1982 ANAYASASI VE BÜYÜK ÇELİŞKİLER!? (III)

Sevgili okurlar.

Sohbete dâhil olmadan…

Dün gece niyet ettiğimiz ve bugün de ilk iftarımızı açacağımız, “mübarek Ramazan-ı Şerif’e dâhil olduk...

Başı rahmet, ortası mağfiret, sonu ise cehennem azabından kurtuluş ayı olan, Ramazan Ayını sağlık, huzur ve mutluluk içerisinde geçirmeniz temennisiyle..

Orucunuz mübarek olsun..

Cenab-ı Allah’tan temennimiz, böylesi mübarek ayların feyz ve bereketini bizlerden ve tüm İslam dünyasından esirgemesin.

***

Sohbetimize dönersek...

Yazımıza başlık olarak kullandığımız “1982 ANAYASASI VE BÜYÜK ÇELİŞKİLER” ifadesini, bugün de kullanıyoruz..

Bu başlık altında üçüncü sohbetimiz...

Başlığın muhtevası içerisinde birçok olayı ele alıp, geniş bir pencereden değerlendirip, irdeliyoruz...

Ki mevzu ettiğimiz konulara sizlerden gelen tepki dozajının yüksek oluşu da bizi motive ediyor...

Aynı minval üzere sohbetimizi geniş tutuyoruz bugün.

İlk yazımızda demiştik ki “1982 Anayasası; darbeci ve vesayetçilerin elleriyle yapılmış, telif edilmiş, çelişkilerle dopdolu bir Anayasadır.”

Darbeci ve vesayetçi anlayış; cumhuriyetin kuruluşundan günümüze dek egemenliğini sürdürmektedir...

Milleti hiçe saymaktadır...

Nitekim, bencil ve dışarıdan ithal edilmiş baskıcı, jakoben bir anlayışla milletin üzerine “Demokles’in Kılıcı” gibi darbe tehditleri savurarak milletin varlığını, kutsiyetini, yüceliğini adeta hiçe saymışlardır.

Dün olduğu gibi bugün de!?..

Hep kendi egemenliklerini ön planda tutmuşlardır.

10 yılda bir “keyfe ma yeşa” darbeler, muhtıralar, uyarılar, e-muhtıralar vs. vs. gibi “antidemokratik” organizasyonlar tertiplenmiştir...

Hukukun üstünlüğüne inanan sosyal bir devletin temelinde yeri olmayan, gayrimeşru zorbalığa dayalı uygulamalar hep reva görülmüştür...

Bu itibarla ülke;  bir bütünlük içerisinde, devletiyle, milletiyle birlikte, mutluluğu ve huzuru yakalayamadığı gibi, aile mefhumunu, tarihini, kültürünü, ahlakını da bir türlü bir araya getirememiştir...

Keza bölünmez bütünlüğünü de tehlikeye düşürmüştür.

Sürekli tahribatlara maruz kalmıştır..

Bir bütünlük içerisinde yaşayıp iki yakasını bir araya getirememiştir.

Antidemokratik hukuk dışı uygulamalarla toplumun her kesiminin üzerine özellikle inancına baskı yapılarak din mefhumunu ortadan kaldırmak için yüce İslam dinine “irtica” gibi yaftalar yapıştırmışlardır.

Milleti 7’den 70’ine kadar din anlayışından uzaklaştırıp, LGBT gibi kirli kavramları, dayatmaktadırlar...

Nitekim daha iki gün önce CHP lideri Kılıçdaroğlu, LGBT’lilere meşruiyet vererek TBMM’deki grup toplantısında savunmuştur.

Bu itibarla böyle bir zorbalıklar ve maymunlaşma hali içerisinde yasalardan oluşan bir sistem hiçbir zaman hukuki bir sistem sayılamaz.

Zaten rejim; çağdaş muasır medeniyet seviyesine ulaştırılabilecek bir rejim de olmamıştır.

