HSYK YASASI'NIN ÇIKARILMASI ELZEMDİR!

Evet, sevgili okurlar…

Her zaman bu köşeden dilimizin döndüğü kadar hakikatler üzerinde mülahaza etmeye çalışıyoruz, ama anlatıp anlatamadığımızı sizin takdirinize bırakıyoruz.

Gerçekten Türkiye çok derin meçhullere doğru sürüklenmek isteniyor.

Bunun müsebbibi de içteki vesayetçi rejimin antidemokratik yasalarıdır ve mevcut anayasadır.

Gerçi muhalefetin de işine böyle geliyor.

İktidar ne kadar iyi niyetli olursa olsun köstekleniyor.

Tabi ki iktidar da verdiği görüntülerin fikri beyanıyla, olayların üzerine ne kadar ciddiyetle giderek göğüslediği de malumumuz değil.

Çünkü "ikilem" yaratan tavır ve adımlar söz konusudur.

Her ne kadar inkâr edilmez bir biçimde Başbakan'ın bizatihi kendisi çok direniyor ve çaba gösteriyor ise de bize göre içten engelleniyor.

Zira kendi partisinin içerisindeki bazı kadrolar birçok yönüyle "kaş yapayım derken göz çıkarıyor"

Birileri adeta tezgâhlanan fitneli karanlık oyunlarla, "bir an evvel iktidar gitsin, baskıcı rejimin kirli güçleri baş göstersin" gayretinde.

* * *

Bilindiği üzere inandığımız ve yegâne dayanak noktamız durumundaki yüce kitabımızda sık sık “mekr” ifadesi geçmektedir.

Yani hile, oyun ve komplo teorisi manasında "mekr" kelimesi yer almaktadır.

Tarih boyu tağuti, zorba, insanlık dışı, antidemokratik sistemlerin veya o sistemlerin temsilciliğini üstlenen insan suretindeki insi şeytanlar, kendi rakiplerine daima kurmak istedikleri hileli tuzaklar var olmuştur!

Ve günümüzde de devam etmektedir.!

Özellikle bu hileli tuzak ve senaryo, komplo teorilerinin uygulayıcıları, genellikle eski çağlarda, insanlığı küfür bataklığından çıkarıp doğru yola getiren Allah'ın büyükelçileri olan birçok peygambere karşı bu hileli oyunları tezgâhlamışlardır.

Ki bu fitne anlayış ve oyunlar günümüze kadar devam edegelmiştir.

Gerçi bugün yeryüzünde peygamberler yoksa da son peygamber, Efendimiz (S.A.V)’in varlığı ve ümmetinin ayakta olmasına karşı haçlı batı emperyalizminin ittifakı içerisinde işbirliği yaparak, hem kendisi hem de özellikle İslam dünyasının içindeki onları teslim eden satılmış piyonlar, onlardan geri kalmıyor.

Aynı kirli zihniyeti uygulamaya devam ediyorlar.

Tıpkı 100 yıldan beri yaşaya-gelmekte olan Türkiye'nin mevcut görünen manzarası gibi.

Elbette ki bunca çabalar ve didişmeler içerisinde yanlış ve hatalar da olabilir ama bu demek değildir ki "habbeyi kubbe" yaparak, "pireyi deve" gibi büyüterek olayları tersyüz ederek, memleketi kaosa sokmak..

Hele ki meçhule sürüklemek…

Dün TBMM'de HSYK yasasını çıkarmaya çalışırken muhalefetin çeşitli yorgun beyinleri konuşuyordu.

Özellikle Ana muhalefet partisinin temsilcileri, Ömer Faruk Eminağaoğlu'nun kışkırtıcı hareketleri yine meclisi tekme-tokat yumruklarla karıştırdı.

Hele hele bir de gözlerden kaçmayan Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu'nun yaptığı konuşmalar inanın sevgili okurlar, insanı çileden çıkarmıyor değildi..

Ortalığı karıştırmak için birebir fitne unsuru olarak, kaos üretiyordu.

* * *

"HSYK'ya dokunulmaz" diyorlar.

HSYK'ya dokunulduğu zaman iktidarın ve hükümetin yargısı oluyormuş?

Efendim taraf olurmuş.

Bağımsızlığını yitirirmiş.

Gibi rastgele havada kalan hiçbir kıymeti harbiyesi olmayan laflar ve sloganları havada uçuşturuyorlardı…

Ama nereye kadar?

Uzay TV'nin dün saat 15.00 haberlerini sunan Özlem Kılıç'ın programına Ak Parti İzmir Milletvekili Ali Aşlık canlı telefonla bağlantı kurmuş, konuşuyor.

Hem de dikkat çekici bir şekilde…

Sayın Aşlık’ın, sunucu Kılıç'ın sorduğu soruya verdiği cevap hakikaten çok tatmin edici ve bilimseldi. Sayın Aşlık şöyle diyordu:

"Bugüne kadar yanlış yapan yargıyı sorgulamak gerekir?

