ALLAH ALLAH! ÇERHU DOLABİ DINI!? (II)

Evet sevgili okurlar!

Dünkü sohbetimizin paralelinde bugünkü sohbetimiz daha kapsamlı olarak tabiatıyla yine “Korona Virüsü'ten" bahsedeceğiz.

Elbette ki bu “Korona Virüsü” bugün küresel bir musibet olarak insanların başına çökmüş ve herkes ondan kurtulma çaresinin arayışı içerisinde bulunuyor..

Özellikle devletler ve devletleri yöneten baştaki yönetim kadroları…

Zira en büyük sorumluluğu taşıyan onlardır..  Ama olan da yalnız onlara değil, milletlerine de oluyor.

Şunu da unutmayalım ki bugün eğer yeryüzü yani küresel gezegenimiz her ne kadar bu tür vebalı bulaşıcı hastalıklardan korunmaya çalışıyorsa ki çalışmalıdır zaten..

Zira en büyük musibet de odur.

Peygamber Efendimiz (S.A.V.) bir hadisi şeriflerinde şöyle buyurmuştur:

“Fir-re minettauni vel cüzzami firareke minel esed..”

“Nasıl ki yırtıcı orman arslanlarından kaçıyorsanız bu bulaşıcı hastalıklardan da kaçınız...”

Yine diğer bir hadisi şeriflerinde Peygamber Efendimiz şu uyarıyı yapıyor…

 “Veba olan yere girmeyin, vebanın bulunduğu yerden de çıkmayın..”

Hiç kuşkusuz ki, bu her iki hadis yalnız ümmet için değil, tüm insanlık için geçerlidir… Gerçek manada hakiki medeniyet de budur.

Bu da İslam’ın emridir...

Ne fayda ki İslam Dünyası bugün İslamiyet’e sırt çevirmiş durumda…

Emperyalist haçlı küfür dünyası ise, zaten İslamiyet’e düşman.. Ki, bu düşmanlık Müslümanlar için o mühim değil, zaten.? Çünkü, düşman düşmandır.. Denir ya; Milleti dağ başına..

Ama tüm bunlara rağmen bugün bu bulaşıcı virüs hastalığından şiddetle korkan dünya özellikle inanmayan batı dünyası nerdeyse İslam’ın ana kaide ve kurallarına sarılarak, Müslümanlığı kucaklayıp yaşamaya çalışıyor…

Ama heyhat!

Nerede İslam dünyası ve devletlerini yöneten yönetim kadroları?… Ne, İslam'ın kayde ve kurallarına göre yaşanılıyor, ne de yaşanılması yönünde bir inanç ortaya konuluyor?..

Denir ya elin gavuru, İslam'ın ana kaide ve kurallarını "kendine kurtuluş reçetesi" olarak görme gayreti içerisine girmiş..

Ama bizim İslam dünyası, yani Müslümanlar kendi "kaide ve kurallarına" gözlerini, ruhlarını ve bedenlerini kapatmış gibiler..

İşte hali alem orta yerde...

Sözün kısası insanlık tarihi boyunca, "korona virüs" gibi böylesine felaketler, musibetler zaman zaman olmuştur, yaşanılmıştır, ama kesinlikle hiçbirisi rastgele oluşa gelmemiştir…

Muhakkak ki, sebep ve sonuç ilişkisi olmuştur..

Ki, Cenab-ı Allah durup dururken insanlara eziyet vermek için, insanları cezalandırmak için bu tür belaları göndermez, göndermiyor!…

Mutlaka ama mutlaka, "insanoğlu" hak ettiği içindir, ders-i ibret alsın diye böylesi felaketleri, musibetleri başlarına bela etmiştir…

Ki bu hal, yazımızın başlığından da anlaşılmaktadır.

Kainat içerisinde hiçbir şey tesadüfi değildir.

Nasıl ki dönen felek rastgele dönmüyorsa!.

Mevsimleri yaratan dünya dönüşü ne boşunadır, ne de yörüngesini şaşırıyor.

Ve ne de, O yüce kudret, insanları cezalandırmak için insanları imtihandan geçirmiyor.

Ancak insanları yaptıkları kötülüklerden dolayı, devletlerin haksız yerde antidemokratik hukuk dışı yasalarla kendi toplumlarını cezalandırdıklarından dolayı, hak hukuk tanınmadığı yerde veyahut hakkı haksızlık, haksızlığı da haklı ve adalet gösterildiğinden dolayı, illa ki Cenab-ı Allah görülen lüzum üzerine o belaları onların başına musallat eder…

Elbette ki kurdun üzerine koyun postu çekilirse veya zulmün başına adaletin külahı ve hukukun cübbesi giydirilirse mazlum ahu enin içerisinde toplumsal çile ve işkence çekerse o devletler hiçbir zaman kendini o mazlumun ahu figanlarından kurtaramaz!!.

Çığlık, çığlığa kalan mazlumların bedduaları ile Allah arasında perde yoktur.. Ki, bu hal, rivayetlerde geçiyor.

Örnek mi istiyorsunuz?

Bakınız, tarih 26 Ekim 1954…

Mısır’ın İskenderiye kentinde İhvanı Müslim’inden olan (Müslüman kardeşler teşkilatından) 20 bin kişi.. Yaşlı, genç, kadın, çocuk denilmeden, askeri zindanlarda acımasızca işkenceye tabi tutuldular..

O dönemde devletin başında da darbeci İngiliz uşağı mason General Abdulnasır bulunuyordu.. Çünkü onun kanında Yahudi kanı vardı?..