Sadece toplumun bin yıllık tarihini, inancını, kültürünü ortadan kaldırmaya çalışmışlardır..

Bunu da “laikçilik ve Atatürkçülük” kavramların gölgesinde yapmışlardır..

Bu kavramların arkasına saklanmışlar ve her şeyi istismar etmişlerdir.

İllaki hedefleri “İslamiyet’i ortadan kaldırmak.”

Zaten değişik muhtıralar ve bildirilerde kullanılan ifadeler hep bundan ibaret olmuştur.

Bu aziz millet buna hâkimdir ve biliyor.

Bu itibarla devletin resmi birçok kurum ve kuruluşları bu gölgede icraatlarını gerçekleştiriyor.

Yasama olsun, yürütme olsun, yargı olsun…

Hiçbirisi ama hiçbirisi milletimize layık olan temel hak ve özgürlükleri gerçekleştirememiştir ve sahip çıkamamıştır.

Bu uygulamalar, bu anayasa ve yasalar çelişkilerle dopdoludur.

***

Sevgili dostlar.

Çelişkiler yumağı noktasında, Anayasanın 10. Maddesine bir bakalım.

10. Madde diyor ki;

“Herkes dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep vb. sebeplerle ayrım gözetmeksizin kanun önünde eşittir.”

Bu ifade anayasanın ifadesidir bizim değil.

Yorum aynen şöyle;

“Hiçbir aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.

Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadır.

Bu madde demokrasinin üç vazgeçilmez ilkesinden birini teşekkül etmektedir.

İnsanın insan olması dolayısıyla doğuştan bir gereği ve haysiyeti vardır.

Bu onun tabii bir hakkıdır, bu hak dolayısıyla herhangi bir niteliğe veya ölçüye dayanılarak insanlar arasında ayrım yapılamaz.

İnsanlar arasında kanunların uygulanması açısından da hiçbir fark gözetilemez.

İnsanlar arasındaki eşitliğin temellerinden biri de böylece kanunlar önünde eşitlik ilkesi sağlar.

Bu hakka saygı göstermenin devlet organları ve idari makamları için de bir görev olduğu belirtilmektedir.

Devletin organları ve idari makamları bütün işlemlerinde insanlar arasında ayrım yapmadan devlet faaliyetlerini yürütmek zorundadırlar.”

* * *

Evet, sevgili dostlar.

Buyurun gelin burada hep beraber “ayıklayalım pirincin taşını.”

Anılan maddelerin ki mevcut anayasaya rağmen bünyesinde taşıdığı insanlığın mana değerini ve kocaman bir devletin varlığına rağmen devletin yasama, yürütme ve yargı erklerinin yetkilileri ve görevlilerinin kaçta kaçı bu maddenin hukuksal gerçeğini uygulayabilmektedirler?

Özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da yıllardan beri yapılan yanlış uygulamalar, herkesin malumudur…

Hem de keyfiliğe dayalı, hem de “ben devletim de sen hiçbir şeysin” gibi yanlış kafaların düşünceleri paralelinde “bu devlet nereye gidiyor, bu milletin hal-i perişanlığı nereye gidiyor” diye atılan çığlıkların haddi hesabı var mı?

* * *

Bakınız, üç gün evvel vatandaşın biri bizi telefonla aradı.

Sevgili Diyarbakır Söz Gazetesi yetkilileri diye bize seslendiler.

8 ay önce biz Eğil ilçesinin mıntıkasında maden ocakları aramasına çıkarken, engellerle karşılaştık...

Elimizde “bakanlık ruhsatı” olduğu halde, Eğil’e bağlı Bahşilar Köyü’nün muhtarı ve yaklaşık 8-10 kişi, yolumuzu kestiler..

Tehdit ettiler, şantajda bulundular, saldırmak istediler...

Tüm bunlar, açık ve net olarak kameralara dahi yansıdı..

Suç işleyenleri şikâyet etmek üzere, Eğil’deki yetkili Cumhuriyet Başsavcılığına müracaatta bulunduk..

