“FETÖ İLE İLTİSAKI OLAN ÖNEMLİ İNSANLARA DOKUNULMUYOR!?” (II)

Evet, sevgili okurlar.

Bilindiği üzre dün 28 Şubat’ın 22. yıl dönümüydü.

Bu meşum, menfur, lanetli, post modern cuntacıların kirli hareketinin sene-i devriyesiydi!…

Türkiye’nin, yani kutsal coğrafyamızın "yaşadıklarına ve maruz kaldıklarına" makûs kaderi mi diyelim?..

Siz deyin..

28 Şubat’ın "kara lekesi" hiç tartışmasız Türkiye’yi 50 yıl geriye götürdü…

Sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel alanda; "adeta" bir gerileme devri yaşattı...

Devletin zırhlı araçlarıyla, paletli savaş tanklarıyla, “Mehmetçik” denilen askerlerle, kendi batıl, yanlış, küfri mefkûrelerini meşrulaştırmak için, "meşru hükümeti" alaşağı etmek istediler…

Ki dönemin Başbakanı merhum Erbakan ile Doğru Yol Genel Başkanı Sayın Tansu Çiller Hanımefendinin koalisyonu iktidardı..

Refah partisi yüzde 21-22 bandında oy almıştı.. Seçimlerden birinci parti çıkmıştı..

Refah-Yol hükümeti, kurulur kurulmaz, "siyasi oyunlar, askeri cunda anlayışı" harekete geçti…

Özellikle dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel…

Darbe organizasyonunun "perde arkasındaki" isim…

Harekete geçti..

Koz olaraktan, "irtica hortladı" deyip, Askerleri sahaya sürdüler..

Darbeci "ruha ve zihniyete" sahip dönemin komuta kademesi devreye girdi..

Tanklara, tüfeklere sarıldılar…

İlk icraatları tankları Sincan’da yürütmek oldu..

Halk darbe oldu sandı..

Ne yazık ki, "tankları" yürüten O darbeci generallerin omuzlarında şerefli TSK’nin üniformaları vardı…

Halk adına, millet adına, gerçekten üzücüydü..

Ve derinden derine, düşündürücüydü..

Neden mi?

Zira onlar ve onlar gibi düşünenler birer piyondu..

"Darbenin" gerçekleştirilmesi için arkalarında duranların zerre kadar ülke menfaatini düşünme gibi bir kaygıları yoktu..

Ki düşünmüyorlardı da?

Sadece rant, çıkar, devletin imkânlarını ele geçirme planları vardı..

Devlet ve milleti birbirine düşmanca çatıştırarak, "olayları" kendilerine talihli kuş olarak, belirliyorlardı..

Devletin taht-ı saltanatına oturmak, için "şer üzerine şer" organize ediyorlardı..

Yoksa merhum Erbakan’ın bu ülkeye fayda getirmekten başka herhangi bir düşüncesi ve siyasi hamlesi yoktu.

Tek hedef; Türkiye'yi ileriye götürmekti!...

***

 

Sevgili okurlar…

Hani bir söz var.. Ki tarihe "altın harflerle" yazılan bir sözdür..

Denir ki..

"Su uyur, düşman uyumaz..!"

Ne yazık ki, Türkiye'ye ve milli iradeye "diş bileyen" içteki ve dıştaki "hainler" henüz bitmiş değil..

Dün cirit atıyorlardı, ama bugün "siyasi" iradenin güçlülüğü karşısında "pusuda" bekliyorlar..

Kuzu postu giymiş kurt misali!…

Fırsat kolluyor..

Diyeceksiniz ki; "kollamaz mı?" kollar..

Ülkeyi gerileten..

Milyonlarca insanın "hayatını ve hayallerini" yıkan, karartan..

Cezaevlerinde "ömür" çürüten…

“Andıç”lanan..

Fişleyen..

Aileleri "sakıncalı" gösterip, iflaslar yaratan o "şer" zihnin akımındaki "aktörlerden" hesap soruldu mu?..

Yaptıkları "zulümler" telafi edildi mi?

Karartılan "hayatlara" şifa olundu mu?

Değil..

Ki 28 Şubat'ın üzerinden; 22 yıl geçmesine rağmen!..

Cuntacılar, hala da ellerini kollarını sallayarak aramızda dolaşmaya devam ediyorlar…

O günün mağdurları; "Darbecilerin cezasız kalmasına" isyan ediyor…

Yıllarımızı çalan, ülkemizi büyük zarara sokan bu hainlerin hesabı, bugün sorulamadı..

