Aziz, sıddık kardeşlerim,
Size dört meseleyi beyan etmek kalbime ihtar edildi:
Birincisi: Hem lisan-ı hal, hem lisan-ı kal ile ve başka tezahüratlarla sorulan bir suale cevaptır.
Deniliyor ki: Madem Risale-i Nur hem kerametlidir, hem tarikatlerden ziyade iman hakikatlerinin inkişafında terakki veriyor ve sadık şakirtleri kısmen bir cihette velyet derecesindeler. Neden evliyalar gibi mnev zevkler ve keşfiyatlara ve madd kerametlere mazhariyetleri görülmüyor; hem onun talebeleri de öyle şeyler aramıyorlar? Bunun hikmeti nedir?
Elcevap:
Evvel: Sebebi, sırr-ı ihlstır. çünkü, dünyada muvakkat zevkler, kerametler tam nefsini mağlp etmeyen insanlara bir maksat olup, uhrev ameline bir sebep teşkil eder, ihlsı kırılır. çünkü amel-i uhrev ile dünyev maksatlar, zevkler aranılmaz; aranılsa, sırr-ı ihlsı bozar.
Saniyen: Kerametler, keşfiyatlar, tarikatta sülk eden mi ve yalnız imanı taklid bulunan ve tahkik derecesine girmeyenlere, bazan zaif olanları takviye ve vesveseli şüphelilere kanaat vermek içindir. Halbuki Risale-i Nurun iman hakikatlerine gösterdiği hüccetler, hiçbir cihette vesveselere meydan vermediği gibi, kanaat vermek cihetinde kerametlere, keşfiyatlara hiç ihtiyaç bırakmıyor. Onun verdiği iman-ı tahkik, keşfiyat, zevkler ve kerametlerin çok fevkinde olmasından, hakik şakirtleri, öyle keramet gibi şeyleri aramıyorlar.
Salisen: Risale-i Nurun bir esası, kusurunu bilmekle mahviyetkrane yalnız rıza-yı İlh için rekabetsiz hizmet etmektir. Halbuki keramet sahipleri ve keşfiyattan zevklenen ehl-i tarikatın mbeynindeki ihtilf ve bir nevi rekabet ve bu enaniyet zamanında, ehl-i gafletin nazarında, onlara s-i zan edip, o mübarek zatları, benlik ve enaniyetle ittiham etmeleri gösteriyor ki, Risale-i Nurun şakirtleri, şahsı için keramet ve keşfiyatlar istememek, peşinde koşmamak lzım ve elzemdir.
Hem onun mesleğinde şahsa ehemmiyet verilmiyor. Şirket-i mneviye ve kardeşler birbirinde tefni noktasında Risale-i Nurun mazhar olduğu binler keramet-i ilmiye ve intişar-ı hizmetteki teshilt ve çalışanların maişetindeki bereket gibi ikrmt-ı İlhiye umuma kfi gelir; daha başka şahs kemlt ve kerameti aramıyorlar.
Rabian: Dünyanın yüz bahçesi, fni olmak haysiyetiyle, hiretin bki olan bir ağacına mukabil gelemez. Halbuki, hazır lezzete meftun kör hissiyt-ı insaniye, fni, hazır bir meyveyi, bki, uhrev bir bahçeye tercih etmek cihetiyle, nefs-i emmare bu hlet-i fıtriyeden istifade etmemek için Risale-i Nur şakirtleri ezvak-ı ruhaniyeyi ve keşfiyat-ı mneviyeyi dünyada aramıyorlar.
Risale-i Nur şakirtlerine bu noktada benzeyen eskiden bir zt, haremiyle beraber büyük bir makamda bulundukları halde, maişet müzayakası yüzünden haremi, demiş zevcine: İhtiyacımız şedittir.
Birden, altundan bir kerpiç yanlarında hazır oldu. Haremine dedi: İşte Cennetteki bizim kasrımızın bir kerpicidir.
Birden o mübarek hanım demiş ki: Gerçi çok muhtacız ve hirette de çok böyle kerpiçlerimiz var; fakat fni bir surette bu zayi olmasın, o kasrımızdan bir kerpiç noksan olmasın. Dua et, yerine gitsin; bize lzım değil. Birden yerine gitti, Keşifle gördüler diye rivayet edilmiş.
İşte bu iki kahraman ehl-i hakikat, Risale-i Nur şakirtlerinin dünyaya ait ezvak-ı kerametlere koşmadıklarına bir hüsn-ü misaldir.
İkinci mesele: Tevafuk eğer müteaddit tarzda ve ayrı ayrı cihette birbirini takviye edecek surette olsa, katiyet ve sarahat derecesinde kanaat verebilir.
