İstanbul Riva'daki Korkunç Kaza'da Yollar Kan Gölüne Döndü,Katliam gibi kazada 3 kişi hayatını kaybetti

Günlük hayatımızın artık vazgeçilmez haberlerinden birisi haline gelen trafik kazası haberlerine bir yenisi İstanbul Beykoz ilçesine bağlı Riva yolunda eklendi.2 Araçın kafa kafaya çarpışması sonucu yol kan gölüne döndüğü kaza 3 kişi olay yerinde hayatını kaybetti.Çarpışma sonucu Durukan'ın otomobili takla atarak yol kenarındaki bankete düşerken, iki kardeşin içinde olduğu otomobilin de önü tamamen parçalandı.

İstanbul Riva'daki Korkunç Kaza'da Yollar Kan Gölüne Döndü,Katliam gibi kazada 3 kişi hayatını kaybetti

BEYKOZ'da, iki otomobilin kafa kafaya çarpışması sonucu meydana gelen kazada 2'si kardeş 3 kişi öldü. Kaza, Riva Yolu Şirindere Mevkii'nde saat 19.30 sıralarında meydana geldi. İddialara göre, Beykoz'dan Riva yönüne giden Ali Durukan'ın kullandığı 34 HF 9574 plakalı otomobil ile kardeşi Celal Deniz'le birlikte Riva'dan Beykoz yönüne ilerleyen Ömer Deniz'in kullandığı 34 HJ 3934 plakalı otomobil hatalı sollama nedeniyle kafa kafaya çarpıştı. Çarpışma sonucu Durukan'ın otomobili takla atarak yol kenarındaki bankete düşerken, iki kardeşin içinde olduğu otomobilin de önü tamamen parçalandı.

Kaza sonrası araçlarının içinde sıkışan Ali Durukan ile Deniz kardeşlerin yardımına ilk olarak, o sırada yoldan geçen diğer sürücüler koştu. Tüm çabalara rağmen araçta sıkışanlar çıkarılamayınca polis ve itfaiye ekiplerine haber verildi. Olay yerine gelen polis ekipleri, trafiği her iki yönden de keserken, çevrede güvenlik önlemi aldı. İtfaiye ekipleri, Ali Durukan ile Ömer ile Celal Deniz kardeşleri, yaklaşık 1.5 saat süren çalışmalar sonucu sıkıştıkları yerden çıkardı. Sağlık ekipleri, yaptıkları kontrolde Durukan ile Deniz kardeşlerin hayatlarını kaybettiğini belirledi. Cesetler, Beykoz Devlet Hastanesi morguna kaldırıldı. Kazaya karışan otomobiller çekici yardımıyla olay yerinden kaldırılırken, yapılan temizliğin ardından yol tekrar trafiğe açıldı.

Beykoz, Riva - Elmalı istikametinde meydana gelen trafik kazası iddialara göre şöyle gelişti. Akşam saat 19.30 sıralarında Beykoz'dan Riva istikametine giden 34 HF 9574 plakalı Otomobil sürücüsü Ali Durukan ile ters istikamette ilerlemekte olan Celal Deniz ve Ömer Deniz'in içinde bulunduğu 34 HJ 3934 plakalı otomobil kafa kafaya çarpıştı. Çarpışmanın etkisiyle otomobillerde bulunan vatandaşlar oldukları yerde sıkıştı. Vatandaşların ihbarı üzerine olay yerine itfaiye ve sağlık ekipleri sevk edildi. Olay yerine gelen itfaiye ekipleri, otomobiller içerisinde sıkışan vatandaşları çıkararak sağlık ekiplerine teslim etti. Sağlık ekipleri tarafından yapılan ilk müdahalelerin ardından Ali Durukan, Celal Deniz ve Ömer Deniz'in hayatını kaybettikleri tespit edildi.

Hayatını kaybeden Celal ve Ömer Deniz'in Beykoz'da bulunan lüks bir sitenin havuz işiyle uğraştıkları öğrenildi. Celal ve Ömer Deniz'in ölüm haberini alan aile yakınları olay yerine gelerek sinir krizleri geçirdi. Meydana gelen trafik kazası nedeniyle Beykoz-Riva yolu yaklaşık iki saat trafiğe kapanırken, kazaya karışan araçların kaldırılmasıyla trafik akışı normale döndü. Polis kazayla ilgili soruşturma başlattı.