Hesap, "mahşere kaldı" görüşü hakim…

Bakınız, Akit Gazetesi dünkü sürmanşetinde şu başlığı kullanmış..

“28 ŞUBAT CUNTACILARI LANETLE ANILIYOR”

22 yıl sonra olsa dahi hiçbir zaman kirlenmeyi, kötülükleri halk ve basın unutmayacaktır.

Yerle gök arasındaki melaikeler unutmayacaktır.

Vicdanların derin sayfalarından, nakşedilmiş bu hain planların alçalışı silinmeyecektir.

İki tane çıkarcı, hasbelkader generallik unvanını almış cuntacı…

Birisi dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı..

Diğeri, Orgeneral Çevik Bir…

Fotoğraflarına bakıldığında Türkiye’nin ne kadar şanssız bir ülke olduğunu ortaya koyuyor..

Ne olmuştu da bunlar ısrarla merhum Erbakan’ın Başbakanlığını istemiyorlardı.

Çok değerli bir Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller’in de Başbakan Yardımcılığını istemiyorlardı.

Çünkü ikisi de gerçek manada Müslüman, muhafazakârdı.

Tabii 28 Şubat, sıradan anlatılacak bir olay değil.

Dersini, talimatını İsrail’den alıyorlardı.. Ki zaten İsrail de hep onları davet ediyordu.

Ağlama duvarı önünde ayin yapıyorlardı.

Sonra da gelip Türkiye’de Genelkurmay Başkanlığı koltuğuna oturuyorlardı.

Şımaran bu tıynetsiz anlayış, Allah’a şükürler olsun ki artık, "zayıf, güçsüz" konumdadır..

***

 

Ne yazık ki...

O süreçte onlarca bankayı hortumlayanlar…

Milli iradeye arsızca parmak sallayan medya patronları…

Başörtülü yavrularımızın eğitim hakkını engelleyen rektörler..

Ve bütün bu zulümlere çanak tutan bürokratların hiçbiri yargı önüne çıkarılamadı.

Hesap sorulmadı..

Bir kaç general dışında..

Ki ağırlaştırılmış müebbet cezası alan 21 kişi yaşlarının ilerlemiş olması sebebiyle denetimle serbest bırakıldı.

Bu cuntacılardan 11’i ölürken diğer 10 kişi ise zamanaşımından yırttı.

Ülkeyi yarım asır geriye götürdüler.

Maddi ve manevi yönde büyük yaralar açtılar.

***

28 Şubat’ın en önemli sebeplerinden biri de hiç kuşkusuz ki cuntacıların, "devleti sömürmesinin" engellenmesi oldu.

Çünkü, Erbakan Hoca’nın akıl dolu uygulamaları sayesinde devletin öz kaynakları ilk defa vatandaşlara doğru aktı.

Memur maaşlarına büyük zam yapıldı..

Ekonomide Havuz Sistemi kuruldu…

Denk bütçe oluşturuldu..

İşte bunlar seküler zihniyet sahibi "şer oluşumları" rahatsız etti.

Çekiç Güç’ün sonlandırılması…

PKK’nın bitirilmesi için stratejik hamlelerin yapılması…

Tüm bunlar, "terörden nemalanan" rantçıların huzurunu kaçırdı.

Nitekim suni bir irtica yaygarası koparıldı…

Darbe heveslileri, 54. Hükümetin yıkıldığı MGK toplantısına kadar "kara propaganda" olarak; hep "irtica, irtica" deyip durdular..

Üniversite kapılarında "ikna" odaları oluşturuldu..

Genç kızların "başörtülerine" el atıldı.. Binlerce başörtülü genç kız; "üniversite" kapılarından, gözyaşlarıyla döndü..

Gaye; "İslam'i bir nesil" olmasın..

Türkiye seküler, batıl bir fikriyatın "hegemonyası" altına girsin..

Siyonizm’in, emperyalizmin "her daim" borusu çalınsın..

Ordu evlerinde..

Askeri kışlalarda, "başörtülü analar, bacıların" girişine bile tahammül edilmediği gibi; olanda "meslekten" ihraç ediliyordu..

Despotik, totaliter bir yönetim anlayışı…

Velhasıl..

Millet olarak bedeli ağır olan 28 Şubat'ın bıraktığı izler, "hafızalara" kazınmıştır..

Bu millet o dönemi ne unutur, ne de unutulmasına izin verir..

Nitekim, dün ülkenin dört bir yanında millet meydanlara çıkıp; 28 Şubat'a "lanet" yağdırdı..

Bu tarihsel bir duruştur!.

Anlayan için..

En derin saygı ve sevgilerimle. 

Hayırlı cumalar..