Görüş Bildir

BASMAKALIP MÜSLÜMANLIK, MÜSLÜMANLIK DEĞİLDİR!?

Evet, sevgili okurlar...

Mübarek Ramazan-ı Şerif ayının içerisindeyiz.

Geçen gün yazdığım yazıda da ifade etmeye çalıştığım gibi, ister gündüz tutulan oruç olsun, ister gece kılınan nafile namazları olsun, ister Cuma namazı olsun ve isterseniz, vakit namazları olsun…

Hâsılı kelam.

Tüm ibadetlerin, ruhaniyetini muhafaza etmek için mutlaka ihlasla, derin düşünmeyle, tefekkürle, ibadetleri yerine getirmek gerekir..

Zira Kur’an-ı Kerim’in 1. suresinin başındaki; “Bismillahirrahmanirrahim” ifadesi tümüyle, bir hayattır..

Ki, Kur’an-ı Kerim’in manasının fihristesidir.

Ve bünyesine taşımıştır…

Ama ne yazık ki Müslümanlar ihlastan uzak kalınca, o “Bismillahirrahmanirrahim” sadece lafızda kalmaktadır...

Ne hazin ki, onun ne kadar yüce mana taşıdığını idrak edebilme kabiliyetinde de değiliz.

Gaflet ve delalet her şeyi alıp götürmektedir.

***

Allah’ın adıyla derken, zat-ı zülcelalin adını anmadan, zikretmeden, insanın yapabileceği hiçbir şey yoktur.

Böbürlenerek, kibirlenerek, karunlaşma gibi büyüklenme gafleti içerisine girmek, elbette ki Allah’ın adının orada zikredilmesi beklenilemez..

Ki zikretmezler de...

Hele ki uluhiyet apayrı bir meziyettir…

Kainat içerisinde "kudret" demektir.

O kudret olmayınca, insan rasgele bir yaratıktan öteye bir şey ifade etmez!!…

Kişisel ve fiziksel olarak insan görüntüsü veriyorsa da ruhen ve karakteristik olarak, ya maymunlaşma, ya canavarlaşma veya da domuzlaşma gibi bir halet-i ruhiyet vücut bulur…

Ve o karakter insanın hücrelerine yerleşir…

Zira besmelesiz, Allah’sız, Rahman ve Rahimsiz yaşamanın sonucu da; "caniliktir.."

***

Hiç kuşkusuz ki, “Elhamdulillahi rabbil alemin” demekte ayrı bir vazifedir..

Ki, bu ifadeyle, "Alemlerin rabbine şükürler olsun" diyoruz.

Bunu ruhen söyleyince gerçek manada müslüman olunur?

Pek tabi ki, mükemmel bir insan da olunur.

Ama o manadan arındırılmış bir anlayış, basmakalıp dik bir şekilcilik olur, başıboşluk meydana gelir…

Basmakalıp bir Müslümanlık anlayışı söz konusu olur.

Onun için yazımıza, "Basmakalıp Müslümanlık, Müslümanlık değildir" dedik..!

***

Şu siyaset dünyasındaki rant ihtirası, koltuk ihtirası, makam, mevki ve gelecek ihtirası maalesef insanları adeta insafsızlaştırmaktadır…

Vicdansız kılmaktadır?

Kişi kendine ne kadar "Müslümanım" dese de, hiçbir şey ifade etmez.

Çünkü, Müslümanlık, basmakalıplıktan ibaret değildir.

Müslümanlık, duadır.

Ubudiyettir.

Kulluktur.

Yüce yaratıcının karşısında eriyip kalmaktır… Hem de düşünceyle ve ibadetle.

***

İşte bu duygu ve yaşam ilkeleri olmayınca ne yazık ki devreye rant ve çıkar düşkünlüğü girmektedir..

Müstekbirlik (büyüklenme) girer…

Firavunlaşma veya Karunlaşma devreye girer…

Haramla karnını doyurup, yaşamına devam eder.

Allah korusun…

“Kunu kiredeten ev henazire.”

Allahû Teâlâ eski dönemlerdeki İsrailoğullarına buyurduğu gibi “ya maymunlaşın, ya domuzlaşın” manasını taşıyan bu ayetin gerçek manasına “masadake” olur, yani onun mealine girer.

