Görüş Bildir

“İSLAM, MÂNİ-İ TERAKKİ DEĞİLDİR”

(İslâm, ilerlemeye engel değildir) (II)

 

Evet sevgili okurlar!

 

Dünya gündemini işgal eden olay Avrupa’daki  sokak eylemleridir..

Fransa’nın başkenti olan Paris’in göbeğinde “Sarı yelekli” hareketten anlaşılan budur ki, ayaklanma Avrupa’nın daha birçok ülkesine de sıçrayacaktır.

Brüksel yani Belçika, Hollanda gibi ülkeler…

Hani demişler ya, “Etme gelir başına..”

 

Bilindiği üzere bu ülkelerin, yani Batı dünyasının hedefi ve temel varlıklarının amacı, yani uzun bir ömür yaşayabilmeleri için “İslamı” yok etme planlarıdır.

Temel stratejilerini gerçekleştirebilmeleri için İslama karşı beslediği kinle İslamı içten, içe vurmaktır…

Bu batıl ve fasık düşünceye ulaşabilmeleri için de İslam dünyasının içinden adamları ayarlayıp ajan, piyon, İslam’ın isimlerini taşıyan iradesiz zayıf karakterli münafıkların varlığı ile yola çıkmaktadırlar..

Adı Ahmet, Mehmet, Ali, Veli, Hasan, Hüseyin de olsa, yani Muhammed bin Selman’lar da olsa sözde Haremeyni şerife de olsa illa ki hedeflerine ulaşabilmeleri için önce kadın, sonra makam, mevki, sonra içki ve uyuşturucu ile siyasi gelecekteki rant temini öncü kılarlar..

Tüm bu saydıklarımız batı dünyasının gizli silahlarıdır.

Bu gizli silahları kullanabilmeleri için İslam ülkeleri içinde önemli şehirlerin değişik yerlerinde hatta önemli kamu kurum ve kuruluşlarının içinde gizliden gizliye sızan mahferlerdir.

Yani gizli siyasi masonik localardır…

Bu masonik locaların varlığı İslam binasının temelindeki taşı çürütmektir.

Böyle olunca bina zaten çöker..

Bu İslam birliğinin temel taşı da bilindiği gibi  İslam akidesidir, inancıdır, ameldir, ilimdir ve İslami kültürel değerlerdir...

Bunun yanı sıra ekonomiksel güçtür

 

Aslında başlı başına sömürücü emperyalist küfür dünyasının tez elden hedefine ulaşabilmeleri için yukarıda saydıklarımızın toplumun içinden bir bir ortadan kaldırılmasıdır..

Hatta en önemlisi de kadının iffet ve namusuyla oynamasıdır...

Toplum içerisinde kadının en yüksek mertebedeki yerini ayaklar altına almak, alçaltmak ve kadını hayasız, yüzsüz utanmaz bir meta haline getirmesidir.

Bunu da içteki münafık piyonların çeşitli hain plan ve tezgahlarıyla gerçekleştiriyorlar...

En çok kullandıkları alanda, kamu kurum ve kuruluşlardır, görsel veya yazılı medyadır.

 

Tüm bunlar yıllardan beri batı dünyasının çalışıp başardığı stratejidir...

Yani İslamı içten vurmaktır ve söz sahibi olanları da karalamaktır, aldatmaktır…

Yaşanan hal samimi, ihlaslı, inancına sahip insanlarla diğer satılmış kesim arasındaki verilen mücadelelerdir...

Ki bu mücadele neticesinde toplumun güçsüz insanlarını kendi taraflarına çekip yıkıcı güç haline getirmelerini sağlamaktır..

Bunun da yolu menfi ırkçılıktan, kör kavmiyetçilik taassubundan geçiyor.

 

Önce böl, parçala, kolayca yut misali...

İşte bu anlayışıyla yola çıkan emperyalist küfür dünyası sonuç itibariyle hedefine ulaşmış ise de, yani Osmanlı gibi cihanşümul bir devletin varlığını ortadan kaldırabilmiş ise de, bölük pörçük durumuna gelen, geride kalan kalıntıların içine de terör odaklarını yerleştirip yağmalaya devam etmektedir...

Ancak görünen budur ki geç te olsa dahi yüce kudretin kainat içerisindeki tasarrufu yavaş yavaş kendini gösteriyor..

Avrupa’nın, batı dünyasının İslam dünyası üzerinde beslediği hain planlar bir bir yavaş yavaş onlara dönüyor ve onları çok kötü, fena halde tar-ü mar ediyor...

Bu da, kudret sahibi Yüce Allah’ın mutlak tasarrufundan geçiyor.

 

Bu ilahi bir mucizedir.

 

Hz. Musa’nın Firavun’a karşı vermiş olduğu mücadele ne ise, Hz. Muhammed (S.A.V.)’in Ebu Cehil’lere, Ebu Leheb’lere, Ebu Süfyanlara karşı mücadelesi ne ise yıllardan beri sömürülen İslam dünyasının içindeki kudret elinin gizliliği aynı o peygamberlerin mucizesi gibi kendini yavaş yavaş açığa veriyor..

Yıllardan beri devletin bünyesine sızdırılmış İslam düşmanlığı bugün artık hep geri tepiyor…

Düşünün Türk yargısında, Türk adaletinde eğer bir savcı adalet ve hukuk adına çıkıp “laiklik anlayışını savunuyorum” diyerek, kadının iffet timsali olan başörtüsüne yasaklama getirmeye çalışıyorsa veya yıllar yılı milletimizin bağrından çıkmış ve can suyu durumunda olan Türk silahlı kuvvetlerinin bünyesinde laiklik adına, Kemalizm ve Atatürkçülük adı altında İslam düşmanlığı yapılagelmiş bir hal varsa onun da başta ifade etmeye çalıştığım gibi kesinlikle içimize sızdırılan gizli mason localarının mahsulüdür ve çalışma ürünüdür.

 

Onun için yine bugün dünkü yazımızın ana stratejisi olan “İslam Mani-i Terakki Değildir (Yani İslam ilerlemeye engel değildir)” başlığını kullandık.

Ziya Paşa’nın da dediği gibi; “Beyinsizlerin İslam pabendi terakki imiş, yani terakkinin ayak bağı imiş diyen hıyanet anlayışlara balyoz gibi beyinlerine indirilmiştir.

Bakınız, yine Hürriyet’te çıkan bir yazısında Tanzimat döneminden başlamak üzere günümüze kadar dine karşı kayıtsızlığın ahlaki milliyeyi ifsad ettiğini söyleyen Ziya Paşa şöyle diyor...

“Ahlaki milliye fasid oldu, yani bozuldu ve bugün devletimizin her şubesinde yeis, ümitsizlik ve üzüntüyle görülen fenalıklar tamamıyla işte bu kaynaktan doğdu.

Ricali devlet (devlet adamları) beyninde dinsizlik modası muteber olup bu avama, kadınlara ve hatta çocuklara kadar sirayet etti…

Hatta namaz kılmak, oruç tutmak gibi İslami farzları yerine getirmek bunlar için ahmaklık ve fısku fucur işlemek de akıllılık sayıldı.

Bir kere bu kaide düsturul amel olunca, yani çalışma ilkesi olunca sair uygunsuzlukların hepsi birbirini doğurmakla şu yirmi otuz sene zarfında ahlaki milliye o dereceye geldi ki babalarımız mezarından kalkıp bizi görseler elbette kendi evladı olduğumuzu tanıyamazlar.

Gerektiğinde de belki yüzümüze de tükürebilirler.”

En derin saygı ve sevgilerimle…

 


Bu Makale 12600 kere okunmuştur.