AYASOFYA’NIN AÇILIŞI, JAKOBEN DAYATMACI SAHTEKÂRLARIN FELAKETİ MİDİR? (III)

Evet, sevgili okurlar...

Siyonist “teşkilatlar” yine iş başında...

Malum, son günlerdeki hadiseler “onların” nam-ı hesabına faaliyet gösteriyor..

Tıpkı “Gezi Parkı” olayları gibi..

Tıpkı “17-25 Aralık operasyonu” gibi...

 Tıpkı “7 Şubat’taki MİT’e dair”  sinsilik gibi!..

Ve nihayetinde; 15 Temmuz 2016’daki “kirli, kanlı darbe” girişimi gibi!..

Bugünlerde yeniden, Türkiye’ye ve milletçe meşruiyet verilmiş sivil siyasi yönetime “operasyon” çekmek istiyorlar...

18 yıllık iktidarı, halkın yüzde 52 oyunu almış, milli iradenin temsilcisi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı “içlerine sindiremeyen”, şer güçler ve onların uşak ile içteki piyonları “yekvücut” şekilde, saldırı koduna geçmişler...

Darbe havası estiriyorlar..

Ama nafile...

Çünkü bu halk uyanık ve her daim “yüzlerine Osmanlı şamarını” dün olduğu gibi bugün de indirmeye hazırdır...

Tetiktedir...

Ki yukarıda sıraladım enva-i girişimlerde bulundular, her zaman halkın yıkılmaz duvarına tosladılar..

Milletin tükürüklerinden kendilerini kurtaramadılar.

Bunların tarihi kirli..

Bunların anlayışı kirli..

Çünkü bunlar, devşirme ve kendi benliklerine sahip değiller!?..

***

Tarih sayfalarına “pür dikkat” bakıp irdeleyelim..

Tabi gerçek tarih!...

Batının ve batılın nam-ı hesabına yazılan tarih değil...

Hatırlarsak...

Beceriksiz devşirme Selanik dönmeleri tarafından İttihat Terakki Partisi kuruldu..

Ve bu parti aracılığıyla Sultan Abdülhamit alaşağı edildi...

O gün, enva-i hile, iftiralar silsilesi sergilendi..

“Çamur at, izi kalsın” misali...

Herkes aldatıldı...

Nihayetinde hedeflerine ulaştılar.

33 yıl boyunca devleti yöneten Ulu Hakan Sultan Abdülhamit’e “Kızıl Sultan” diye isim taktılar...

Çünkü İttihat Terakkinin ordusunun bünyesinde nice mason dönmelerin varlığı söz konusuydu.

1914’te cihanşümul bir devlet, “hiç yoktan” I. Dünya Savaşına sokuldu...

Senaryoların baş üstadı, baş direktifçisi, baş organizatörü, Moiz Kohen isimli bir Selanik Yahudi’siydi.

Değişik dillerde, bir çok kitaplar yazdı..

Türkçük maskesiyle kendini idame etti...

Yani, Türkçülükle yola çıktı ve projeyi bu rotada gerçekleştirdi.

Malum, Munis Tekinalp esasen Moiz Kohen’in bizzat kendisidir...

Tüm bunlar varken, her ne kadar geçici olarak da olsa, Osmanlı yıkıldı.

İngilizler ellerini kollarını sallayarak gelip, İstanbul’u işgal ettiler.

Sevr ve Mondros antlaşması ile geldiler..

Ne var ki, 1923’te Lozan hezimetini “Zafer” olarak bize yutturdular..

Sonrası, Cumhuriyet kuruldu..

Bir yıl sonra da CHP’nin altı oklu amblemi meşrulaştırıldı..

Ki 1950’lere kadar yani çeyrek asır boyunca devletle millet arasında kan revan kavgalar oldu.

Ulema kesimi hedef alındı, kimi sürgüne gönderildi, kimi darağacına çekildi, kimi cezaevlerine atıldı...

Irkçılık türedi..

Terör odaklarının ardı arkası kesilmedi.

Keza 10 yılda bir darbeler yapıldı.

***

Şükürler olsun ki, bugün Erdoğan’ın Türkiye’si var..

Sorunlar ve yanlışlar olsa bile..

Ülke ve millet içerisinde, huzur var, istikrar var, güven var..

İşte 18 yıllık, gelişen ve büyüyen, hizmeti şiar edinen hükümetin başarılı gidişatını..

Milli iradenin “vesayetten” kurtulup, sivilleşen bir yönetimi, “içlerine sindiremeyen” Siyonistlerin ülkemizdeki uşak ve piyonları, iç karışıklık yaratma gayreti içerisinde, diş biliyorlar...

Bakınız, eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ...

