BU MİLLET RÜŞVETİN ve YOLSUZLUĞUN RUHUNA LANET OKUYOR

Geçenlerde Aksiyon dergisinde "SGK'da Özel Yolsuzluk" başlıklı bir haber okuduk.

O haberi bugün sizinle paylaşmak istiyoruz.

"Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK), Ankara'daki fatura denetimlerinde aynı kişinin yılda 10 defa doğum yapmış, hatta ölüleri tedavi edilmiş gibi gösterildiğini belirliyor. 2008 kayıtlarında 178 bin SGK'lıya 10'ar bin liranın üzerinde sağlık harcaması yapıldığı görülüyor. Sadece Ankara'da 14 hastane 2.2 milyon liralık usulsüz fatura düzenlemiş. Ülke genelini düşünün! Vehameti fark eden SGK, yıllık sağlık faturası 10 bin lirayı aşan karnelilere bir mektup göndererek, işlemlerin doğruluğunu araştırmaya başladı. Amaç, hastane ve eczanelerdeki suistimallerin önüne geçmek. SGK Başkanı Fatih Acar, "Vatandaş kendisi adına yapılan harcamadan haberdar olacak. Faturalar doğru değilse bizi haberdar edecek. Devlet bu yolla zarara uğramaktan kurtulacak" diyor. Şimdiye kadar 262 hastane, tıp merkezi ve eczaneyi denetleyen kurum, 16 ilde oluşturduğu birimlerle özel sağlık kuruluşlarını yılda en az üç kez kontrole tabi tutacak. Öte yandan muayene hizmetleri yeniden düzenleniyor. 10 gün içinde bir branştan iki defa viziteye çıkılamayacak. SGK'ya bir tüyo: Usülsüzlüğün temelinde hastalara girişte imzalatılan boş protokoller var."

Bugüne kadar adı "SSK" olarak geçen kurum şimdi ortadaki bir harfin değişmesiyle "SGK" olarak okunmaktadır.

Yani "Sosyal Güvenlik Kurumu" olarak biliniyor ise de bize göre bu kurum "Her geçen kervanın "Han'i yağması" durumundadır.

Nice nice "Ahmet'lerin yağma böreği" olarak tanımlanmaktadır.

Zira bu kurumun ne başı belli, ne kıçı belli, ne ilkesi var, ne kuralı var, ne de yasası…

Rastgele atmasyon uygulamalarla olayları geçiştirip gününü gün etmektedir.

Keza Diyarbakır'daki DEDAŞ Müessesse Müdürlüğü de öyle…

İnanın bu her iki kurum Diyarbakır'da ciddi bir manada yüksek bir teftiş kuruluna tabi tutulursa ordaki yöneticisinden tutun da, çaycısına kadar bile diyebiliriz ki herkes kendini sorumluluktan ve suçluluktan kurtaramaz.

Bir yandan vatandaşa hayali borçlanmayı çıkarır, işverenleri de kabarık faturalarla ve yüksek meblağlı dava açarak para tahsili cihetine girmektedirler.

'Ne koparırsam kardır" misali..

Yakalandığı zaman "Valla kusura bakmayın bir yanlışlık oldu"

Yakalanmadığı zaman zaten bildiğini okur.

Hani meşhur Nasrettin Hoca'nın dediği gibi, "Benim oğlum bina okur, döner gelir yine bina okur" misali…

Kim ne yaparsa yapsın, bu kurumlar milletin başına çökertilmiş adeta birer ekonomiksel baskı aracıdır…

İşine geldiğinde vatandaşı cezalandırır, işine gelmeyince de boş protokollerle danışıklı dövüş olarak işi geçiştirir.

Biz buraya bunu yazarken, keşke Cumhuriyet Savcılarımız harekete geçip bunları birer suç duyurusu kabul etmiş olsaydılar ve Maliye Şubeyi bir talimatla harekete geçirmiş olsaydılar.

Ciddi bir araştırma neticesinde kimbilir neler çıkacak?.

Geçenlerde bu köşede yine size aktarmıştık.

10 sene evvel trafik kazasında vefat eden sigortalı vatandaşın ailesine ödedikleri para herhalde gözlerine çok gelmiş, birdenbire uyanmış, ama ne çare ki gerçek uyanış değil sahte uyanış…

Dercesine kendine gelmiş, "Bunca parayı bu sigortalının ailesine ödedik de, neden devlete zarar" adı altında diye düşünerek hemen işvereni kıskaca alıp 30 milyarlık dava açmaya kalkışmış…

Bunun sebebi mucibesi de "Vay canına seni gidi işveren.., Sen ölen insanın ölüm beyannamesini kurumumuza bildirmemişsin" sözde.

Ama ne çare ki "evdeki hesap çarşıya uymadı" misali.

Emeline ulaşamıyan bu SGK, karşısında sert kayaya çarpınca birdenbire kendine geldi, defterlerini inceledi, baktı ki işveren vatandaş on sene evvel o bildirgeyi vermiş.

Ama vatandaş hakkını arayarak bunu ispat ettirmiş onlara.

Keza beş altı seneden beri Diyarbakır'daki optikçilerin başına getirdikleri pişmiş tavuğun başına gelmemiş cinsinden.

Altı sene evvel kıytırık bir teftişle optikçileri teftiş ediyor, sözde hayali fatura tanzim edilmiş diye tek taraflı sözleşmeyi bozuyor ve yüksek meblağlı cezalara çarpmaya çalışıyor.

Oysa ki kendi tüzüklerinde bile varsayımla usulsüzlük yapan herhangi bir müessese tespit edildiğinde dört sene boyunca sözleşme feshedilir.

Dört sene bittikten sonra yeniden sözleşme yapılabilir, amir hükmü yazılı olduğu halde bunu hiçe sayıp keyfi işlevlerle gününü gün eder.

Veyahut da "Yüksek meblağlı cezalarla sözleşme yapabilirim" diye vatandaşa bu şekilde muamele çekiyor.

Peki yasal dayanağı olmayan bu tür uygulamaları Çalışma Bakanı Faruk Çelik bey görmüyor mu?

Hele diyelim ki Faruk Çelik bey yenidir.

Yıllar yılı Murat Başesgioğlu bu kurumun başındaydı, bu yolsuzlukları, bu üsülsüzlükleri görmüyor muydu?

Onları da geride bırakalım.

Ya seçtiğimiz vekillerimiz nerede? Bu vekillerimiz illa ki seçimden seçime mi gelecekler, halktan oy isteyecekler.

Eee tabi ki işleri güçleri de tek taraflı yontma misali ancak seçim zamanlarında kendilerini yeniden seçme şansını yakalamasıdır.

Başka millet kimin umurunda ki…

Ama 29 Mart seçim günü yaklaştıkça biz bu tür siyasilerin de iplikliklerini pazara çıkaracağımıza söz veriyoruz.

Çünkü elimizde her birinin kendisine göre ayıbı-gayıbı vardır…

Kimse merak etmesin. Hiç kimsenin yanına yaptıkları kar kalmaz.

Sağlıcakla kalın…