ANAYASA DEĞİŞİMİ AK PARTİNİN YENİ HAMLESİDİR! (II)

Evet, sevgili okurlar.

Bilindiği gibi dün merhum dava adamı, değerli büyük insan Muhsin Yazıcıoğlu’nun ölümünün yıldönümüydü.

25 Mart 2009 günü tıpkı bugünler gibi fırtınalı, karlı, yağmurlu, sisli bir günde Maraş’tan Kayseri’ye doğru giderken, içerisinde bulunduğu helikopter düştü..

Maraş’ın karlı, dumanlı, şahika dağlarında düşen helikopterde bulunan Merhum Yazıcıoğlu ile birlikte, on iki hayatını kaybetti...

Allah hepsine rahmet eylesin.

Böylesine acıları kimseye göstermesin.

Yazıcıoğlu’nun şehadete ermesindeki “sır perdesi” hala aralanmış değil...

Kaza mı, suikast mi, meçhul?.

Ama, genel kanı ve yargılamaların içeriği de, 20 iki kişiye mezar olan Helikopterin bir “el ve akıl tarafından düşürüldüğü” gerçeğidir...

Hiç tartışmasız ki, Yazıcıoğlu imanlı, inançlı, büyük bir siyaset adamıydı.

Kendisinden sonra Partisi’nin başına geçenlerden hiçbirisi, onun yerini tutmadı ve dolduramadı?..

Türkiye siyasetinde, Yazıcıoğlu’nun boşluğu yüksek...

* * *

Sevgili okurlar.

İki gün önce AK Parti, mutat olarak gerçekleştirdiği kongrelerinden, 7. Olağan Büyük Kongresini yaptı.

Dünkü yazımızda da sizinle paylaştığımız gerçekler doğrultusunda MYK ve MKYK üyeleri belli oldu.

Sıra Bakanlar Kurulunda.

Bakalım Bakanlar Kurulunda ne çıkacak?..

Hangi bakan gidecek, hangi isim bakan olarak gelecek?

Kabinede, yenilik ve aktif bir hareketlilik düşünülüyor.

Halk büyük bir ciddiyetle beklenti içerisindedir.

Bekleyip göreceğiz..

Ancak, kongreye dair yankılar sürüyor...

Özellikle “ayakta alkışlanan” Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmasının, muhtevası hayli, derinden derine, irdelenip, 2023’e dair, sonuç çıkarılıyor...

Çünkü, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ısrarla üzerinde durduğu hukuk reformu ve toplumsal beklentiydi...

Özellikle Adalet Bakanlığı bünyesinde yapılması gereken ve hatta çok daha köklü reformların yapılması gerektiğine, dair verdiği sinyaller?..

Kısmi yönde hukukta reform yapıldı..

Ama henüz, sahada somut bir şekilde yansıtılmadı.

Görülen odur ki, büyük bir hassasiyetle, yavaş yavaş uygulama sokulacaktır...

Tabi ümitle bekliyoruz.

Şunu net ifade etmek istiyorum...

İstanbul Sözleşmesinden çekilmesi topluma gerçekten yeni bir ümit kazandırdı.

Aile bağının koparılmaması için, toplumsal ahlaki çöküntülerin artık yaşanmayacağına dair, bir teminat ve söz oldu, sözleşmenin “atıl hale” getirilmesi?..

Erdoğan’ın 2023’e dair hedeflerinde dedik ya, parti bünyesinde değişim ve dönüşüm, beri yanda toplum ve hukuk alanda köklü reformlarda bulunulması...

Özellikle, milli ve yerli bir kültürün, eğitim ve öğretim ile aile yapısının ikmale getirilmesi..

Hiç kuşkusuz ki, toplumun temel beklentileridir....

Hani bir atasözü var;

“Görmeyenin Allah’tan istediği bir göz, Allah verdi iki göz, daha ne olsun” misali..

İşte bu vecize sözle yola çıkarsak…

AK Parti iktidarının ifade ettikleri tüm bu söylemlerine elbette ki toplum katılacaktır.

Hele hele Cumhurbaşkanının ağzından çıkan ifadelere kimse bir şey demez...

Herkes “eyvallah!” diyerek tüm ciddiyetle, icraatların icrasını şükranla karşılar.

Sevgili okurlar...

Kur’an-ı Kerim’in Nisa suresinin 105. Ayetinin yüce mealini, dün sizinle paylaşmıştık.

Özellikle Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in başından geçen olayın önemine değinmiştik..

Örnek verdiğimiz olay, sıradan bir olay değildi...

Şöyle ki..

Koskocaman o yüce İslam Peygamberi, ayet gelmeden evvel çıkarcı, yandaş, kollayıcı, suç işleyenin hamisi durumunda olan bir grubu nerdeyse, sahiplenecekti?...