Sözcü Gazetesi..

Cumhuriyet Gazetesi..

Birgün Gazetesi..

Yazar Can Ataklı...

CHP’li eski Kültür Bakanı Fikri Sağlar..

Zincirin birer halkaları gibi; hezeyanlar içerisindeler...

 “Milletin fikrini, düşüncelerini allak bullak eder” gibi düşünceler ortaya koyuyorlar...

Ama heyhat!

Hiçbir şey yapamazlar.

Millet dimdik ayaktadır çünkü.

Cumhurbaşkanını da yalnız bırakmaz.

Tıpkı 15 Temmuz hadisesi gibi.

Aslında bu kirli söylemlerin faillerinin geçmişini sayfalarla yazsak, tarihe not düşürürsek, büyük değer alır...

Çünkü ibretlik olsun diye bunların biyografilerini A’dan Z’ye kadar okumak lazım..

Pek tabi ki, yazmak lazım…

Evet.

İlker Başbuğ kimdir?

İşte İlker Başbuğ, Genelkurmay Başkanlığı gibi kutsal bir görevi omzuna almak için layık olmadığı halde, Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde “Komuta kademesi” adı altında bir rütbe silsilesini almış biridir...

Genelkurmay Başkanı olabilmek için bir gelenektir, illaki Kara Kuvvetleri Komutanı olarak görev yapması gerekir...

Kara Kuvvetleri Komutanı iken tabiatıyla sıra kendisinde.

Genelkurmay Başkanı olması gerekir.

Bunu da kaçırmamak için İsrail’den icazet alması gerekiyordu.

Yoksa rastgele herkesi Genelkurmay Başkanı yapmıyorlardı o dönemde!.

İllaki İsrail icazeti olursa belki belki…

* * *

Bakınız, ne oyunlar oynanıyor...

Bu zat-ı namuhterem İsrail’e gidiyor.

Orada ağlama duvarı önünde Hahamlarla beraber ayin yapıyor.

Şapkalı bir şekilde, tabi resmi üniforma yok.

Orada ayinini yapıyor.

İnabet veriliyor ve Türkiye’ye geliyor.

Sonra, Genelkurmay Başkanlığı gibi kutsal bir vazife üstleniyor.

Ama niyet bozuk…

Peki, sormazlar mı?

Sen İsrail’e niye gittin?

Gittin de ne yaptın?

Genelkurmay Başkanı oldun ama adam olamadın.

Çünkü senin zikrin de fikrin de illaki darbecilik ve belki bir yerlere gelme hevesi.

Yani Genelkurmay Başkanı olduktan sonra bir de Cumhurbaşkanı olma hayaliyle yaşama halin vardı.

Olmadı..

Gerçi senin kabiliyetin onu kaldıramaz ama her şeyi zorladığın gibi onu da zorlayabilirsin ve hala o heves peşindesin.

Dünkü her yazılı medyanın birinci sayfasında İlker Başbuğ’un fotoğrafı vardı.

Biz de ayrı bir fotoğrafını veriyoruz.

2008’de ağlama duvarı önündeki görüntü..

Buyurun arşivlerimizden çıkarıp sizinle ve kamuoyuyla paylaşıyoruz.

* * *

Sevgili okurlar.

Yeni Şafak Gazetesinin birinci sayfasında şöyle bir haber ve resim var.

Darbe teşebbüsü yaparken yerin dibine gömmüşler ve suç aleti olarak ortaya çıkınca kendisini savunmaya geçiyor ve diyor ki;

“Bu bir borudur, bundan ne çıkar.”

İşte dünkü Yeni Şafak Gazetesinde yer alan haber şöyle;

“Başbuğ’dan 27 Mayıs’lı tehdit”

“Başbuğ 29 Nisan 2009’daki basın toplantısında Lav silahı göstererek bunlar boru, boş lav demesi tartışmalara ve eleştirilere yol açmıştı.”

Gazete devamla diyor ki;

“Gerçekten Boruymuş”

Nasıl ki ağlama duvarı önünde şapkalı bir tiple Siyon duvarı huzurunda ayakta duruyor ve ayin yapıyor, bu fotoğraf da o fotoğraftan uzak değildir.

Haber şöyle devam ediyor;

“Darbe imasında bulunanlar arasına eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ da katıldı.

Başbuğ; “Menderes erken seçim yapsaydı, 27 Mayıs olmazdı” ifadelerini kullanarak bugüne göndermede bulundu.

Gazeteci Can Ataklı da muhalefetin başarısızlığını anlatırken, “Darbe ihtimalini en az görenlerdenim, bugünün koşullarında darbe yapabilecek kabiliyet yok” dedi.

En derin saygı ve sevgilerimle.