Jandarmaya ve Eğil Cumhuriyet Başsavcılığına ayrı ayrı avukatlarımız aracılığıyla, şikâyet dilekçesi verdik..

Bu dilekçelere ek olarak, Eğil İlçe Kaymakamlığına da dilekçeyle şikâyetimizi bildirip, gereğinin yapılmasını istedik...

Daha sonra, Diyarbakır İl Valiliğine de avukatlarımız müracaatta bulunarak, “şikâyette” bulunduk..

Yani gitmedik kapı, söylenmedik makam kalmadı..

Ama, her nedense herkes sus pus içerisinde!” diyen vatandaş böylece ızdırap ve endişelerini dile getirdi.

Kameralara yansıyan görüntülere rağmen, Muhtar ve o saldırgan ekip korunup, kollanmaktadır...

Sonuç veren herhangi bir işlem yok...

Dile kolay..

Vatandaş uğradığı haksızlığı, İlçe Cumhuriyet Savcılığına bildiriyor, Jandarma Karakoluna bildiriyor, İlçe Kaymakamlığına bildiriyor, bilahare İl Valiliğine bildiriyor, ama elde ettiği hiçbir şey yok!..

Şimdi biz vatandaş değil miyiz?

Hakkımızı, hukukumuzu kim koruyacak, kimden isteyeceğiz!...

Muhtar suçlu, beraberindekiler suçlu; “açıkça yolumuzu kesip, tehdit ettiler” burada savaş çıkar dediler..

Ve çalışmamıza engel olabildiler ve hala da engellemektedirler.

Ama kimseden “ses seda yok?”

Kim kimi ne için kolluyor, koruyor bilemiyoruz...

Derdimizi kime anlatalım?..

Der demez, hani Anayasanın 10. Maddesinde “herkes eşittir?” sözü...

Ne diyordu 10 Madde...

“Hiçbir aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idari makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadır.”

Bu serzeniş ve tepki mesajı, yetkililerin “kulağını” çınlattığı gibi, 10. Maddeyi de hatırlatmaktadır...

Ama kime dersin?

Nitekim, vatandaş ilgili ve yetkili makamlara soruyor?..

Ve diyor ki;

Ey Eğil Cumhuriyet Başsavcısı!

8 aydan beridir bir evrak incelemesi yapılamadı mı?

Ey Eğil Kaymakamı!

Sen idari olarak ne gibi bir işlem yaptın?

Ey Diyarbakır Valiliği!

Bu olay size intikal ederken nasıl bir işlem yaptınız?

Kim bu sorulara yanıt verir bilmem..

Ama bize bildirdiklerine göre, işi savsaklayan bu yetkililer hakkında CİMER’e şikâyette bulunarak onlar hakkında da davacı olacaklar”

***

Sevgili okurlar.

Anayasa ve yasadaki çelişkiler, devletin kurum ve kuruluşlarını elinde tutan ve hukuktan, adaletten habersiz olan maceracıların, keyfiyeti ne zamana kadar sürecek?

Saltanatları son bulmayacak mı?

Hak, hukuk, adalet ne zaman tecelli edecek?

İnsanlar arasındaki ayrım ne zaman ortadan kaldırılacak?

İşte 40 yıldan beri 40 binden fazla bu memlekette, bu coğrafyada öldürülen insanlar olmuştur.

Terör odakları hızlanarak yürüyebilmiştir ve hala yürümektedir.

Ama hala da bu devlet askerlerinden, polislerinden şehit vermektedir.

Neden mi?

Zira bu coğrafyada gelen giden birçok yetkililer vatandaşlar arasında çifte standart uygulamalar gerçekleştirmişlerdir ve suç işlemişlerdir.

Ve hala da çifte standart uygulamalara devam etmektedirler, bu yüzden terör de bitmez.

Evet, söyleyeceklerimiz bundan ibarettir.

En derin saygı ve sevgilerimle.