Denetlenmez duruma gelmiş bir yargının kendine çeki düzen vermesi için elbette ki Meclisten bazı düzeltme yasalarının çıkarılması gerekir.

Tüm suçu bize yüklüyorlar. Muhalefet suçu üzerimize atıyor, tarafgirlikle suçluyor. Oysaki 'davul bizim boynumuzda tokmak başkasının elinde'. Bu kabul edilemez ve olmamalıdır. Yargının bağımsız ve tarafsız olması gerekir diyorsunuz.. HSYK bağımsızdır ve tarafsızdır, dokunulamaz diye muhalefet bağırıyor.. Ama bu iddialar hiç de gerçek değildir.

Zira HSYK'dan daha fazla mevcut yargı bağımsız ise de ama tarafsız değildir.

Evet biz de diyoruz tarafsızdır çünkü hiç kimseyi dinlemiyor, kendi bünyesindeki yanlışları görmezlikten geliyor. CHP'nin bünyesindeki ideolojik yapıyı, ne yazık ki kendi bünyesine taşımış durumda….

Bağımsız bir yargı ne kadar bağımsızsa tarafsız da olması gerekiyor. Bir çok yönüyle çelişkili kararlar alan hakim ve savcıları görüyoruz.

Bizim iktidar partisi olarak hedefimiz "yargıyı hakettiği yere" oturtturmaktır. Gerçek manada bağımsız ve tarafsız olmasını sağlamaktır. Halbuki çelişkili kararlar ve adeta CHP'nin ideolojisi, paralelinde hareket eden HSYK, bağımsızdır fakat tarafsız değildir. Biz de o taraflılığı düzeltmek için yasa çıkarıyoruz"

* * *

Evet sevgili okurlar..

Ne diyelim; "El hak" demekten başka!

Çünkü Sayın Ali Aşlık'ın bu beyanı ve soruya ilişkin tespitleri bilimsel ve akademikti..

Bu da onun ne kadar hukuku bilen, kültürlü bir genç olduğunu bize gösterdi.

Tebrik ediyoruz.

Bağımsızlık ve tarafsızlık adı altında yıllardan beri Türkiye bu içi boş kavramların elinden neler çekmedi ki.

Hala da bir bilinmezliğe doğru başta CHP olmak üzere büyük bir ittifakla hükümet, çıkmaza sürükleniyor.

Biz görüyoruz ve takip ediyoruz!

Yargının ne kadar meslek taassubu içinde olduğunu..

Ki bunu "Sağır sultan" dahi duymuştur.

İnanın o kutsal koltukta oturan bazı hakim ve savcıların verdiği görüntü sadece şeklidir.

Giydikleri Hz. Ömer'in (ra) adalet dağıtan cübbesine hiç de layık değiller ve kendilerine de yakışmıyor.

Çünkü ne kadar bağımsızlarsa bir o kadar da tarafgirdirler.

Aldıkları ve verdikleri kararlarda tarafgirlik vardır.

Ki bu kararlar "kimin ve kimlerin" ne kadar tarafgir-bağımsız olduğunu da gözler önüne seriyor.

Örnek mi istiyorsunuz?

Buyrun size, bariz belgeli ve yaşanan bir tarafgirlik hadisesi!

Diyarbakır'daki bir "İş Mahkemesi koltuğunda" oturan bayan hakimenin yaptıkları?

Neler yapmıyor ki?

* * *

Bakınız sevgili okurlar şunu dikkatinize sunuyoruz..

Eşi Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde Yardımcı Doçent.

Onun yanında iki tane de Yardımcı Doçent vardır.

Nihat Taşdelen ve Nedim Meriç.

Bu üç kafadar kafa kafaya vererek işbirliği içinde hareket ediyor..

Ve paralel yapı gibi birlikte adım atıyorlar.

Hakime hanım kendi branşları olmamasına rağmen adlandırarak birçok yargılanmakta olan işçi dosyalarını Nihat Taşdelen'e gönderiyor.

Nihat Taşdelen ise branşı dışında rastgele, afaki meblağlara dayandırarak bilirkişi raporunu veriyor.

Aralarındaki her neyse hep isim belirterek ve kendi branşı olmadığı halde Hukuk Fakültesi'ndeki Mehmet Üçer olan eşinin arkadaşlarına dosya servis ediyor.

Sıkça dosya göndermesi, insanı der demez kötü düşünceye sürüklemez mi?

Sürükler..

Kader tecellisi olmalıdır ki bu hakime hanım Malatya'da kendi memleketinde bir arazi dosyasında davalı olarak görünmektedir.

Yıllardan beri süren, bir türlü karara bağlanmayan bu dava dosyasına her nedense Nihat Taşdelen'le Nedim Meriç bilirkişi raporu tanzim ediyorlar.

