AYASOFYA İMAMI MUHTEREM BOYNUKALIN VE HARP OKULLARINDAKİ YÖNETMELİK DEĞİŞİKLİĞİ!?

Evet, sevgili okurlar.

Bilindiği üzre, 3 günden bu yana Diyanet İşleri Başkanı muhterem Prof. Dr. Ali Erbaş Beyefendi Batman’daydı..

Ve dün de Batman’dan Diyarbakır’a geldi.

Nerdeyse iki yıla yakın “evlat hasretiyle” yaşayan anneleri, eşiyle birlikte ziyaret etti...

Onları dinledi..

Akabinde, sorunlarıyla ilgili güzel ve teselli verici bir konuşma yaptı.

Elbette ki Diyanet İşleri Başkanı Sayın Erbaş, bize göre her şeyden evvel gelen giden Diyanet İşleri Başkanlarıyla bir benzerlik içerisinde değil..

Farklı...

Onlar gibi hareket etmiyor.

Yani global mevcut sistemin boyunduruğu altında kalmıyor ve kalmak da istemiyor.

Dosdoğru bir bilim adamı..

Bir din adamı olması hasebiyle de Kur’an ve İslam’ın gerektirdiği gerçeklerin ışığında yürüyerek, meseleleri dile getiriyor.

İslam hükümlerine karşı sistemin madrabaz sosyal medyasına da boyun eğmiyor.

Bu nedenle kendisini candan tebrik ediyor ve kutluyorum.

***

 

Gelirsek bugünkü sohbetimizin konusuna..

İki konuyu başlığa taşıdık...

Birincisi, Ayasofya İmamı muhterem  Prof. Dr. Mehmet Boynukalın..

İkincisi, Harp Okullarındaki yönetmelik değişikliği..

İki mevzuya geniş pencereden baktığımızda ağızdan çıkan ilk sözcük, Türkiye nereden nereye geldi?...

Şöyle ki...

Daha bir kaç yıl öncesine kadar..

Yüzde 99’u Müslüman olan bir Türkiye, 7’den 70’e her gün dev adımlarla yüce İslam dininden uzaklaştırılmak isteniliyordu?..

Genciyle, yaşlısıyla, mütevazı ailelerden tutun da sosyetik ailelere kadar, tümüyle olmasa bile nerdeyse yüzde 70’ini aşacak şekilde, oldukça İslam’ın hakikatlerinden uzaklaşma tehlikesiyle karşı karşıyaydı..

Çünkü mevcut, kokuşmuş, altı oklu CHP’nin Kemalist geçinen laikçi anlayışı, yıllardan beri egemenliği altında yönetilen baskıcı bir rejim bunu dikte ediyordu.

Sistem, antidemokratik bir anlayışla işliyordu?

Ne yazık ki hep İslam dinini hedef almıştır..

Dini, inancı ve muhafazakâr halkı “ötekileştiren” bir fikriyatla, “vesayet” ortaya konuluyordu...

İslam hukuku yok edilmeye çalışılıyordu..

Ahkâm-ı Kur’aniye denilen zaruret-i diniye olan ana hükümler aşağılanıyordu...

Ki halen aynı anlayış diri...

Sosyal medyadaki vahşi saldırılar...

Beri yandan bazı görsel yayın kuruluşlarında gece yarılarına kadar sergilenen fütursuzca zihniyet...

Bazı ukalaların açık oturumlarda, özellikle Ahmet Hakan ile Başak Şengül’ün programlarında, “korkunç ve vahimlik” arz edici; söylem ve eylemleri görüyoruz...

Yazıya başlık olarak taşıdığım iki mevzuyu “ağızlarında” sakız ederek, vesayeti körükleme gayretiyle, İslam’ı hedef alıyorlar...

“Faizle” ilgili paylaşım yapan Ayasofya Camisinin İmamı Prof. Dr. Sayın Mehmet Boynukalın’ı hedef alıp salya akıtıyorlar...

Hele hele iki gün önce Türk Silahlı Kuvvetlerinin Harp Okullarındaki son yapılan yönetmelik değişikliğine ilişkin sergiledikleri tavır, tam bir “Bizans ve Emperyalist” anlayışı ortaya koymaktadırlar...

Akla ziyan şekilde atıp tutuyorlar, ezberden, dayanaksız, tarihten, kültürden, bilimsel gerçeklerden tamamıyla uzak, “batıl” bir anlayışın hurafeleri olarak konuşup duruyorlar...

Dinlerken ve izlerken, insanın tüyleri diken diken oluyor...

İnsanın beyin ve akıl sarsıntısı geçirmesine neden oluyorlar.

Bunlar hangi ülkede yaşıyorlar diye?

İslam’la, dinle “zerre-i miskal” alakaları olmayan yaratıklar...

Böylesine şuursuz insanların “fikir ve düşünce hürriyeti” adı altında yalandan, uydurmadan atıp tutmaları insanı gerçekten derinden derine düşündürüyor.

Ve şöyle diyoruz.

Yahu Allah aşkına!

Ne oldu da bu yüce İslam dini, inanan bir ümmetin varlığı içinde böylesine piyon durumundaki olan mukallit, masonik, bilimden, kültürden yoksun insanlar söz sahibi olabiliyor.

* * *

Bakınız, sevgili dostlar.

