MÜSLÜMANLIK MI İSLAMCILIK MI? (III)

Evet, sevgili okurlar.
Konumuza girmeden evvel, Ramazan-ı Şerif’e “Veda” edip bir sene sonra tekrar buluşmak üzere bizden hoşnut ve güzellikle ayrılmasını temenni ediyoruz.
Ve “Elveda ya şehr-e Ramazan” diyoruz. 
Mübarek Ramazan Bayramınızı kutluyor, sağlık ve sıhhat temennisiyle sohbetimize başlıyoruz.
Dünkü yazımızda da belirttiğim gibi…
Gerçekten, Türkiye’nin bu sistemle başı dertte.. 
Bir türlü de; "beladan, musibetten" kurtulamıyor.
Zira sistem batıl, kanlı, tağutileşmiş, putperest bir anlayışa sahip…
***
Çağdaş medeniyet seviyesine ulaşmak için çabalayıp duran yeryüzündeki bir çok devlet ve milletler, hep teknoloji, sanayileşme, milletlerin derin tarihine dayalı kültürel ve bilimsel gerçeklerle meşgul olurken, ülkemizde hala da tabulaştırılmış tağuti ve içi boşaltılmış bir Kemalizm anlayışıyla cebelleşip duruyor.
Ve halk "bu cebelleşme" ağı içerisinde morfinleştiriliyor.
Ne yaptığını bilemez bir noktada bocalayıp duruyor.
Hiçbir tarihi hakikate, bilimsel, kültürel bir gerçeğe dayanmadan başını alıp gidiyor.
Ama ne yazık ki her gün ülke kanlı olaylarla karşı karşıya kalıyor.
Allah korusun bir gün gelir ki Suriye’deki rejim gibi oluruz.
Çünkü, hal-i hazırda dış mihraklardan destek alan, kendi öz be öz toplumu ile kavga eden, kan döken terör yaratan atmosfer içerisindeyiz.
Ve bu olayların dayandığı nokta da; içi boşaltılmış bir Kemalist sisteme dayanıyor.
Kemalist sistem ise mutlak bir inatlaşmanın, küfürleşmenin, ittihat terakki cemiyetinin bir uzantısı olarak terakkiperverci Masonik kafaların tezgâhının bir ayağıdır ve uzantısıdır.
Hiç kimse bundan kuşku etmesin.
Ve devlet ne yazık ki içi boşaltılmış demokrasiyle bu milletle alay edercesine boş şeylerle uğraşıyor.
Ama kan, gözyaşları oldukça artıyor.
Demek ki bu sistem bu milletin başına beladır.
* * *
Milli Eğitim camiasına bakacaksın.
Tamamıyla içi boş bir sistem…
Morfinleştirilmiş öğrenim ve öğretim biçimi topluma çok ağır fatura edilebilecek boş yasalar, kanunlar ve toplumsal bir gerileme.
İnatlaşmanın hiç nedeni yok?
Saadete gelmek lazım.
Gerçekleri görmek lazım.
Bu toplumun ağlaya ağlaya nefesi kesildi.
Artık göz yaşı dökecek, ağlayacak hal-i kalmadı.
Boğuluyor..
***
Şu tarihi bir gerçektir..
Bir toplumun var olabilmesi için, üç ana gerçeğe kendini dayandırması lazım.
Birisi; Milli Eğitim gerçeği.
Köklü bir eğitim ve öğretim sistemine tabi tutmak üzere çok kahraman öğretmenleri yetiştirmek gerekir.
Ama şuan ki eğitim sisteminde, öğretmenler eğitim ve öğretim görevini sadakatle ifa edemiyor.
Çünkü basmakalıp, kopyacılıktan gelen bir eğitim ve öğretim sistemiyle ne kadar diploma çoğaltılsada çoğaltılsın, kesinlikle kendini ve yetiştirdiklerini hileden, tuzaktan, mekirden arındıramaz. Uzak ta tutamaz.
İstese de yakalayamaz.
İkincisi; tarih gerçeğine el atmak ve gerçekten yeniden milli mücadele meşalesi paralelinde gençliği o minvalde yetiştirmesi gerekir.
Üçüncüsü; toplumun gerçek manada var olabilmesi tümüyle âlim ve ulema kesimlerini yetiştirip, toplumun her kurum ve kuruluşlarına yerleştirip, halkı eğitmek, İslam gerçeklerini beyinlere, kalplere enjekte etmektir.
Aksi halde bu her üç ana unsurdan vazgeçilirse, bu Milli Eğitim hareketiyle toplum oldukça morfinleşir..
Kendi servetini ve varlığını kaybetmiş bir kumarbaza dönmekten, kendini kurtaramaz.