Dikkat edin, karşı tarafın bir isteği olmadan, yahut bilirkişi raporu tanzim edilsin diye talebi bulunmadan, sadece mahkemeyi etkilemek için kendi kendilerine gelin-güvey misali kalkıp Hakime Emine Üçer lehine dosyaya rapor gönderiyorlar.

Karşı tarafın avukatı bu raporun ne kadar yanlış ve ne kadar ucuz bir rapor olduğunu anlayınca tabi ki, onları şikayet ediyor.

D.Ü. Rektörlüğü'ne ve YÖK kurumuna bunlar hakkında şikayette bulunuyor.

Ne yazık ki Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi meslek taassubu doğrultusunda şikayet dilekçesini yürürlüğe sokmuyor.

* * *

Diyarbakır Söz Gazetesi görevini yapmak üzere aylardan beri bunun peşini bırakmıyor ve aynı oyunu son birkaç gün içerisinde yine yakalıyor.

Mehmet Üçer'in Söz Gazetesini şikayet eden bir dosyadan dolayı hakim, Dicle Üniversite Rektörlüğüne, Malatya'da Hakime Üçer'in taraf olduğu davanın avukatları tarafından "Taşdelen ve Meriç" hakkında böyle bir şikayet dilekçesinin olup olmadığını yazarken her nedense yanlışlık eseri mi, zuhur eseri mi diyelim Yazı İşleri Müdürlüğü'nde mahkeme tarafından direk rektörlüğe yazılan yazıyı değiştirmek suretiyle Hukuk Fakültesi dekanlığına yazılıyor.

Gerçekten tuhaf bir durum.

Kim kimi koruyor demekten başka bir şey diyemiyoruz?

Yoksa orada da aynı tezgah, aynı hileli oyun, hakimin kararına rağmen katiplerin yaptığı bu saptırma akla birçok şeyi getiriyor. Nihayet Hukuk Fakültesi dekanlığı bu her üç zevatı kiramın (!) muhterem beyefendilerin hatırlarını kırmamak için dekanlıkça "yok böyle bir şikayet dilekçesi" çekiliyor.

Böyle bir şikayet dilekçesinin olmadığını yazıyorlar ve mahkemeye gönderiyorlar.

Elbette ki yakalanan, hem de suçüstü yakalanan tüm bu olumsuzluklar ve oyunlar…

Birilerini kurtarmak için nereden nereye başvuruluyor?

Peki bu yapılan işlem antidemokratik, hukuk dışı, taraflı işler değil midir?

Hani hukuk bağımsızdı, hani hukuk tarafsızdı?

Daha neler neler...

* * *

Evet, sevgili okurlar.

Gerçekten hükümetin HSYK'ya el atması ve HSYK'nın kendine çeki düzen vermesi  kaçınılmaz bir hakikattir.

Eğer muhalefet buna engel oluyorsa da bize göre ülkenin hayrına adım atması yerine ülkenin kötülüğüne yönelik adım atmaktadır.

Evet işte bu söylediğimiz daha binde bir bile değildir.

Diyarbakır'daki Mehmet Üçer'in dosyası avukatlarımız tarafından mahkemeye yeniden hatırlatılarak böyle bir yanlış yazının doğru yazıldığı halde yanlışa çevrilen bir yazının düzeltilmesi için müracaat ediyorlar ve yazı hakim tarafından düzeltiliyor.

Bu kez direk olarak Rektörlüğe gönderiliyor.

* * *

İşte buyrun sevgili okurlar.

Gelin pirincin içindeki taşların ayıklanmasına..

Türkiye için yegâne kurtuluş çaresi sayın Başbakan'ın dediği gibi devlete karşı paralel devlet, paralel yapı, devletin yargı gibi çok önemli kurumlarında mevcut görünüyor.

Milli irade her ne pahasına olursa olsun ayakta durması gerekir.

Bu milli iradeyi elinde tutan iktidar ve Bakanlar Kurulu, ciddiyetle dik durmak üzere bir an evvel HSYK yasasını çıkarmalı.

Aksi takdirde Türkiye büyük bir hızla yeniden 28 Şubat'lara, 12 Eylül'llere 27 Mayıs'lara doğru gitme tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır.

Brifingci hakimler, 27 Mayıs'taki Menderes'i asan yargıç ve savcının tarihi yamukluğunu Türkiye'de bilmeyen yoktur.

Diğer bir deyimle Hindistan'daki "sağır sultan" bile biliyor.

Sormazlar mı beyler Türkiye'de yargının neresi tarafsızdır?

Bu arada, tabii ki genelleme yapmıyoruz, nice eli öpülecek hakim ve savcıların varlığı inkar edilemez.

Eğer yargı ayaktaysa onların sayesindendir.

Ancak ne yazık ki bunlar azınlıkta kalıyor.

Saygılarımızla.