Beykoz, İstanbul'un bir ilçesidir. Çatalca-Kocaeli bölümünün Kocaeli Yarımadası batısında yer almakta olup; batıdan İstanbul Boğazı, doğudan Şile ilçesi, kuzeyden Karadeniz ve güneyden de Çekmeköy, Üsküdar ve Ümraniye ilçeleri ile çevrelenmiştir.Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren yapılan sanayi ağırlıklı çalışmaların etkisiyle fabrikaların çoğalması sonucu genelde işçi kesimin tercih ettiği yerleşim yeri olan Beykoz, son yıllarda üst gelir seviyesi kesimden de talep görmektedir. "Boğazın incisi" olarak tanımlanmaktadır.

Beykoz, Kanlıca

Deniz seviyesinden başlayarak 270 metreye kadar yükselen Beykoz’un engebeli arazisini Riva, Küçüksu ve Göksu dereleri parçalamıştır. İlçe ve yakın çevresinde Akdeniz iklimi ile Türkiye'de Karadeniz iklimi nin karışımı olan “Geçiş Tipi İklim” etkilidir. Yazlar, Akdeniz kadar sıcak olmamakla birlikte Karadeniz kadar yağışlı değildir. Beykoz ve çevresi başta kestane, meşe, gürgen, ıhlamur, kayın, kızılağaç ve fındık ağaçlarından oluşan doğal orman örtüsüyle kaplıdır.

Riva deresi

Beykoz çok uzun bir tarihsel geçmişe sırtını dayamaktadır. Beykoz’un tarihine ilişkin olarak bilinen en eski tarih M.Ö. 700’lerdir. Bu dönemde deniz yoluyla gelip Beykoz’u kendilerine yurt edinen Traklar, Beykoz’da yerleştiği bilinen ilk halk olarak karşımıza çıkar. Her ne kadar sanat tarihçileri ve arkeologlar çok daha önceki dönemlerde Karadeniz’den Boğaz’a doğru seyreden tepelerde Apollon tapınağı benzeri yapıların olduğunu öne sürmekte ve dolayısıyla da Beykoz’un bir kent olarak tarihini çok daha önceki tarihlere götürmek gerektiğini iddia etseler de, örgütlü bir toplumsal hayatın Beykoz’da söz konusu tarihle birlikte başladığını söyleyebiliriz.

Traklar, Trakya’ya adını veren ve tarihte savaşçı özellikleriyle bilinen bir topluluktur. Trakların tarihte balıkçı köyleri, müstahkem kalelerle çevrili kentler ve çok çeşitli yerleşme birimleri inşa ettikleri bilinmektedir. Trakların Hint-Avrupa kökenli bir halk olduğu söylenmekte, ancak yazılı bir kültüre sahip olmadıkları için haklarında yeterince bilgi edinme imkanı bulunmamaktadır. Trak toprakları geniş bir coğrafyayı içerisine alsa da, esasında doğu ve batı Trakya bölgesinde konuşlandıkları bilinmektedir. Traklar hiçbir zaman hakimiyetleri altında bulunan toprakları idare edecek tek bir devlet kuramamış, daha ziyade parçalı bir yönetim yapısı ortaya koymuşlardır. Bununla birlikte Traklar kendi içerisinde güçlü yönetim mekanizmaları geliştirmeyi başarabilmişlerdir.

Traklar Beykoz’a geldiklerinde, kralları Amikos’un ismine binaen, buraya “Amikos” adını vermişlerdir. Amikos, Beykoz’un bilinen en eski adıdır. Boğaz’ı geçerek Beykoz’a gelen Traklar burada Bebrik Devleti’ni kurmuşlardır. Bir rivayete göre Bebrikler isimlerini Akdeniz kıyısında, Pirenelerin kuzeyinde ve güneyinde bulunan eski bir İber kavminden almışlardır. Bebrikler M.Ö. 337 yılında Bitinyalıların saldırısına uğramış ve Bebrik Devleti uzun süren kanlı mücadele ve savaşların ardından yıkılmıştır.

Bitinya dönemi, Beykoz’un yavaş yavaş gelişmeye başladığı bir dönemdir. Beykoz (Amikos), yönetim mekanizmasının babadan oğula geçen bir krallık sistemine bağlı olduğu Bitinyalılar devrinde tam dokuz kral görmüştür. M.Ö. 74 yılında Bitinya kralı IV. Nicomedes ölüm döşeğindeyken tüm krallığını Roma imparatorluğuna devretmiştir. Bunun üzerine Roma İmparatorluğu Bithinya’yı bir eyalet olarak ilan etmiştir. Ancak Pontus kralı III. Mithridates Bithinya’yı zaptetmiş ve M.Ö. 74 yılının ortasında Roma İmparatorluğu bölgeyi yeniden ele geçirmek üzere, askeri bir birlik hazırlamış ve bölgeye yollamıştır. On yıllık bir mücadele neticesinde M.Ö. 65 yılında Bithinya Roma İmparatorluğu tarafından ele geçirilmiş, Pontus toprakları da Bithinya topraklarına dahil edilmiştir. III. Mithridates’in M.Ö. 63 yılında yakalanması ile birlikte tarihte Üçüncü Mithridates Savaşı olarak bilinen savaş son bulmuştur.

