DİYARBAKIR ADLİYESİNDE KAYBOLAN DOSYANIN AKİBETİ NE?

Ucu Nereye giderse gitsin takipçisiyiz..

Başbakanımız Diyarbakır mitinginden sonra uçakta gazetecilerle geniş çapta sohbet etmiştir.

Ve Diyarbakır'dan memnun ayrılan Başbakan, gerçekten bazı önemli konuları güzel bir biçimde açmıştır…

Özellikle şu ifadeyi kullanmış:

"Ucu Nereye Varırsa Varsın"

Tıpkı 2005'teki Şemdinli Olayı hakkında söylediği gibi, ama heyhat!

Ucu hiçbir tarafa da değmedi.

Okun en sivri ucu Van Savcısı Ferhat Sarıkaya'ya değmişti.

Ve onun iddianamesini kabul eden Van 3. Ağır Ceza Mahkeme heyetine değmişti…

Ama bu sefer inşallah hedef doğru yöne gidiyor, ümitvarız…

Zira Başbakanımız, kesin konuşuyor:

"Ergenekon'un peşini bırakmayız".

Ve şöyle devam etti:

"Bu bir arınma operasyonu. Temiz elleri, bu ülke hep konuştu. Ama yapamadık. Temiz ellerin bizde de olması lazım. Bunun üzerinde de ısrarla durmak zorunda kaldım. Bu konunun peşini bırakacak değiliz. Bu olay nereye varırsa varsın devam edeceğiz."

Evet!

Gerçekten bu sözler ümit verici…

Yalnız bize göre bir bütünlük arz etmiyor.

Bütünlük arz etmeyen bir ifade, niyetin hedefine de ciddi olarak ulaşabileceğine de inanmıyoruz doğrusu…

Devletin birçok kurum ve kuruluşlarında mevcut olan bir Ergenekon'un kobra yılanı varsa, ki vardır.

Bunu da can alıcı bazı kurumların derinliğinde aramak lazım.

Oysa ki; Başbakanımız kendisi de itiraf ediyor, "Ben oralara inemiyorum"

O zaman demezler mi "Sayın Başbakanım bu ne turşu, bu ne lahana, bu ne perhiz"

Zaten aranması gereken ve ulaşması elzem durumunda olan yerler de o kurumlardır.

Örneğin TSK'nın bünyesinde bulunan Ergenekon odakları, bunların baş uçları da "Encümen-i Daniş" denilen bir şeytani anlayış varken oraya kadar iktidar ulaşamıyor.

Aslında ezilmesi gereken yılanın başı oradadır.

Ondan sonra da arayış içine girilirse bu işe yargının bünyesinde de rastlanabilir.

Zira solcu Cumhuriyet Halk Parti'nin Doğru Yol Partisi koalisyonu zamanında Mehmet Moğoltay'ın Adalet Bakanlığına gelmesiyle açık ve net olarak kadrolaşmaya gidildi. Ki bu konuşuldu ve tartışıldı.

"Ben kadromu kurmasam, imamları mı getireyim adalete sokayım"

Bu nedenle adaletin bünyesini de o kadrodan dolduran anlayış, hedefine ulaşmıştır.

Ve bugün sağ hükümet, muhafazakar hükümet, salt bir biçimde milli iradeyi elinde tutuyor ise de maalesef bir türlü oralara inemiyor…

Bakın geçenlerde Ergenekon sanığı durumunda olan emekli Orgeneral Şener Eruygur'un eşi tabip bir albayla GATA'da konuşurken, açık bir ifadeyle şöyle diyor:

"Silivri'deki Ergenekon mahkemelerinden 12 ile 14'üncü mahkemelerin heyetleri bizdendir. 13'üncü mahkeme ise bize muhaliftir"

Ve bu konuşmanun "ses kasedi" yayımlandı.

Evet!

Fazla oraya gitmeyelim…

Tek kelimeyle diyoruz ki, hükümet güçlü bir iktidar olmalıdır. Ki, bünyesinde temiz elleri bulundursun ve o temiz ellerle kirlenme odaklarının üzerine gidebilsin. Kokuşmuş yaralara neşter vurabilsin…

Halkın tüm beklentisi budur.

Yoksa miting meydanlarındaki makyajlı, parlak nutuklar halk artık pek önem vermiyor ve aldanmak da istemiyor…

Evet!

Başbakan diyor ki "ucu nereye giderse gitsin".

Nitekim cümlesini şöyle güçlendiriyor:

"Seçimlerden hemen sonra, ilk mücadelemiz Ergenekon'un Diyarbakır ve Güneydoğu ayağı olacak"..

Bakınız; Ergenekon'un Diyarbakır ayağında "kilit isim" olarak zikredilen zat'lardan biri 10 günden buyana tutuklu. Bu zatın yıllardan beri Diyarbakır'da özellikle görev yapan, emekli veya muazzaf olan bir çok "üst rütbeli" şahsiyetle işbirliği içerisinde olduğu yakından bilinmekte.

