Görüş Bildir

TÜRKİYE’DE HUKUK ve ADALET SENDROMU!

Sevgili okurlar.

Bizim bu köşede yani “MANŞET'TEN” adı altında 26 yıldan beri yazmış olduğumuz yazıların muhtevası tamamıyla gerçeğe ve gerçekçiliğe dayalı olarak delilli, ispatlı, hatta “kaziye-yi muhkeme” haline gelmiş davalardır.

Ülke insanının hakkını, hukukunu, insan temel hak ve özgürlüğüne uygun olarak savunup, aramak elbette ki medyanın başlıca görevlerindendir.

Medya, yasalar çerçevesi içerisinde gerçekleri de, olumsuzlukları da kamuoyuna yansıtmak, gerçeklere gerçekçilikle ve yüreklilikle sahip çıkmak, gerçek olan her rezalete de karşı çıkma misyonuna sahiptir.

Görevi, halkı uyarmak ve toplumun her kesimini bilinçlendirmektir.

İşte basın bu demektir.

Keyfiliğe, kinciliğe dayalı değil.

Rasgele atmasyonculuğa dayalı değil.

Günlük olup bitenleri tespit edip, kamuoyu oluşturmak üzere yazmaktır.

Dün de yine bu köşede açıkladığımız gibi, bugün yine aynen bütünüyle tekrar etmesek dahi kıyıdan, kenardan mevzuuya gireceğiz.

Zulmün başına adalet külahını giydirmek, tüm insanlığa zulüm etmektir..

***

Türkiye Cumhuriyeti devleti bünyesinde yaşayan 80 milyon insan…

Hiç kuşkusuz ki; Türküyle, Kürdüyle, Arabıyla, Acemiyle, herkes ama herkes, yüzde 99’u inanmış bir ümmetin bireyleridir.

Bu bireylerin yönetilmesi, idare edilmesi, milli iradelerini elinden alıp temsilen TBMM’ne taşınması elbette ki büyük bir çabadır, büyük bir uğraşıdır, büyük bir gayrettir

Ki kaçınılmaz milli bir görevdir.

Peki bu inanan milletin yönetilmesi, idare edilmesi ne ile olabilir?

Bize göre, tarihten süre gelen aba ecdat ve geçmişlerinden kalan inanca ve tarihine dair bir kültürün gerçekleştirilmesiyle mümkündür?

Toplumun tüm bireylerinin o kültürle donatılması gerekir.

O kültürle inandığımız ve bel bağladığımız yüce İslam dininin ana ruhu olan da şeriattır.

Yani İslam hukukudur, ilahi nizamnamedir.

Bunun dışında yakın tarihimizdeki CHP’nin tek parti şeflik ve dipçik döneminden kalıntı olarak bize intikal etmiş olan yasalarla bu memleket yönetilemez.

Çünkü o yasaların tamamıyla olmasa dahi çoğunlukla üstü adalet şalıyla örtülmüş mezalimden ibarettir..

Bayatlamış kalıntılardır.

Ne asrımıza cevap verebiliyor, ne de çağımıza yetişebiliyor?

Kültürlü insanlarımıza aydınlık yerine karanlık getiriyor.

Bundan değilmidir ki; kan ve gözyaşı bir türlü dinmiyor…

Yıllar yılıdır; terör, şiddet, ölüm ve kaos yaşanıyor..

Bunun sebebi nedir ve müsebip kimdir?

Fazla başınızı ağrıtmayalım.

Hele hele CHP’nin 1965 ve 1975 yılları arasında, yani Ecevit’in koalisyonu döneminde ve aynı zamanda Kemal Kılıçdaroğlu'nun SSK Genel Müdürlüğü sürecindeki çıkan “Sendika Kanunu” ve “İş Kanunu..”.

