ÇÖZÜM SÜRECİ, KARANLIK BİR DEVRİN KAPANMA SÜRECİDİR! (IV)

Evet, sevgili okurlar.

Görüldüğü gibi dün Türkiye tarihi bir gün yaşadı.

Özellikle de İstanbul’da!

“Emekçi bayramı, işçi bayramı” adı altında yapılanlar…

Hem de işçi sendikaları adı altında…

Hak arama görünümüyle yola çıkılan hareket her ne olursa olsun, "dün yaşatılan görüntülerle" bize göre yasaları çiğnemekten başka bir şey değildir.

Eğer haklar aranıyorsa veya bayramlar, şenlikler yaşanmak isteniyorsa insanları militanca kullandırmak, iktidarı zor duruma sokmak niye?

Demek ki farklı bir gaye söz konusu…

Doğrusu olaylar karşısında özellikle İstanbul Valisi Sayın Hüseyin Avni Mutlu’nun vakur duruşu.

En önemlisi de medya nezdinde kamuoyuna yaptığı açıklamalar ciddi bir devlet adamına yakışır tarzdaydı.

Ki kendisi her toplumsal olayda olduğu gibi dünkü 1 Mayıs vakasında da aynı, "mütevazı" duruşu sergilemiştir.

Takdire şayan biri!

Devletin bürokratına da bu yakışır.

Diyeceğim;  sergilediği tutum ve üslubu dirayetli, zeki bir devlet adamına munhasırdır.

Ama bu da bir gerçektir ki hiçbir şey despotizmin, zorbalığın, saldırganlığın, haydutlaşmanın, yamyamlaşmanın önüne geçemez.

Yıllar yılı sendikaların sömürüldüğünü biliyoruz.

Hele ki rantiyeci, sendika ağaları var ya!

Onlar emekçileri, işçileri istismar ederek büyük servetler edinmişlerdir.

Kimi 20 yıl, kimi 30 yıl "sendika" ağalığı yaparak, har vurup-harman savurmuştur.

Bu ağalıklarından sonra;

Ya siyasete veya da büyük işyerleri açıp oturmaktan başka bir icraatları olmamıştır.

Bugüne kadar; işçilerin emek ve haklarını arama konusunda, hiçbir somut atım atmamışlardır.

***

Velhasıl,

Bu "sendika ağalarından" ve yaşananlardan kurtuluş reteçesi anayasa değişiminden geçiyor.

Bu anayasayı bir an evvel değiştirip, dış odaklardan ithal edilen "çıkar üretici" tabloların önüne geçilmesi gerekir.

Yıllardan beri bu ülke hep böyle karanlıklarla mı karşı karşıya kalacak?

Daha nereye kadar?

Türkiye insanı; Doğusuyla, Batısıyla, Türk’üyle, Kürdüyle hiçbir zaman bunu hak etmemiştir ve hak etmez de.

Sapanlarla demir bilyeleri toplumun üzerine atarak kurşun gibi beyninden vurup, beyin kanamasına sebebiyet vermeye hiç kimsenin hakkı yoktur.

Bu tür uygulamalar, çağdaş medeni dünyanın hiçbir toplumunda görülmemiştir ve görünmüyor da.

Ne yazık ki, Türkiye’den başka!

Bizce buna sebebiyet veren barış sürecinden etkilenen ve bir türlü içine sindiremeyen "şer" yapılardır.

Hükümetin ve Başbakanın bu başarısını içine çekemeyen bazı muhalefet partilerin ve Ergenekon’a bağlı gizli ve karanlık kurulların işidir.

Burada kamuoyu nezdinde dün İstanbul’da olup, büyük soğukkanlılıkla karşılayan Sayın Hüseyin Avni Mutlu’yu canı gönülden tebrik ediyoruz, kutluyoruz ve Allah yardımcısı olsun diyoruz.

Kirli ellerin fitnelerinden, Allah bu devleti, bu ülkeyi, bu milleti korusun diyoruz.

