Görüş Bildir

ALLAH BOZGUNCULARI VE BOZGUNCULUĞU HİÇ SEVMEZ..!

Evet, sevgili okurlar.

Dünkü sohbetimizde de ifade etmeye çalıştığımız konu; bugünkü insanların yaşamakta olduğu küresel hayat şekliyle alakalıydı?

Ne yazık ki; Allah’a gerçek manada kulluk görevini yapmak yerine, bazı önemli kilit noktadaki insanların veyahut tağuti rejimlerin peşinde koşup, ilahlaştırıp, putlaştırıp, insanlığı onlara yönlendirmektedirler...

Kulluk ve ubudiyet görevini onların emir ve kurallarına göre yapmaktadırlar...

Tümüyle Allah’ı unutup çareyi ilahlaştırılmış insanların hegemonyası altında arıyorlar...

Sahte ve mecazi bir kulluk hali!

Oysaki Cenab-ı Allah yüce kitabında;

“Ben cinleri ve insanları yarattıysam, illaki bana kulluk yapsınlar, başkasına değil...

Ben onlardan herhangi bir rızk veya bir fayda talep etmiyorum.

Ben onlara rızk veriyorum, kuvvet veriyorum, güç veriyorum ki hakiki rızk veren, gerçek güç sahibi olan benim...”

Allah-û Teâlâ’nın tüm bu gerçek buyruklarına rağmen, başını almış giden beşeriyet, çağdaş bir cahiliye gerçeğiyle; benliğini kaybetmiştir...

Tabiri caizse, yokuş aşağı yuvarlanmaktadır...

Esfel-i Safiline..

Kendisini kurtaracak yörüngede yürümeyen böylesi bir insanlık, elbette ki kâinat içerisinde Allah’ın vermiş olduğu belalardan, tufanlardan, musibetlerden, kendini kurtaramaz.

Ki tarih bize bunu, açık ve net bir şekilde yaşanan ve yaşatılan hadiselerle; bire bir gösteriyor ve uyarıyor...

Onun için diyoruz ki;

“Zaman gösterdi ki cennet ucuz değil, cehennem dahi lüzumsuz değildir...”

Yapılan tüm bu tarihi araştırmalar ve elde edilen tecrübeler gösteriyor ki; insanlık kendilerinin yaratıcısı olan yüce Allah’a kulluk özgürlüğüyle yaşamaktadırlar...

Eğer bu özgürlük elinden alınırsa, ubudiyetini (kulluk görevini) Allah’tan başka yerlerde arayıp kullanıyorsa veya başkası tarafından kullandırılmaya zorlanıyorsa, kesinlikle şeytanın yörüngesine girmiş olur..

Bu rotadaki yürüyüşü, aldatıcı bir hileyle kendini morfinliyor ve insanları da kandırmaktadır...

Hem kendisi gaflet ve dalalete kapılıyor hem de sapıklık yoluna girmiş oluyor...

Ki çevresini de, bu yola sürekler..

İşte böylesine şahsiyetlerin, kişilerin bir adı da insan kılığındaki şeytanlardır!!.

Diğer bir adı da münafıktır.

Zaten bu her iki kavramı da yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim, sık sık kullanıyor ve inanan toplumlara da, uyarı babında bildiriyor.

Kur’ana bağlı inanan insanları da her daim ikaz ediyor...

İşte şeytan-ı insi...

Yeni çağdaş cahiliye devrindeki insanların kılığında bulunan şeytanlar, çifte karakterli münafık tıynetli kişilerdir...

Allah bize bunları tanıtıyor ve bildiriyor.

Tek kelimeyle diyebiliriz ki gerçek manada yüce Allah’a inanan insanlar, hiçbir zaman şeytan ve münafıkların gösterdiği plan ve projelerin yoluna girmez, inanmaz, tenezzül de etmez!

Pek tabi ki, onlara itaat ve ittiba etmekten hayâ ve utanç duyar.

* * *

 

Bakınız, sevgili dostlar.

Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’in “Bakara” suresinin 205. Ayeti, şöyle buyuruyor;

“Ancak hâkimiyeti eline alır almaz yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya, ekini ve nesli (hem ekonomiyi hem de toplumun ahlakını) yok etmeye çalışır. Allah bozguncuları hiç sevmez.”

***

Sohbetimizin başında da ifade etmeye çalıştığımız; “ALLAH BOZGUNCULARI VE BOZGUNCULUĞU HİÇ SEVMEZ!” manası bu ayetin hulasasıdır.

Bu itibarla dün de ifade ettiğimiz gibi bugünkü insanlık dünyası kendini tağutileştirme yörüngesine girmiş, Firavunlaşmış, Ahlak-ı beşeriyeyi bozmuş, ruhen toplumları esir almıştır…

Allah’a kulluk yapmaktan fersah fersah insanları uzaklaştırdığı için, eski tarihlerde olduğu gibi bugün de aynı şekilde ders-i ibret olsun diye bazı musibetleri de, afet ve belaları da yerküresinde yaşatmaktadır...