Ve işçilerin bu kanun himayesinde, kötü niyetli işçilerin işverenler üzerine adeta bir baskı aracı olarak kullanarak istihdamı engelleyip ekonomiye katkı yerine baskı uygulamışlardır.…

Haksız yere “Sendika Kanunu” vasıtasıyla yıllar yılı bu memleket insanının kanının adeta emilerek, sömürüldüğü aşikardır…

“İşverenin” değil, her zaman “işçilerin” lehine kanunu uygulamak, adaleti ve hukuku tersyüz ederek “İşverenlerin” delillerini ortadan kaldırmak için, sahte yöntemlerle, yalancı şahitler ihdas ederek, yanlış yamalak verilen kararlar elbette ki antidemokratiktir, hukuk dışıdır.

Adaletle bağdaşmayan birer kararlardır.

O kararlara mecburen yasal olarak uyulması gerekmekle beraber, ama hiç de saygı gösterilmeyecek yanlış kararlardır.

İdeolojik ve taraflı kararlar veriliyor.

Örneğin; işverenin yani davalıların savunma hakkı adeta kısıtlanıyor..

“Öküzün altında buzağı ararcasına” türlü bahaneler ihdas edilerek, davacının (!?) avukatları tarafından, hem de rant peşinde koşan avukatlar…

Haksız yere zenginleşme girişimcileri…

Kayıtdışı para kazanma…

ve tabi ki vergi kaçırma..

Mahkeme üzerine adeta baskı kurarak sahte deliller ortaya koyarak, haksız yerde iş mahkemelerinden hak etmeyen işçilerin lehine kararları çıkarıyorlar.

Geçtiğimiz günlerde bir vatandaş tarafından bize intikal eden bir iş mahkemesindeki yalancı şahitlerin uyduruk ifadelerinden dolayı davalı şahitleri çok önemli bir ifade vermişler.

Adeta insanı sevinçten güldürüyor...

İşçinin birisi işverenden haksız yere tazminat alabilmek için mahkeme huzurunda diyor ki;

“Ben yemin ediyorum, tam 24 saat bu işyerinden ayrılmadan çalıştım.

Hem de senelerce çalıştım.”

Mahkeme hakiminin de tabi uygulama usulü “işçi hakları kutsaldır” anlayışıyla sormuyor demiyor ki;

“Be arkadaş, 24 saat bir süreçte bir insan nasıl çalışabilir?

Uyumadın mı, yemek yemedin mi?”

Bu soruların hiçbirini sormuyor.

Karşı tarafın Avukatı mahkemeden soruyor;

“Sayın Hakim!

Bir sorar mısınız bu arkadaşın iki tane çocuğu var, yıllardan beri 24 saat işyerinde çalışmış olması demek, hiç eve gitmemiş olması demektir. Peki, eşine ‘Evde iki çocuk var, ben evde değildim sen bunları nerden getirdin’ diye sorması gerekmiyor mu?”

Tabii hakim de şaşırıyor ve soruyor.

Ama yalan yanlış beyanlar olduğu için işçi orada ebeleyip gübeliyor.

* * *

Sevgili okurlar.

Bu bir gerçektir ki CHP’nin, Kılıçdaroğlu’nun yıllardan beri bu kanunlarla Türk ekonomisini, özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki istihdam cazibeliğini esir almıştır.

Bu durumda birçok işyerleri böyle sahte, hele hele bazı rantiyeci avukatların keyfi maceralarına uyarak verilen kararlar neticesinde ekonomi allak bullaktır, çoğu iş adamı nerdeyse iflasın eşiğine gelmiştir.

Davacı avukatlarının o dosyadan kazandıkları haksız yere bir zenginleşme biçimidir..

Aynı zamanda vergi kaçakçılığı yapılarak, kayıt dışı rasgele para kazanmakdırlar..

Bu olumsuzluklara rağmen vergi daireleri nerededir, defterdarlık ne yapıyor diye sormamak mümkün değildir.

Ama kamuoyu bunu soruyor ve bekliyor.

Özellikle bu iş mahkemelerinin davalarını üstlenen bazı belirli kesime mensup avukatların cazibeli hali ortada.

En derin saygı ve sevgilerimizle.

DİYARBAKIR SÖZ

 


Bu Makale 1488 kere okunmuştur.