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Dünkü yazdıklarımız ve aynı yazının devamını bugüne aktarmak üzere asıl konumuza geçmek istiyoruz.

Çünkü 1 Mayıs İşçi Bayramından dolayı İstanbul’da meydana gelen böylesine olumsuzlukları gözardı edemezdik.

Bu nedenle dünkü yazımızın devamını ön plana almadık, olayın önemine binaen bu konuya öncelik verdik.

İktidarın her gün biraz daha ileriye doğru attığı adımlar, hep güzel görüntü veriyor.

Kamuoyunun nezdinde saygınlık kazanıyor.

Bu itibarla önemli konuları, kilit olarak ön planda tutmak zorundayız.

***

Evet, tıpkı Adalet Bakanlığı, Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu’nca önceki gün alınan büyük potansiyel atama kararları gibi.

Hiç kuşkusuz ki kamuoyunun dikkatini çekmiştir.

İşte bu tür atamalar yargı gibi önemli kurumların üzerine çökertilmek istenen dumanlı havanın yavaş yavaş kaldırılması da özellikle Adalet Bakanlığının çalışma başarısının bir neticesidir.

Gerçekten de memnuniyet vericidir.

Zira yıllar yılı geçmiş dönemlerdeki HSYK’nın koruma kalkanı altına almak istediği bazı yargı mensuplarının her nedense önemli illerde çöreklenmeleri kamuoyu vicdanında hep soru işaretlerine neden olmuştur.

Ama bu tür çoğunluklu atamalar ve yer değişmeler, elbette ki halkımızın beklentilerinden birisidir.

***

Örneğin; 4 yıl gibi uzun bir süre Diyarbakır’da kalan Başsavcı Durdu Kavak!

Hasenatıyla, seyyiatıyla (kötülük ve güzellikleriyle) 1.5 sene evvel İzmir gibi büyük bir İl’e atanması gerçekten soru işaretlerine neden olmuştu.

İnanın, Başsavcı Durdu Kavak’ın tescil defterinin kayıtlarına göre Diyarbakır’dan İzmir’e atanmayı hak eden birisi değildi.

Her nedense HSYK bunu 1.5 sene evvel gerçekleştirdi ise de demek sonradan farkına vardı, onu büyük yerden küçük yere gönderdiler.

O da bir yer değiştirme uyarısı mıdır veyahut eskiye yönelik ödenmesi gereken bir fatura mıdır?

Tabii onu bilemiyoruz.

Ama her halükarda bundan dolayı HSYK’yı tebrik ediyoruz, çok isabetli bir çalışma yapmıştır.

Zira Başsavcı Durdu Kavak’ın Diyarbakır'da görev yaptığı esnada adliye apayrı bir adliye durumundaydı.

Bazı avukatlarla çok sıkı fıkıydı.

Hatta rivayetlere göre;

Beraberinde bazı işadamlarıyla bazı illere gidip, eğlence geceleri tertipliyormuş!

Hatta denilene göre eğlence gecelerinin görüntüleri bile birilerinin elinde var.

Demek ki, o görüntüler ve sıkı-fıkı hallerinden dolayı, bazı avukatlar Adliye'de popülerdi.

Bir devlet bürokratına yakışır mı?…

Hele hele bir yargı mensubuna yakışmayan pozisyonlar, HSYK’ya bildirilmiş ki onu hemen alelacele her ne kadar Manisa bir İl ise de İzmir’in büyüklüğüne karşı bir İlçe durumundaki ile gönderildi.

Elbette ki böyle bir yer değişimi bir bürokrat için, bir yargıç için pek de iç açıcı olmasa gerek

* * *

Şimdi gelelim, dünkü yazımızın devamına.

Emekli Hâkim Albay Tarık Senkeri’nin Adalet Bakanlığına,

Diyarbakır 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 1999/138 muhabere nolu 6.10.1999 tarihli yazısı ve ekindeki 9.9.1999 tarihli yazısı.

Adalet Bakanlığına verdiği ifadenin dün bir bölümünü size sunmuştuk.

