ASLINDA GERÇEK DEPREM NEDİR?

Evet sevgili okurlar..!

“Deprem = Şiddetli Yer Sarsıntıları” başlıklı üç günlük yazı serimizde bugün bir kavram değişikliğine gidiyoruz...

Şöyle ki; “Aslında Gerçek Deprem Nedir?” başlığı altında, hasbi halimizi sürdürmek istiyorum...

Bilindiği üzere bir haftadan beri Elazığ ve Malatya’da yaşanan  6,8 şiddetindeki depremin yarattığı sarsıntıyla kalkıp-oturuyoruz...

Ülkemizin, hatta dünyanın gündemini meşgul ettiği gibi, dikkatleri bu bölgeye çevirmiştir...

41 insanımızı kaybettik.. 1607 kişi de yaralandı.. Yüzlerce ev yıkıldı..

Ülke ve millet olarak; “acı içerisinde” bulunuyoruz..

Yer sarsıntıları başta olmak üzere; doğal felaketler yerküremizin yaşam gerçekleridir...

Ama velakin, önemli olan bu “felaketlerle” yüz yüze geldiğimizde, kendi kendimizi sorgulayabilmemizdir..

Böylesi felaketlerin, “bir musibet, bin nasihatten evladır” sözüyle, görülmeli!...

Çünkü, bizim müptezelimiz olan kötülükler içimizde çoğalınca, buna bir ceza-i müeyyide olarak böylesi maddi depremlerle sarsılıyoruz.

Onun için, yer sarsıntısını şuraya buraya havale etmeye gerek yok.

Kesinlikle işlemiş olduğu günahlardan dolayı, hem kendilerine hem başka insanlara karşı yapmış olduğu zulümlerden dolayı Allah’ın gayretine dokunulduğundan, görülen lüzum üzerine yer küresi harekete geçerek, sarsıntılar oluşur....

Sonuç itibariyle o sarsıntı, kısa bir süre sonra sona erer.

Olan olur, ölümler, yaralanmalar, mal mülkün telef olması, zararlar ve ziyanlar her neyse tüm bunlar “birer ağır” fatura olarak, insanlara kesilir...

Tabi ki, oluşan yaralar yine insanların birbirine dayanışmasıyla sarılır... Devletin ve hükümetlerin vatandaşlarına şefkat ve merhamet elini uzatmasıyla, acılar kısmi olarak giderilir.

Yıkılan binalar yeniden inşa edilir.. Ama giden geri gelmez!...

Ve sonra; “o yer sarsıntısı” yavaş yavaş unutulur...

Nitekim geçmişe yönelik belirli zamanlar içerisinde meydana gelen depremler silsilesi çoktur.

Ama hepsi  “mazide” kalıp, unutulmuş...

İşte bizim temennimiz, kalbimizden ve ağzımızdan çıkan dualar, Allah bu tür belaların tekrarını yaşatmasın sözüdür...

Ki başka bir şey de elimizden gelmez.

Ama velakin bize göre hatta tüm kamuoyu nezdinde bilinen gerçek şudur ki; en büyük deprem toplumların, ülkelerin, hatta ülkesini yöneten iktidarların içine sızdırılmış hıyanet ve ihanet şebekelerinin  yarattıkları tahribatlardır?

Ahlaki sarsıntılar...

Dinsizliği, imansızlığı aşılayan unsurların var edilmesidir...

Nitekim, tarih boyu yıkılan, esamisi bugün okunmayan devletlerin temeline baktığınızda; işte böylesi “ihanetliklerin” var olduğunu görürsünüz...

Ülkenin ve milletin, inancına, kültürüne, yaşamına, değerlerine “sinsice” nüfuz eden ve birer “manevi tahrip” kalıbı mayın gibi; fırsat buldukça patlatıyorlar...

Öylesine patlatıyorlar ki, yerin dibinden çıkan zelzele sarsıntılarından daha tehlikeli “yıkımlara, acılara” neden olmaktadır...

Çünkü bu sarsıntının ömrü uzun oluyor.

Yaşamına son verilmiyor?..

Her ne kadar, “o mayın kalıplarının” nereye yerleştiğini millet biliyorsa da, ne yazık ki yönetimler ve mevcut nizam; “koruyup-kollayıcı” olarak, sahipleniyor...

