ÇÖZÜM SÜRECİ, KARANLIK BİR DEVRİN KAPANMA SÜRECİDİR! (VIII)

Evet, sevgili dostlar,

Değerli Diyarbakır Söz okurları.

Aynı başlık altında yani;

“ÇÖZÜM SÜRECİ KARANLIK BİR DEVRİN KAPANMA SÜRECİDİR” sekizinci yazımıza bugün de devam ediyoruz.

Zira bu başlığın cümleleri arasındaki ifade bağlantısı mana itibariyle çok kapsamlıdır.

Çünkü;

Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze dek yaşanan-yaşatılan her şeyi kapsıyor..

Ve tabi ki Türkiye’de olup bitenleri de bünyesine taşıyor.

Buradan biz de kıssadan hisse olsun diye, olayların ucundan kenarından tutarak yaşanmış olayların tümü olmasa dahi, başlık olarak karanlıkta kalan bilinmeyen meçhule gömülen, aslında hiç unutulmayan ama unutulmuş konuları deşifre etmeye çalışıyoruz.

Bunu da bir medya grubu olarak kendimize şerefli görev telakki ediyoruz!..

Pek tabi ki diyoruz ki;

Hiçbir şey karanlıkta kalmasın!…

***

Malumunuz üzre;

Sovyet Sosyalist Bolşevik Rusya’nın 1917’de yapmış olduğu "Bolşevizm hareketinde" Marx’ın, Lenin’in, Troçki’nin ideolojyasının uygulanması için yüzbinlerce katliamlar yapıldı, birçok İslam ülkesine saldırılar düzenlendi, sömürüldü, birer müstemleke haline getirildi.

Nitekim bugünkü Orta Asya’daki milletlerin ve devletlerin hali ortadadır.

Ama 1919’da Mısır’dan tut, Suriye, Irak, Suudi Arabistan, ta Hindistan yarımadasına kadar uzanan İngiltere, Fransa ve İtalya…

Yani özetlemek gerekirse Kuzey Afrika’dan tutun da, Orta Asya’ya kadar tüm İslam ülkelerini birer kan gölü haline getiren emperyalist, küfür sistemlerin mezalimi her ne kadar ad ve unvanları değişik ise de, ziynet aynıydı.

Nitekim; “El küfru milletun vahide” “Küfür bir millettir” düsturuyla yola çıkılırsa bugüne kadar olup bitenlerin nelere mal olduğu anlaşılır.

Otuz yıldan beri Türkiye’de değişik yöntemlerle uygulanmakta olan rejim her ne kadar adı Cumhuriyet rejimi ise de hiçbir zaman bu isim altındaki korunan bir cumhuriyet kendi cumhuruyla, insanıyla bir türlü barışık olmamıştır.

Hep yanlış ve kasıtlı uygulamalarla, karanlık ve kirli ideolojiler bu millete yutturulmaya çalışılmıştır.

Ve gâh PKK, gâh Hizbullah, gâh DHKP-C gibi değişik fraksiyonlar ve değişik terör örgütleri lanse edilmiştir.

Devlet tüm gücünü bir hiç uğruna vermiş ise de aslında devletin temel politikası; milletin inancıyla uğraşıp İslam düşmanlığıyla yola çıkma olmuştur.

Tarihi medreseler, Kur’an kursları, camiiler ve daha neler neler kapatılmış, yasaklanmış.

Hatta Ezan-ı Muhammedi’nin orijinal ifadelerini değiştirerek, kupkuru bir “tanrı uludur” gibi ezan olmayan, şahısların uyduruk kelimeleri ezan olarak yutturulmuştur.

Netice itibariyle devlet, ne idügü belirsiz, karanlık maceracı kurulların eline geçmiştir..

Ne yazık ki tüm İslam dünyasının hali bugün böyle.

* * *

Eğer dünkü Hatay’ın Reyhanlı İlçesi’nde üst üste meydana gelen iki patlamada bir katliamın gerçekleştirilmesi olmuşsa da bilinmelidir ki bu iğrenç tablo, bu hain girişim acımasız insan kıyımı yine Rusya’ya dayalı Suriye’deki bir rejimin sonucudur.

Marksist, Leninizm’e bağlı terörist bir megalomanyak Esed’in El Muhaberat isimli istihbarat ajanlarının hainliğidir.

Bugünkü Türkiye’nin yirmi sene evvelki Türkiye olmadığını anlayan karanlık çevreler, Türkiye’deki barış sürecini içlerine sindiremeyen gerek içten olsun, gerekse dıştan olsun hazmedemeyen karanlık merkezlerin işidir.