Gerisini de bugüne bırakmıştık.

* * *

“c) Diyarbakır DGM’de göreve ilk başladığım günlerde Savcı Nihat Çakar, odasında Mehmet Ali Altındağ isimli kişiden bahsederek bu adamın cezalandırılması gerektiğini tarafıma söylediği gibi bir süre sonra aynı kişinin dava dosyasını kastederek Başkan Ali Çağan’a da (bunu cezalandırın, burnu sürtülsün) demiştir.

Ve DGM’de göreve başladığım günden itibaren Savcı ile Mehmet Ali Altındağ arasında bir çekişme olduğunu anladık.

***

ç) Savcı Nihat Çakar’ın bu şekilde Savcı Abdurrahim Yaman’a bizi şikâyet edeceğini belirtmesinden sonra kim tarafından yapılan şikâyet üzerine soruşturma açıldığını bilemediğimizden yukarıda bahsettiğimiz ve size ibraz ettiğimiz dilekçeyi yazarak, şikâyet edenin kimliğinin bildirilmesini istedik.

Savcı Abdurrahim Yaman’ın anlattığı hususların ve Mehmet Ali Altındağ ile ilgili olarak mahkememizde görülen ve bir teröristin üzerinden çıkan listede Mehmet Ali Altındağ’ın çocuklarının PKK’ya yardım ettiği konusu ile ilgili davada verdiğimiz Savcının mütalaasına uygun çıkan beraat kararı bizzat Savcı Nihat Çakar tarafından hukuk literatürüne uymayan tabirlerle ve bu sanık hakkındaki 312/2 ile ilgili dosyasının tamamının fotokopisi eklenerek yapılan temyiz ile de bu didişme ve çekişmenin devam ettiği anlaşılmaktadır.

***

Nitekim Savcı Nihat Çakar’ın Diyarbakır 4. Asliye Ceza Mahkemesinde müdahil olduğu yine sanığı Mehmet Ali Altındağ olan bir dosya daha mahkememizce delil bakımından o zaman incelenmiş idi.

Yukarıda belirttiğim Savcı Nihat Çakar’ın birlikte çalıştığı Savcı Abdurrahim Yaman’a nüfuzunu kullanmak suretiyle soruşturma yapmaya icbar etmesi ve 4 Nolu DGM Hâkimleri hakkında hiçbir delil ve müstenidat olmadan hâkimleri töhmet altında bırakarak, şeref ve meslek onurlarını zedelemiş olması karşısında, DGM’de uzun yıllar huzur içinde çalıştığımız sivil arkadaşların şeref ve onurlarını da korumak bakımından 28 yıllık meslek tecrübemiz karşısında bir Başsavcının bu şekilde yakışıksız davranış ve sözleri bizi şikâyete sevk ettiren yegâne amil olmuştur”

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Albay Hâkim M. Tarık Senkeri’nin Adalet Bakanlığına vermiş olduğu şikâyet ifadesinin şekli bundan ibarettir.

Daha önemli konuları buraya alamadık.

Zira yazı uzamasın diye kısa kestik.

Ama 4 Nolu DGM Başkanı Hâkim Ali Çağan’ın da Adalet Bakanlığı müfettişlerine verdiği iki sayfadan ibaret olan ifadesi adeta bir ibret levhası gibidir…

Onu da yarın ki yazımızda aktaracağız.

Pür dikkatle takip etmenizi tavsiye ediyoruz.

Çünkü bu yazılar devletin yargı gibi çok kutsal kurum ve kuruluşlarının nasıl o dönemlerde kirlendiğini ve nasıl birer ideolojik ve rant merkezi haline getirilmiş olduğunu tüm çıplaklığıyla gözler önüne sermektedir.

Tarihi vesikalarla kamuoyuna bunları bir bir delil ve belgelerle ispat etmeye çalışıyoruz.

Evet, Başkan Hâkim Ali Çağan’ın 27.03.2003’te vermiş olduğu ifade.

Devamı yarın.

Saygılarımızla.

Diyarbakır Söz.