Yani millete rağmen, kötülükleri kollanıyor.

Sevgili okurlar...

Gerek toplumu böldürme sarsıntıları, gerek toplumu ahlaksızlaştırma sarsıntıları, gerek cehalet sarsıntıları ve gerekse de hamakat sarsıntıları toplumları, ülkeleri ve devletleri temelinden yıkıyor...

Ne hazindir ki, hiç kimse de “hakikati” kabul etmiyor, bilakis “üç maymunu” oynuyor?

Hal böyle olunca da, böylesi kanserojik bakteri üreten unsurlar, toplumun tüm değerlerini alt üst ediyor...

Halsiz düşen bir vücut gibi!...

Bir bakıyorsun ki “yatağa düşmüş...”  Yani ülke ve millet hasta; ölümcül virüsü kapmıştır!...

İşte Alem-i İslamın bugünkü hali pür melali bunu bize göstermiyor mu?

Öyle değil midir dostlar!...

Buyrun size bir örnek.. Suudi Arabistan..

İslam dünyasının güvenip bel bağladığı Suudi Arabistan’daki kutsal değerleri yönetimi altına alan hain ve cahil bir yönetimin yaptıklarına bakın...

İslam dünyasının başına bela olduğu her gün biraz daha kendini göstermektedir.

İki  gün önce sosyal medyada yayınlanan habere vakıf oldunuz...

Suudi Arabistan Hükümeti tarafından Kur’an-ı Kerim’in bazı ayetleri ‘tahrif edilmiş..”

300 ayetten söz ediliyor...

İşte “tahrifatın” yarattığı sarsıntı, yalnız küresel bir sarsıntı değildir...

Kainatı sarsan ve hiçte dinmeyen bir sarsıntı...

İslam’ın kalesinde, İslam içten yıkılıyor...

Denir ya; gel de ayıkla pirincin taşını...

Hele ki şu ABD lideri Donald Trump...

Bakarmısınız, çıkmış bütün dünyaya meydan okuyor...

 “Kudüs İsrail’in başkenti olacaktır..  Mescid-ül Aksa diye bir şey olmayacaktır...”

Bunu diyor...

Bize göre, “Mescid” kelimesini Suudi Arabistan’ın Kur’an’da tahrif etmesinin, Trump’ın bu çıkışının uzantısıdır..

Bunu da burada virgülleyerek bırakalım sevgili okurlar!

Kendi ülkemize gelelim.

Yav Allah aşkına iki yüz yıldan beri saman altında yürüyen su gibi gizliden gizliye hareket içerisinde koskocaman bir devlet, batılaşma adı altında devlet-i aliye Osmaniyeyi kökünden sarsıp yıktı...

Nihayet 1924’teki Hilafet-i İslam’ın ilgası ve ondan sonra İslam dışı bir milli eğitim sistemi...

Bir de, Kur’an’la, Ezanla oynama hali...

Vay bu laiklikmiş, vay bu Kemalizm’miş, vay bu Atatürkçülükmüş, bu değişik gizli planlarla, üstü kapalı aldatmacalarla bu memleketi nerden nereye getirdiler....

Sonuç itibariyle tüm bu gizli toplumsal depremler mana itibariyle toplumun varlığını her gün birer tahrip kalıbı gibi sarstıkça sarsıyor.

Peki bunlarla yer sarsıntıları arasındaki fark nedir.

Bize göre bu daha tehlikeli, hem de çok tehlikeli..

Zira toplum yekvücut olarak kendinden geçiyor, tarihten siliniyor, emperyalist küfür dünyasının hegemonyası altında zillet ve meskenete maruz kalıyor.

Ekonomisi elinden gidiyor, ahlaki çöküntüler meydana geliyor, toplumsal çürümüşlük her gün biraz daha artıyor...

Böylece ülkemiz Allah korusun ne malum ki yarın ikinci bir Suriye haline gelmesin veya Irak haline gelmesin veya Libya haline gelmesin.

İşte bu sarsıntıları görmek lazım dostlar.

Bu kirli ve en tehlikeli sarsıntıları görmek lazım ve çare aramak lazım.

Milletçe teyakkuz halinde olmamız lazım.

El ele verip Kur’an’ın hükümleri gölgesinde hayatımızı biçimlendirmemiz lazım.

En derin sevgi saygılarımla...