Görüş Bildir

“SAHTE DELİLLER ÜRETMEK AĞIR SUÇTUR” (II)

Saygıdeğer okurlar.

Dünkü yazımızda değindiğimiz gibi ana konu ve toplumsal temel felsefe, toplumları rahatlatan, barış ilkelerini gerçekleştiren yegâne dayanak hukuktur, yargıdır ve adalettir.

Bu üç kavram, kendi benliğini ve geleceğini garantiye almak isteyen toplumların yegâne beklentisidir.

Bu her üç ana kavramın, yani hukuk, yargı ve adalet kavramlarının mekanizmasını elinde tutan kişiler ehil kişiler olmalıdır.

Çok büyük hukuki bilim deneyimlerinden ve sınavlarından geçtikten sonra "adalet dağıtan" makamlara oturtmalıdır.

Aksi takdirde beşeri sistemlerin "yoz ve batıl anlayışları" paralelinde hukukun değil, yanlış ideolojik normlara göre yetiştirilip hukuk mekanizmasında oturmaları, toplumlar için en tehlikeli badirelerdir.

Zira hukukun “H” harfini anlamayan veyahut mesleğini kendine bir rant müessesesi olarak bilen ve her halükarda fırsat bekleyen iradesiz hukuki bilgi ve dayanaklardan yoksun, sadece fiziksel olarak cübbe giyip de adalet koltuğunda oturanlar, "adaletin mekanizmasını" işletemezler.

Çünkü yetersizdirler ve hukuk normlarına da aykırıdırlar.

Ki böylesi zevat Dünya hukuk literatürüne de aykırıdır ve yeride yoktur.

Ancak, o görevi üstlenen ve atanan şahsiyet, hukukun ciddiyetine yakışır bir şekilde hukuku öğrenip icra etmesi gerekir.

Rasgele "elifle merteki" birbirinden ayırt edemeyen, kişilere adalet cübbesini giydirip de görev verilmesi hukukun ana ilkelerine aykırı olduğu gibi, hukuku tam manasıyla icra edemedikleri için de suç teşkil eder.

* * *                                                 

Yine bu köşede dünkü “Manşet” yazısında size anlattığımız gibi, illaki birilerinin namına veya hatırına veya katırına göre hukuk icra ediliyorsa, o topluma zarar getirdiği gibi çok da büyük bir badireler üretmektedir.

Olayları tersyüz edip, sahte ve uyduruk belgelere dayanarak görüş bildiren hakim ve savcı veya bazı olaylardaki bilirkişiler hiçbir zaman ne bu dünyada ne öbür dünyada yakasını Allah’ın gazabından kurtaramaz.

* * *

Düşünün, sevgili okurlar.

Diyarbakır’da bir iş mahkemesinin hakimi tarafından birilerine rant temini için, iş branşında uzman olmadığı halde bir kişinin adını vererek, Hukuk Fakültesi’nden ya da Rektörlükten görüş almadan dosyaları göndermesi, dayanaksız ve sahte delil toplamaktan başka bir anlam taşır mı?

Zira araştırmalarımıza göre iş mahkemesi bir yılda 200 tane dosyayı bu kişiye göndermişttir.

Bunun anlamı nedir?

Önemli bir ayrıntı da o kişi de başka bir dosyadan davalı veya davacı her ne olursa olsun, görülen bir hakimi sebepsiz yere zenginleştirmek için bir dosyada yanlış mütalaa vermişse..

Sahi bundan daha büyük suç olur mu veya işbirliği, kayırma olur mu?

Zira araştırmalarımıza göre "illiyet bağı mevcut".

Karşı taraftaki bağımsız mahkeme tarafından herhangi bir istek, bilirkişi isteği talebi olmamakla beraber, hakimi aklandırmak için olayları tersyüz edip, hukuki dayanaktan yoksun bir mütalaa göndermek ve o mütalaayı da meşrulaştırmak için önemli mercileri yanıltmaya çalışmak gibi bir sahtekarlık daha düşünülemez.

Keza aynı ayıbını örten ve bazı hukuk mahkemeleri tarafından bu bilirkişinin hakkındaki yapılan şikayetin olup olmadığını soran Diyarbakır Hukuk Mahkemelerine gelen cevap, aynı fakültenin eski dekanı olan Prof. Dr. Selim Erdoğan tarafından olay tersyüz edilerek, istenilen davacı dilekçesi değil, kendisinin hazırladığı raporu meşrulaştırmaya çalıştırması da bize göre suç üstüne suç işlemekten başka bir şey değildir.

Hukuk mercileri Dicle Üniversitesi Rektörlüğü’nden bu bilirkişiler hakkında Malatya’dan gelen şikayet dilekçelerinin olup olmadığını sormaları üzerine bu şikayet dilekçelerinin varlığı olduğu halde, görmezlikten gelerek, onların görüş bildirdiği mütalaa evrakını mahkemeye ön yazıyla göndermesi de hukuk skandalının dik alasıdır.

* * *

Olayları özetlemek gerekirse, Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan sonra, kurtarıcılık adı altında milli kültürünü değiştirip tersyüz ederek başta yargı alanı olmak üzere diğer bazı önemli kurumlar da hukuk dışı uygulamalar zincirinden kendilerini kurtaramıyorlar.

Zira elimizde doneler ve dosyalar var.

Toplumu yanlış yönlere yönlendirme gibi veyahut hak ve hukuk tanımaz bir girişimle hukukun üstünlüğüne sahip çıkmak bize göre bırakın adaleti, zulmün dik alasıdır.

Türkiye maalesef yıllardan beri gerçek medya takipçiliğinden vazgeçip, böylesine rasgele insanlarla çalışma unsurları yaratmak, sahteciliğin apayrı bir versiyonudur.

Aslında toplumun aradığı gerçek nedir?

İslam’ın ve İslam ruhunun, keza İslam hukukunun bize talim ettiği adab-ı şer’iyye, kimi Hıristiyan kimi dahi dinsiz bulunan Avrupa ahalisinin ulum ve maarif ile intisap kespeden kısmında mevcuttur.

Eğer bugünkü İslam dünyasının hukuksal olarak çektiği ızdırapların ve işin içinden bir türlü çıkılamayacak duruma getirilmesinin tek sebebi, bireyleri ve toplumları İslam’ın yüce ahlak değerlerinden ekonomik olsun, kültürel olsun, maarif olsun, her alanda toplumunu uzaklaştırmış durumdadır ve çekmeye de devam edecektir.

Saygılarımızla.

Diyarbakır Söz Gazetesi


Bu Makale 12940 kere okunmuştur.