Mutlaka bir şeyler yapanlara karşı, Allah da “Zu’l-intikam” olarak bir şeyleri verir ve toplumları gereken hak ettiği yere sürükler.

* * *

Dünkü sohbetimizin sonunda “Â’raf” suresinin 131-136 ayetleri arasındaki ayetlerin ne kadar derin, manalı ve kapsamlı olduğuna kısaca değinmiştik.

Daha detaylı yorumunu merhum şehit Seyyid Kutb’un açıklamasıyla, bugün sizlere aktaracağımızı ifade etmiştik...

Zira anladığımız kadarıyla yüce İslam dini Allah nezdinde hakiki yoldur, hakiki kanundur, gerçek ve kurtarıcı bir sistemdir.

Bu yoldan gitmeyip de beşerin, insanların getirmiş olduğu sapık yörüngelere sapan beşeriyet, işte dünkü ifade etmeye çalıştığımız anılan ayetlerin hükümlerinden kendini kurtaramaz...

Evet, o ayetlerin en dikkat çeken ayeti şöyleydi.

“Bunun üzerine biz de onlara, ayrı ayrı birer mucize olarak su baskını, çekirge sürüsü, zararlı böcek salgını, kurbağalar ve (sularına) kan gönderdik. Yine de büyüklük taslayarak günahkâr bir toplum oldular.”

İşte bakınız, sevgili dostlar.

Seyyid Kutub geniş kapsamlı olarak şöyle yorumluyor;

“Demek ki, Firavun ve kurmayları kendi zorbalıklarına devam ettiler: Firavun cezaya ilişkin sözünü ve tehdidini uyguladı.

İsrailoğulları'nın erkeklerini öldürdü, kadınlarını da sağ bıraktı.

Hz. Musa ve onunla birlikte olanlar işkenceye katlanmaya devam ettiler. Allah'ın bu musibete bir çıkış yol vereceğini ümit ediyorlardı. Sınava karşı direniyorlar, sabrediyorlardı. İşte o zaman...

Tavır ve tutum net olarak ortaya çıktığı zaman...

İmanın karşısında küfür, azgınlığın karşısında sabır, yeryüzünün basit kuvveti Allah'a meydan okuduğu an... Evet büyük kudret işe el attı. Zorbalar ile direnenler arasındaki meseleye el koydu...

"Andolsun ki, biz Firavunoğulları'nı, ola ki, akılları başlarına gelir diye, yıllarca sürecek kuraklığa ve ürün kıtlığına uğrattık."

Bu ilk tehlike işaretiydi... Kuraklık ve ürün kıtlığı... Ayeti kerimede geçen "Sinin" kavramı, Arapça'da kuraklık, kıtlık ve zorluk seneleri için kullanılır. Böyle bir olayın Mısır arazisi gibi, verimli, bereketli; bol ürün veren bir yerde meydana gelmesi, daha çok dikkatleri çeker, kalpleri titretir, sarsıntı meydana getirir, uyanmaya ve düşünmeye sevk eder.

Ne var ki, zorbalar ve zorbaların Allah'ın dininden saptırarak kendilerine boyun eğdirdikleri, emirlerine itaat ettirdikleri bir kesim insanların düşünmelerini, olayları değerlendirmelerini istemezler. Yerin kuraklığında, ürünlerin azalmasında Allah'ın eli olduğunu görmelerini istemezler.

Allah'ın yasalarını, cezaya ve mükâfata ilişkin sözlerini hatırlamalarını istemezler. İmani değerler ile pratik hayatın gerçekleri arasında köklü bir bağ bulunduğunu kabul etmelerini istemezler. Çünkü bu bağ, gayb alemindendir...

Hâlbuki onlar gözle görülen realitenin ötesindeki gerçeği göremeyecek kadar kaba duygulara, cahil kalplere sahiptirler. Bu realiteleri ancak hayvanlar görebilir ve duyabilirler. Ki hayvanlar ancak bu somut gerçekleri görebilir ve de duyabilir!

Onlardan başkasını görüp algılayamazlar: Bu zorbalar ve onların yardakçıları gayb âleminden bir şey gördüklerinde Allah'ın özgür iradesine uygun biçimde işleyen yasalarını (sünnetullahı) anlayamazlar. Bunları gelip geçici tesadüflerle açıklamaya çalışırlar. Halbuki tesadüfün evrende işleyen yasaları hiçbir ilgisi yoktur. (Komünist Rusya'da ve Komünist blokun hepsinde tarım ürünleri rekoltesi düştüğünde Kuruşçef, "Tabiat bizimle çatışıyor" demekten başka çare bulamamıştı. Halbuki o, "Bilimsel sosyalizm"i iddia ediyor ve "Gaybı" reddediyordu. Aslında bu Allah'ın güçlü elini görmemekten kaynaklanan bir körlüktür. Yoksa irade sahibi "Bu tabiatın" kendi iradesini kullanarak insanla "çatışması" ne demekti!)”

Devamı yarın.

En derin saygı ve sevgilerimle.


Bu Makale 1255 kere okunmuştur.