Ve bir ihbar üzerine bu zatın evi aranıyor. "Çok sayıda silah ve muhhima" bulunuyor.

Ve bu zatın "gözaltı ve tutuklanması" sır gibi saklı tutuluyor. Ve resmi ağızlardan "konuya" ilişkin açıklama yok.

Her ne kadar; "işlem" C. Başsavcılığına intikal etmişse de; "gizli bir seyir" görmekte.

Alınan bilgiyelere göre; "vaka kişiselleştirmeye" çalışılıyor. Söylentiler bu yönde.

Oysa ki; demokratik, hukukun üstünlüğüne inanmış, çağdaş bir hukuk devleti "her alanda" şeffaf olmalıdır.

Gizlisi-saklısı olmamalıdır.

Kamuoyu "şeffaflık" ister.

Sır gibi saklanan bu zat-ı muhteremin(!), ne "ayrıcalığı" vardır?

Hikmeti mücibesi nedir? Kim kimi kolluyor ve koruyor?

Bakınız; Geçen sene yine bu aylardı.

Yanlış hatırlamıyorsam Şubat ayının içinde Diyarbakır'da Cumhuriyet Başsavcılığı bünyesinde bazı yanlışlıkların söz konusu olduğunu ve alt seviyede bir mahkemenin bazı hakimlerinin yaptıkları yanlışları tespitlerimizle biz adeta topa tutulduk ve apar topar savcılığa çağrıldık.

Yazarımız, ifadeleri neticesinde Türk Ceza Kanunu'nun 101.maddesinden tutuklamaya sevk edildi ise de serbest bırakıldı, yargılama halen de devam ediyor.

Oysa ki bu maddeye yönelik işlenen suçlar varsa, Başsavcılığın önce Adalet Bakanlığı'ndan fikir alması gerekir ise de bu yapılmadı.

Ama sonradan mahkeme o görevi yaptı ve dosyayı Adalet Bakanlığı'na gönderdi…

Kural da bu, usul de bu, esas da bu…

Ama zülfüyare dokunduğumuz için, apar topar savcılığa çağrıldık…

Şimdi ise aynı o geçen seneki durum üzerine, o paralelde veya daha önemli ve dikkat çekici olan bir skandalla karşı karşıyayız.

Bu skandal eğer böyle ise adaletin, yargının ayıbıdır.

İşte diyoruz ya!

Devletin önemli kurumlarının bünyesinde Ergenekon hıyanetinin varlığı söz konusudur…

İşte Adalet Bakanlığı mutlaka bunun üzerine gitmelidir.

Bakınız sevgili okurlar!

1998/153 esas sayılı dosya JİTEM'ci Ergenekoncular tarafından sözde PKK tarafından yazılmış bir fişleme notu dosyası…

Ve o dosyada hazırlanan evraklar mahkeme kararı haricinde A'dan Z'ye kadar sahte, uydurma ve adeta bir komplo teorisi, yargısız bir infaz…

Ve el yazısıyla yazılan PKK'nın uydurma ERNK mührünü üzerine basılan bir kirlenme vesikası…

O dosya, yaklaşık beş altı seneden beri beraatle neticelendiği halde dosyanın orjinalini arayıp bulamıyoruz.

Dosya ortalıkta kayıp. Bu dosya kimler tarafından araklandı ve nasıl olur da kocaman Adalet mekanizması durumunda olan yargı mercilerinin arşivinden "sıra kadem" basıyor.

Olayın önemine binaen biz burada yetkililerin dikkatini çekiyoruz…

Gerekirse Adalet Bakanlığı'ndan bir teftiş heyetini istiyoruz..

Ama bu dosya bulunsun diyoruz.

Zira bize fotokopisi lazım…

Çünkü tümüyle eski adıyla JİTEM, yeni adıyla ERGENEKON hıyanetliği tarafından devlet gücü kullanılarak bizim hakkımızda hazırlanmış bir karalama dosyasıdır.

Ve bu karalama aynı zamanda 7. Kolordu'dan çıkmıştır.

Ve o nameşru olan suç dosyası maalesef o günün DGM Başsavcılığı tarafından meşrulaştırmaya çalışılmış ise de bir türlü tutturamamışlardır.

Biz bunu hukukun üstünlüğüne inanmış demokratik bir devlet anlayışından bekliyoruz…

Lafı fazla uzatmayalım…

Bu garipliklikler, bu çağdaş skandal unsuru milletin yegane güveni durumunda olan yargının bünyesinde kayboluyorsa bu da zincirleme olarak Ergenekon'un parmağı vardır şüphesini uyandırıyor.

Kesinlikle bu dosya bulunmalıdır…

İstek ve talebimizdir.

DİYARBAKIR SÖZ