Beşar Esed’i piyon olarak kullandıkları gibi, bize göre en kirli tablo kendine Hizbullah adını koyan Suriye'deki sahte görünümlü Müslüman geçinen münafıkların yardımıyla Esed gittikçe şımarıyor ve palazlanıyor.

Sözüm ona muasır dünya, bıyık altından gülercesine seyirci kalması da apayrı bir kirli tablodur.

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Özetlemek gerekiyorsa tek kelimeyle;

Türkiye’nin artık güçlü bir Türkiye sürecine girdiğini dost ve düşmanlar fark etmek zorunda.

Ama elbette ki hazmedemiyorlar, içine sindiremeyen hainler neyse o Suriye’deki hainle işbirliği içinde olanlar da aynıdır.

Varlıkları dikkatten kaçmamalıdır.

Yıllardan beri Türkiye içten vurulmuş, kemirilmiş ve sömürülmüş bir ülke halindeyken devletin birçok kurum ve kuruluşları yanlış bürokratlarla doldurulmuştur.

Yanlış ideolojilerle yönetilmiş bir Türkiye olarak bugün artık o rezil halinden sıyrılmış, yepyeni terû taze bir Türkiye durumuna girmiştir.

Bize göre Türkiye, son zamanlarda barış sürecine ilişkin doğru hamlelerde bulunuyorsa da, geçmişe yönelik karanlık, küfürbaz, o kirli ideolojiye sahip kimseler hala da bazı önemli kurumlarda varlıklarını sürdürüyorlar.

İşte bunların da bir an evvel bertaraf edilmesi lazım.

* * *

İki gün önce yazılı medya olsun, görsel medya olsun ekran manşetlerine taşıdıkları şu haber bize göre çok önemli, önemli olduğu kadar da renkli bir haber..

Sizinle bu köşede özetleyerek, paylaşmak istiyoruz ve devamı yarın diyoruz.

“MAHKEMEYE ZORLA GETİRİLECEK” başlığı altında bize intikal eden bu önemli haber gerçekten sevindiricidir.

Haber şöyle devam ediyor;

“Yargıtay 11. Ceza Dairesi, ‘Ergenekon Terör Örgütü üyesi’ olduğu iddiasıyla yargılandığı davanın duruşmalarına gelmeyen CHP Denizli Milletvekili İlhan Cihaner’in mahkemeye zorla getirilmesine karar verdi.

Karara tepki gösteren Cihaner, ‘neresinden tutarsanız elinizde kalan bir yargı süreci yaşıyoruz’ dedi”

Yeni Şafak Gazetesinin haberi bu yönde iken, Sabah Gazetesi de aynen şöyle başlık atmış;

“CİHANER’E ZORLA GETİRME KARARI”

“CHP Denizli Milletvekili İlhan Cihaner ve emekli Org. Saldıray Berk’in de aralarında bulunduğu 11 sanığın ‘terör örgütü üyeliği’ iddiasıyla Yargıtay 11. Ceza Dairesinde yargılanmasına devam edildi.

Cumhuriyet Başsavcısı olduğu dönemdeki faaliyetleri kapsamında yargılanan Cihaner ve duruşmalardan vareste tutulan Berk, katılmadı.

Daire Başkanı Hüseyin Eken, Cihaner adına çıkarılan meşruhatlı davetiyenin yasaya göre tebliğ edildiğini, yargılaması durdurulan üç MİT mensubu hakkında kovuşturma izni verilip, verilmeyeceğinin Başbakanlıktan sorulması için Yargıtay Başsavcılığı’na yazılan yazıya ise yanıt gelmediğini açıkladı.

Daire Başkanı Eken, gizli tanık Fırat’ın Yargıtay Dairesindeki duruşmada tanık olarak dinlenmek istendiğini belirten mektubunu da okudu”

Üç MİT’çi eleman ve yargının en kilit noktasındaki bir Cumhuriyet Başsavcısının Alevilik ve mezhep ayrımcılığıyla, Alevi olmayan mezhep ideolojisini bünyesinde barındırmak istemeyen insanlara da “cemaatçilik” damgasını basarak, akla hayale gelmeyen mezalimler yapmıştı.

İşte devlet artık bu tür badireli insanları ayıklayıp, yaptıklarından dolayı soruşturma kapsamına almalıdır diyoruz.

Devamı yarın.

Saygılarımızla.

Diyarbakır Söz.