İşte, hapisten sonra yazılan bir kısım mektuplarımız hem makbul, hem çok ehemmiyetli, hem bu zamanda halk onlara çok muhtaç olduğuna bir emare olarak, yazdığımız zaman, hilf-ı det bir tarzda, serçe kuşunun ve kuddüs kuşunun ve güvercinlerin garip bir tarzda odama gelmeleri ve birbirine tevafuk etmesi ve Milasta ehemmiyetli bir kardeşimiz Halil İbrahimin, kuddüs kuşu bahsi bulunan mektubu aldıkları zaman, aynen, hilf-ı det, kilitli bir odasını açarken, kuddüs kuşu oda içerisinde uçmaya çalışması, hem içinde bulunan mektubu, hem bizim kuşlarımıza tevafuku; ve medrese-i Nuriyedeki şakirtlerin o mektuplarımızı okumak zamanında iki çekirge mektubun başına gelip dinlemeleri sabık kuşlarda tevafukatına, bu küçük kuşlar dahi hem tasdik, hem tevafuk ettikleri gibi; İneboludaki sadık kardeşlerimizin imzalarıyla; yine mektubumuzu gecede okudukları zaman, gayet heyecanlı bir tarzda bir gece kuşu onları korkutup, pencereye el atıp iki kanadıyla pencereyi döğerek lisan-ı hal ile Ben de o mektupla alkadarım, bizi alkasız zannetmeyiniz diye yine sabık aynı meseleye ve sabık kuşların alkadarlıklarına, büyük kuş da tam tevafuk ve tasdik ediyor.
Üçüncü mesele: Geçen üç sene evvel Ramazanda telif edilen ve yine bu sene Ramazanda serbest intişar eden yetül-Kübrnın bir hülsası olan Hizb-i Nuriyeyi okudum. Fakat bir saatten fazla çekerdi. Birden o hülsanın da bir hülsası, on veya onbeş dakika aynı Ramazanda tezahür etti. Onu okuduğum zaman, bütün yetül-Kübryı okuyorum gibi bir inkişafat-ı imaniye ve Bir saat tefekkür, bir sene nafile ibadetten daha hayırlıdır. sırrına mazhar iki veya üç sahifelik Arabiyyül-ibare okuyorum. Vakit bulamıyorum, kendi kalemimle size yazayım. İnşaallah bir zaman size yazacağım. O parçayı benim gibi anlayanlar, kendisine mahsus nüshalarından ya yetül-Kübrya, ya Hizbün-Nuriyenin hirinde yazar, tesbihattan ve duadan sonra otuz üç defa Lilhe illallah tesbihatımızın yerindeyalnız sabah tesbihatında, mnsını düşünerekonu okuyabilir.
Dördüncüsü: İki noktadır:
Birincisi: Ispartalı kardeşlerimiz, hususan Gül Nur kahramanı Hüsrev, benim bu kış münasebetiyle madd hcetlerimi merak ediyorlar, yardım etmek istiyorlar. Ben de onlara teşekkürle beraber derim ki:
Onların Risale-i Nura hizmeti, her şakirdin saadet-i ebediyesine menfaati gibi, benim de hakik kışım suretinde olan kabrimden sonraki kışta ihtiyacatıma o derece mükemmel yardım ediyorlar ki; bu fni, muvakkat kışın hctına yardımdan binler derece ziyadedir. Eğer benim elimden gelseydi, bütün ruh u cnımla, kemal-i iştiykla bütün onların hct-ı maddiyesini temine çalışırdım. Beni merak etmeyiniz. İktisat ve kanaat, bana iki hazinedir; tükenmez, bitmez.
İkinci nokta: Bir zaman Küçük Isparta namını alan ve her yerden ziyade, geçen meselemizde hapis musibetini çeken İnebolu ve civarı kardeşlerimin gayet güzel ve samimane mektupları beni çok mesrur eyledi. Yalnız, Risale-i Nurun kahramanlarından baba-oğulun meşrepleri ayrı ayrı olduğundan, birbiriyle tam imtizaç edemediklerinden endişe ediyorum. Baba ne kadar haksız da olsa, oğul, onun rızasını tahsil etmeye mecburdur. Oğul da ne kadar serkeş de olsa, baba, şefkat-ı fıtriyesini ona karşı esirgemez ve esirgememeli. Değil böyle baba ve evlt ve mümtaz seciyeli ve Risale-i Nurun baş şakirtleri, belki birbirinden çok uzak ve düşman da olsalar, Risale-i Nurun hatırı için Risale-i Nur şakirtlerinin mabeynindeki tefan, birbirini tenkit etmemek, kusurunu affetmek düsturuyla bu iki kardeşim, dünyev ve cüz ve hiss şeyleri medr-ı münakaşa etmesinler. Pederlik ve veletliğin iktiza ettiği hürmet ve şefkatle beraber, Nurun şakirtliği iktiza ettiği kusura bakmamak ve affetmek ve benim çok sevdiğim iki kardeşim, benim hatırım için, birbirini tenkit etmemek lzım geliyor.
Umum kardeşlerime birer birer selm ve dua ediyoruz.