Birileri çıkıyor, Ayasofya imamı muhterem Boynukalını hedef alarak yaptığı açıklamalarına karşı adeta topa tutarcasına hücum ediyor.

Tabi, muhalefetin, sol cenahın, ulusalcıların yaptıklarına, atıp tutmalarına karşı bir diyeceğimiz yok.

Zaten İslam’a karşı tutumları belli.

Peki ya şuurlu, imanlı, muhafazakâr, Müslüman bir milletin oylarıyla hasbelkader AK Partiden seçilmiş kimliksiz ukalaların atıp tutmalarına ne diyorsunuz?

İnanın, bu hal bize 1950 ile 1960’lı yıllar arasındaki Demokrat Partinin başındaki inançlı bir Başbakan olan Menderes’i ve partisini hatırlatıyor.

Menderes ilk göreve geldiği zaman altı oklu laikçi ve Kemalist geçinen CHP’nin dayatmalarıyla Türkçe’ ye çevrilen Ezan-ı Muhammedi’yi orijinal metnine çevirdi...

Kur’an kurslarını serbest bıraktı...

Ama sonrasında, çok ağır bir fatura ödetildi kendisine ve iktidarına!.

Neden mi?

Zira Demokrat Parti’de Demokrat Partili olmayan masonik kafalar parti içinde çoğunluk elde etmişti.

Hatta İsmet İnönü’nün Menderes hakkındaki atıp tuttuğu yalan ve iftiralar karşısında “gâh bu yana, gâh o yana” misali Menderes’i savunamayan Demokrat Parti grubu nihayetinde Menderes’i bu tutum karşısında darağacına götürdüler.

27 Mayıs darbesine Türkiye’yi sürüklediler.

* * *

Şimdi gelelim bugüne.

19 yıldan beri AK Partinin ve devletin başında bulunan dindar, inançlı, muhafazakâr, hem de milletin tüm inançlarına bağlılığını daima ifade eden bir zat-ı muhterem var..

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan..

AK Parti iktidarda...

Ama gel gör ki bir milat olarak görülen müzeden camiye çevrilen Ayasofya’nın, Başimamı Sayın Boynukalın’ın izahatlarına karşı muhalefetin saflarına geçercesine edepsizce, ukalalık yaparak hücum edenlerin AK Parti içerisinde yer alan kişiler olması..

Ve bunların konuşmalarıyla Boynukalın’a saldırmaları, gerçekten insanı oldukça düşündürüyor ve üzüyor.

Zira yüce İslam dininin yüzde 90’ı Kur’an’ın hükümlerini ifade ederken, yani olmazsa olmazı olan zarurat-ı diniyeyi temsil ederken, yüzde 10’u füruat kısmına giriyor.

Namazdır, niyazdır, duadır vs. vs.

Sadece İslamiyet’i yüzde 90 olan zarurat-ı diniyeden uzaklaştırıp füruatla yetinme cehaletine anlam vermek zor!.

Gerek Diyanet İşleri Başkanı olsun, gerekse Ayasofya Camisinin imamı olsun, yüce İslam’ın ana hükümlerini, Kur’an’ın temel prensiplerinin ışığında, insanlara gerçekleri iletmek, tebliğ etmek, asli görevidir?

Din adamının görevi, dini öğretmek, anlatmak, bilgilendirmektir..

Siyaset dâhil olmak üzere devletin bünyesindeki işlenen gayrimeşru, antidemokratik yapılara itiraz etmeleri, dile getirmeleri, elbette ki din adamlarının temel görevlerinden olmalıdır.

Din adamı hutbede, vaaz kürsülerinde mevcut sistemin oluşturduğu baskıcı ve yanlış siyaseti dile getirip milletin beynine enjekte etmesi bize göre ve çıktığı minberin misyonunu yerine getirmesi olmazsa olmazdır...

Din adamlarının hutbe okurken, vaaz verirken, sadece namazdan, oruçtan, hacdan bahsetmesi beklenilemez!...

İslam’ın yasaklamış olduğu kadının mevcut giyim kuşamı hakkındaki konuları, faiz mevzularını, içkiyi, kumarı, kötü alışkanlıkları, CHP’nin laikçi anlayışını vs. vs. dile getirip milleti aydınlatması din adamının temel görevlerindendir.

Yalnız basının değil.

Yalnız ukala birtakım fikir erbaplarının da değil.

Veyahut TBMM’de milletvekili dokunulmazlığına bürünerek ahkâm kesenlerin değil.

Böyle olunca kamu vicdanı sızlıyor, üzülüyor ve bu tür yanlışlıklara karşı elem duyuyor.

Türk Silahlı Kuvvetlerinin bünyesinde Harp Okullarıyla ilgili eski yönetmeliğin değiştirilmesiyle alakalı Milli Savunma Bakanı Sayın Hulusi Akar’ın basın mensuplarının soru yağmuruna tutulması ve “irtica” kelimesinin yönetmelikte çıkarılmasına karşı tutum sergilenmesi, bize göre apayrı bir garabettir.

Kirli niyettir ve toplumu yanlış badirelere sürüklemek demektir.

Bu konuyu detaylıca sizinle paylaşmak üzere yarınki sohbetimize bırakıyoruz.

En derin saygı ve sevgilerimle.