O grup, Resulullah (S.A.V)’ı etkilemek için adeta hırsızı savunma hareketine girmişti.

Ama Cenab-ı Allah, Resulullah (S.A.V)’i derhal uyarmış ve şöyle hitap etmişti;

“Vela tekun lil hainine hasima”

“Sakın hainlere ve suçlulara sahip çıkma, koruyucusu olma, hamisi olma, kollama.”

Bu uyarı üzerine Peygamber Efendimiz “o grupla” ilişkisini kesti,...

Şunu herkesin iyi bilmesi gerekir...

Cenab-ı Allah tarafından O yüce İslam Peygamberine yapılan bu uyarıcı hitap, kıyamete dek geçerlidir.

Efendimiz (S.A.V)’in şahsiyetinde her ne kadar vuku bulmuşsa da ona inanan ve inanmayan tüm insanlık cibilliyetine yönelik ilahi bir uyarıdır da.

Hırsızı kollama, vurguncuyu koruma, sahtekârı oy hatırı için koruma…

Siyaset kendi bünyesini temiz tutması gerekir.

Ne yazık ki, Siyasi partilerin bünyesinde, hele ki iktidar partisinin bünyesindeki uygulamalar  ve devletin birçok önemli kurum ve kuruluşlarının içerisinde dönen rüşvet çarkının varlığı  tartışılmazdır...

İşte bu minvalde, Antidemokratik uygulamalar vuku buluyorsa…

Vatandaşlara “bugün git, yarın gel” deniliyorsa…

Özellikle Valiliklerde, özellikle yürütmede, hatta yargıda da aynı durum mevcut buluyorsa…

Vay ülkemin ve milletimin haline...

Bu vaziyette, düşünün vatandaşın yaşadığı mağdurları...

Zorba, yol kesen, vurguncu bir kesim vatandaşı rahatsız ediyor...

Huzursuzluk yapıyor...

Vatandaş mecbur devleti aramak zorunda kalıyor.

Devlet, o zorbayı, o teröristi, o edepsizleri bütün delillerin sübutuyla beraber, “derdest” etmiyorsa...

Ki, aylarca savcılıklarda o dosyalar hasıraltı ediliyorsa, ne müspet ne menfi herhangi bir karar verilmiyorsa…

Sahi vatandaş ne yapacak?..

Git derdini Marco paşaya anlat misali...

Keza daha bunlar küçük örnekler.

Hele hele bazı mahkeme kararları…

Hele hele rastgele dayanaksız, uydurma polis tutanakları...

Ve o tutanaklar paralelinde hazırlanan nice boş iddianameler.

Mağduriyette, mağduriyet...

Peki, bu ülke nereye gidecek?

Bu soruya cevap bulunamıyor.

Dedik ya;

Atmasyon, dayanaksız, kupkuru iftiradan ibaret olarak hazırlanan tutanaklar, illa ki tutanaklara meşruiyet kazandırmak için adaletin bazı mekânizmaları ne yazık ki ona alet oluyorlar.

Ve “Türkiye Cumhuriyeti hukuk devletidir, demokrasiyle yönetiliyor, cumhuriyetin fazileti ve demokrasinin varlığı” gibi sloganlar atılıyor...

Bu sloganlarla, vatandaşlar ikna edilmeye çalışılıyor.

“Altta kalanın boynu kopsun” misaliyle yola çıkarsak…

Daha çok şeyler var.

Geçenlerde bir olay izledim.

Genç bir insan, 70-80 yaşındaki bir adamla binanın üst katlarında tartışıyor ve o yaşlı adamı kendi eliyle 12. Kattan aşağı atıyor ve öldürüyor.

Ve o genç mahkemeye gidiyor, serbest bırakılıyor.

“Allahû Ekber” demekten başka bir şey bulamıyoruz.

O yaşlı o gence karşı ne suç işlemişti ki kendisini öldüren adamı savcılık serbest bırakıyor.

İç Anadolu’da bir ilde.

Yani bunları dizi olarak sıralarsak, her şey tüm çıplaklığıyla orta yerdedir.

Ama Cumhurbaşkanımız sağolsun hep dua ediyoruz kendisine.

Bir ümit, bir beklenti var kendisinden..

Lakin, bir türlü beklentiler gerçekleşmiyor.

Gerçekleşmeyince de adeta toplum büyük bir hayal kırıklığıyla beraber infiale geçiyor.

Yanlış infiallere sebebiyet veriliyor.

Tek kelimeyle bunu da söyleyeyim.

Siyaset, laf-ı güzaftan ibaret değildir.

Siyaset demek, milli iradenin istikametli olup sağlam bir zemin üzerine tahakkuk edilmesi demektir.

Yani milli iradeye gölge düşürmeme gayreti içinde olunmalıdır.

En derin saygı ve sevgilerimle.