Malumunuz üzre; Kumarbaz önce beynini gayriahlâkî nesnelerle donatıyor ve netice itibariyle kirli işlerle uğraşıyor ve o kirli şeyler ona tatlı geliyor.
Zannediyor ki bununla kurtuluş bulacak.
Hâlbuki oldukça vahim derekelere yuvarlanmaktadır, ama farkına varınca da iş işten geçmiş oluyor?
***
Toplumu ulema kesiminin eline verip, onları ahlaki değerler paralelinde yetiştirme çabasına girilirse, toplum o zaman toplum olur.
Zira her zaman söylediğimiz gibi bir toplumun var olabilmesi için, İslam dininin ana gerçeğini o toplumun her kesimine götürmek lazım, beyinlere ve kalplere enjekte etmek lazım.
O zaman milli irade konuşur diyebiliriz…
Milli irade gerçek manada bir milli irade olmuştur diyebiliriz.
Aksi takdirde içi boşaltılmış demokrasi, hukukun üstünlüğü, vs. vs. gibi boş değerlendirmelerle bir yere varılamaz.
Bu itibarla Bediüzzaman Hazretleri diyor ki;
“Din hayatın hayatı, hem nuru, hem esası. İhyâ-yı din ile olur şu milletin ihyâsı”
***
Evet.
Morfinleştirilmiş dinsiz bir sistem mefkuresiyle, yani ateizm ve inkârcılık garabetiyle karşı karşıya bırakılan bir toplum, hiçbir zaman devletiyle barışık olamaz.
Birlik ve bütünlük bağını koruyamaz.
Devlet de ancak ve ancak uyuşturulmuş bir hayat biçimiyle toplumla oynamaktan başka bir yarar sağlayamaz.
Rant ve çıkara dayalı bir siyaset, hiçbir zaman siyaset olamaz.
Onun için Bediüzzaman Hazretleri devamla şöyle diyor;
“Vicdanın ziyası ulum-i diniyedir.
Aklın nuru fünun-u medeniyedir.
İkisinin imtizacıyla (birbiriyle pekiştirmekle) hakikat tecelli eder.
İki cenah ile talebenin himmeti, arzusu ve iştiyakı pervaz eder, donatır.
Biri diğerinden iftirak ettikleri vakit de din ile akıl birbirinden ayrıldığı zaman, birincisinde kör taassup meydana gelir, ikincisinde hile ve kurnazlık şüpheleri tevellüt eder (doğurur)”
***
İşte bu itibarla diyoruz ki;
Parlamenter sisteme dayalı bir devlet biçimi bu memlekette Kemalizm’e dayalı olduğu için yarar sağlayamaz.
Sohbetimizin başında da anlatmaya çalıştığımız gibi "demokratik çoğulcu parlamenter sistemi" ne kadar vazife başında olursa olsun, dini mefkûrelerinden uzak olan bir anlayışa sahipse, devlete ve millete ağır fatura getirir.
Onun için diyoruz ki yüce kitabımız Kur’an-ı Azim Şan, Hz. Peygamber (s.a.v) Efendimize şu ayeti kerimeyi bildirirken, Araplar arasında İslam’a inanmayan birçok şair ve edipler bu ayetin icazına hayran kalmışlar.
Bir gün bir hafız tarafından okunurken, edebiyatçının biri; olduğu gibi secdeye kapanır.
Oradaki yakınları diyor ki “Hayrola sen Müslüman mı oldun?” 
O da diyor ki “Hayır ben Müslüman olmadım, ben bu ayetin icazına hayran kaldım”
***
Ayet “Hicr” suresinin 84. ayeti, mealen aynen şöyle;
“Ey Muhammed. Şimdi sana emrolunanı açıkça ortaya koy ve Allah’a ortak koşanlara aldırış etme.
Müşriklerden de yüz çevir, boyun eğme”
Bu bir tebliğ emridir.
Ayetin en önemli hükümlerinin başını çeken kelime itibariyle mananın derinliğine götürür;
“Fas-da’” 
Yani beyinleri çatlatırcasına gerçekleri anlat.
Bu mana; demek ki toplumları irşat etmek, doğru yola getirmek ve iyi eğitim ve öğretim biçimiyle şekillendirmektir.
Yoksa başka türlü bir şey olunca her zaman söylediğimiz gibi siyaset yarar yerine zarar getirir.
Nitekim İslam dininin en başta vecibelerinden birisi de ulema kesimleri Kur’anı dünya emtiaları uğruna satmak değil, net olarak o yüce kitab-ı mübinin manasını anlatmak, onun paralelinde yaşamak gerekir.
En derin saygı ve sevgilerimle.