O günden bugüne kadar Mısır'da, Allah deyip İslamiyet’i yaşayan ülke insanına hakkı hayat tanınmadı..

Her na kadar, 10 yıl öncesinde, halk İhvan-i Müslim’i iktidara getirdiyse de; emperyalistler izin vermedi..

İşte bugünkü iktidarda bulunan darbeci Sisi.. İhvan-ı Müslim’in iktidarına darbe gerçekleştirilerek, bugün kendi Milletine "zulmediyor, insanlık vahşetini" yaşatıyor?...

Peki bunu kimin adına yapıyor, elbette ki, İsrail namına yapıyor?.

Sisi’nin bugünkü üniforması parlıyor?.. Peki, kimin yanında parlıyor bu üniforma?.. Tabi ki İsrail’in Netanhayusu ve ABD’nin Trump’ının yanında…

Suudi Arabistan…

Mısır'dan geri kalır yanı var mı?…

Aynı şekilde, Suudi Arabistan devletçiğinin başında olan uşak Selman’ın oğlu Prens Muhammed bin Selman’da bugün, Emperyalistlerin, piyonu, maşası, kuklası!…

On seneden beri Yemen’e yapmış olduğu katliamlar yetmiyormuş gibi açık ve net olarak İsrail adına sahte fetvacılar tarafından fetva verdiriyor ve Kudüs İsrail’indir diyebilecek kadar aşağılanıyor?..

Ki, yıllardan beridir, İsrail Yahudi’si Filistin insanlarını inim inim inletiyor, kan kusturuyor.

Ve sözüm ona muasır medeni dünya da; izliyor, sesini çıkarmıyor.

Gereği üzerine zaman zaman da bıyık altından  gülüyor.

 

 

***

 

Netice itibariyle, İslam dünyası da, Emperyalist dünya da, Yahudi lobisi de, yekûn bir vaziyette; "insanlığı" yok etmenin, çabası içerisinde bulunuyorlar…

Yani insanlık "katlediliyor?"…

Çağdaşlık adına, sözde medeniyet adına; "yer küresi" kan gölüne dönmüş, şuursuza insan kanı akıtılıyor…

Hal bu iken, inanıyoruz ki, bugünkü insanlığın başına gelmiş dermansız bela olan "Korona Virüs" hastalığı rastgele değildir…

Artık kimsenin yaptığı yanında kar kalmasın diye Cenab-ı Allah ilahi bir şamar olarak bunu bu çağdaş mezalim yağdıran temsilcilerin başına göndermiştir…

Her ne kadar, birçok masum suçsuz günahsız insanlar da bu beladan nasibini alıyorsa da, öyle inanıyoruz ki, onlar inşallah şehittirler… Ama diğerleri için, “İla Cehenneme zümara” demekten başka bir şey diyemiyoruz.

Evet!

Dedik ya “Çerhu dolabi dını” yani dünyanın dönen şekli boşuna dönmüyor.

Hiçbir zaman Allah’ın adalet terazisi şaşmaz..

Keza hiç uzağa gitmeye lüzum yok.

İşte ülkemiz..

Yüz yıl önce, kocaman Altı yüz senelik tüm dünyaya İslam medeniyetini tanıtan Osmanlı Devleti’ni yıkıp İslam hilafetini virane eden, yağmalayan, dağıtan anlayış; ülkemizi, coğrafyamızı, milletimizi "bölük-pörçük" etmedi mi?…

O günün, plan ve projesi kuşkusuz ki, İngilizlerin direktif ve talimatları üzerine inşa edildi…

Ki o günden buyana, bu ümmet, bu millet ne yazık ki seküler Kemalist bir anlayışla yola çıkmış, gençliğini bu şekilde yetiştirmiş, İslamiyet nerdeyse birçok ailelerin tozlu raflarına bırakılmış durumda.

Elbette ki bu söylediklerimiz tarihi vukuatlardır, yaşanmış gerçeklerdir.

Zannetmiyorum ki, "kimin ne yaptığı yanında kar kalsın" diye Allah sesini çıkarmasın.

Zira yüce kitabımız Kur’an önemli bazı tarihi gerçekleri birer mesaj olarak bize anlatmaktadır.

Örneğin; Ankebut Suresi’nin 36, 37, 38 ve 39’uncu ayetlerinin yüce meallerinin bize anlattıkları… Yazımızı, bu ayetlerin, İslam ümmeti için, ders-i ibret noktasında, neleri aktardığıyla sonlandıralım..

 

 

***

 

 

*-Medyenliler’e de kardeşleri Şuayb’ı gönderdik. "Ey kavmim" dedi, "Allah’a kul olun, âhiret gününü ümitle bekleyin; yeryüzünde bozgunculuk yapıp karışıklık çıkarmayın!"

*-“Ama onu yalancılıkla suçladılar. Bunun üzerine kendilerini o dehşetli sarsıntı yakaladı da yurtlarında yere serildiler!”

*- “Âd ve Semûd kavimleri de öyle. Onların durumlarını meskenlerinin kalıntıları size apaçık gösteriyor. Şeytan onlara, (kötü) işlerini güzel gösterip kendilerini doğru yoldan saptırmıştı; oysa gerçeği görme yeteneğine de sahiplerdi.”

*- “Kārûn, Firavun ve Hâmân’ın âkıbeti de aynı oldu. Gerçekte Mûsâ onlara açık seçik deliller getirmişti; ama onlar yeryüzünde ululuk tasladılar. Oysa kaçıp kurtulmaya güçleri de yoktu..”

En derin saygı ve sevgilerimle…