) takip ettiği adalet-i hakikiye ve azmet-i şeriyye ile beraber zhidne, müstağniyne, muktesidne mesleğini terk edip, muhalif tarafa bu içtihad neticesinde girdiklerini, hatt İmam-ı Alinin (r.a.) kardeşi Ukayl ve Habrül-Ümme ünvanını alan Abdullah ibni Abbas dahi bir vakit muhalif tarafında bulunduklarından, hakik Ehl-i Sünnet vel-Cemaat, Fitne kapılarını kapatmak şeriatın güzelliklerindendir bir düstur-u esasiye-i şeriyeye binaen Cenb-ı Hak ellerimizi o kanlı hadiselere bulaştırmadı; o halde biz de o hadiselerden bahsedip dilimizi bulaştırmayalım diyerek o fitnelerin kapısını açmak, bahsetmek caiz görmüyorlar. çünkü, itiraza müstehak birkaç tane varsa, tarafgirlik damarıyla büyük Sahabelere, hatt muhalif tarafında bulunan l-i Beytin bir kısmına ve Talha ve Zübeyir (r.a.) gibi Aşere-i Mübeşşereden büyük zatlara itiraza başlar, zem ve adavet meyli uyanır diye, Ehl-i Sünnet o kapıyı kapamak taraftarıdır.

Hatt Ehl-i Sünnetin ve ilm-i kelmın azm imamlarından meşhur Sadeddin-i Taftazan, Yezid ve Velid hakkında telin ve tadlile cevaz vermesine mukabil, Seyyid Şerif Cürcan gibi Ehl-i Sünnet vel-Cemaatin allmeleri demişler: Gerçi Yezid ve Velid, zlim ve gaddar ve fcirdirler; fakat sekeratta imansız gittikleri gaybdir. Ve kat bir derecede bilinmediği için, o şahısların nass-ı kat ve delil-i kat bulunmadığı vakit, imanla gitmesi ihtimali ve tevbe etmek ihtimali olduğundan, öyle husus şahsa lnet edilmez. Belki Allahın lneti zlimlerin ve münafıkların üzerine olsun gibi umum bir ünvan ile lnet caiz olabilir. Yoksa zararlı, lüzumsuzdur diye Sadeddin-i Taftazanye mukabele etmişler.

Senin müdakkikane ve limne mektubuna karşı uzun cevap yazmadığımın sebebi, hem ehemmiyetli hastalığım ve ehemmiyetli meşgalelerim içinde acele bu kadar yazabildim.

Said Nurs