M.S. 395 yılında Roma İmparatoru Büyük Teodosyus imparatorluğu, Doğu Roma İmparatorluğu (Bizans) ve Batı Roma İmparatorluğu olarak ikiye bölene dek Roma İmparatorluğu sınırları içerisinde yer alan Beykoz, bu tarihten itibaren Bizans İmparatorluğunun egemenliği altına girer. Pers İmparatorluğu 609 yılında Beykoz’u sınırlarına dahil eder. Persler altmış yıl bu topraklarda kaldıktan sonra, 669 yılında Müslüman Araplar bu toprakları Perslerden alırlar. Kısa bir süre sonra çekilen Arapların ardından bölgenin hakimiyeti yeniden Bizanslıların eline geçer. Bizanslıların bölgedeki bu üstünlükleri yedi yüz yıldan daha fazla, Osmanlı Sultanı Yıldırım Bayezid’ın bölgeyi ele geçirdiği tarih olan 1402 yılına kadar devam eder. İstanbul’un Fatih Sultan Mehmed tarafından fethinden 51 yıl önce, Beykoz (Amikos) Yıldırım Bayezid tarafından Osmanlı İmparatorluğu’nun sınırları içerisine dahil edilir. Osmanlı İmparatorluğu sınırlarına dahil edilen kentin adı bundan böyle Amikos değil, Beykoz’dur. Beykoz isminin nereden geldiğine ilişkin olarak da çeşitli rivayetler söz konusudur. Bu rivayetler içerisinde en bilineni, Beykoz isminin Kocaeli beylerbeylerinin Beykoz’da oturmasına nispetle üretilenidir.

Fatih Sultan Mehmet Köprüsü

Rivayete göre Farsçada köy anlamına gelen kos sözcüğünün Türkçe bey sözcüğüne eklenmesi sonucunda ortaya çıkan Beykos (Beyköyü) sözcüğü kentin adı olarak kalmıştır. Beykos zamanla Beykoz’a dönüşmüştür. Bilinen bir başka rivayet ise, Beykoz isminin, kentin Osmanlı idaresi altına girdiği dönemden sonra kentte inşa ettirilen On Çeşmeler adlı bir çeşmenin yanında bulunan büyük bir ceviz ağacına binaen ortaya çıktığını iddia etmektedir. Bu rivayete göre söz konusu dönemde koz kelimesi ceviz sözcüğünü nitelemek üzere kullanılmaktadır. Bu yörede ceviz ağaçlarının çok fazla sayıda bulunması nedeniyle de bu yöreye Binkos adının verildiği ve bu ismin zamanla Beykoz ismine dönüştüğü öne sürülmektedir.

Muhteşem dereleri, birbirinden güzel mesire yerleri, bereketli toprakları, cömert denizi ve aynı zamanda geniş bir av sahası da olan yemyeşil ormanlarıyla bir masal kentini andıran Beykoz, Osmanlı Devleti tarihinde önemli bir yere sahiptir. Av alanlarının uygunluğu münasebetiyle Osmanlı yönetici sınıfının gözde mekanlarından birisi olmuştur Beykoz. Padişah başta olmak üzere avın kendileri için bir tutku olduğu saray erkanı, Osmanlı’nın son dönemlerine dek Beykoz’u kendilerine mesken tutmuşlardır. Özellikle Tokat Bahçesi, bugünkü Akbaba köyü civarı ve Çubuklu yöresinde düzenlenen av partileri ile ilgili birçok tarihsel anektod ve resmi kayıt söz konusudur. Ünlü seyyah İbn Battuta’dan öğrendiğimize göre, av partileri Türk yönetici sınıfının ayırdedici özelliklerinden birisi olarak karşımıza çıkmaktadır. Söz konusu bölgeler Osmanlı yönetici sınıfının avlanma yeri olarak tayin edilmiş bölgeler olup, tebaadan birilerinin avlanması yasaklanmıştır.

kaynak: internet ajans

Kaynak: Diyarbakır Söz