Hal böyle olunca şekli bir fiziki insan hali oluşur ki bu da insan olabilme hali için yeterli olmaz.

Tam tersine insanı çukura yuvarlatır.

İşte "Basmakalıp Müslümanlık, Müslümanlık değildir" ifadesi paralelinde basmakalıp siyaset de siyaset değildir diyoruz!.

Olsa olsa; ihtirastır, canavarlaşmadır….

Koltuktur düşkünlüğüdür...

İhtiraslı, rantiyeci bir beklentinin zafiyetiyle, yıkıcı olur!..

Yani maddi menfaatperesliktir!…

* * *

Nitekim Üstad Bediüzzaman Hazretleri “Hakikat Çekirdekleri” isimli kitabında, ders-i ibretle şu tanımı getirmektedir…

“Menfaat üzerine bina edilmiş siyaset, siyaset değildir...

Canavarlaşmadır.

Önce parçalar, yer bitirir, sonra döner diş ve tırnaklarının da kirasını ister…”

Allah korusun sevgili dostlar…

***

Netice itibariyle siyasetin karekteri, Müslümanların hal-i vaziyeti böyle olunca da,"İslamiyet ve Müslümanlar ne derecede ilerleyebilir ki.

Ne kadar, küfür dünyasına karşı mücadele ve cihad gerçeğini taşıyabilir ki?

Maalesef, bir arpaboyu kadar yol alamaz?!!!…

Baksanıza, Milli İradenin temsiliyetini alan Milletvekilleri, Meclis çatısı altında ne yapıyor?

İşte dün Mecliste yaşananlar...

CHP'linin biri çıkıyor, nara atıyor, ulu orta yerde, kameraların huzurunda, meclis kürsüsünde, söylenip duruyor..

Sonra da; "ar damarı" çatlamış bir ruhla "bir bardak su içiyor..!"

Ne İslam'i bir saygı..

Ne insanı bir kültür var…

Hele bir de, onu uyaran AK Partiliye HDP'li vekilin söyledikleri.

Akla ziyan, bir küfür batağı!..

Çukur bir siyaset…

Ne diyor HDP'li Milletvekili...

Vay senmisin CHP'liye "Burası Müslüman bir Türkiye.. " diyen..

O da narasını basıyor... 

"Müslüman Türkiye değil, laik Türkiyedir.

Ben Müslüman değilim..!"

İşte, Türkiye'nin "siyaseti ve siyasi aktörlerin" hal-i pür melali!!!!…

Gelde, huzur bul..

Gelde istikrar sağla..

Gelde, birlikten, dirlikten, kardeşlikten ve "ümmet" olabilmeden söz et!!!..

Yazıklar olsun, demeken başka söylenecek bir söz bulamıyorum!!!…

* * *

Sevgili okurlar…

Yeni Akit Gazetesinin deneyimli kalemlerinden Sayın Abdurruhman Dilipak Hoca’nın dünkü “AH ŞU BİZİM MÜSLÜMANLAR” başlıklı yazısı, hayli çarpıcı..

Tüm bu anlattıklarımızı bir ölçüde kendisi de, deşifre etmektedir…

Okudunuz mu bilmem!.. Ama okumayan dostlar için, okumalarını tavsiye ediyorum.

Tabi yazıdan bir kaç parağrafı buradan aktarmadan geçmek istemiyorum!…

Önemli bir yazı..

“Ramazan, dünya hazlarından uzaklaşarak, nefsi terbiye etmenin adıdır aslında.

Dervişlerin “Çilehane”de nefsi terbiyesi ile övünürüz ama “yediğimiz halt”a bakar mısınız, keyif verici iftarlar, teravihler ve cuma namazları.

Bizim “Huşu”ya ne oldu?

Nasıl oldu da “Huşu”nun yerini “Keyf” aldı.

Nasıl böyle “Keyfi” davranır olduk.

Bizim “Hüzn”ümüze ne oldu.

Ne kadar “Neşe” dolduk.

Nefsimizi aşağılayacaktık, “kibrimiz”den yanımızdan geçilmez oldu ya hu!

“Para” ve “Makam” ne kadar değiştirdi bizi.

Elbiselerimiz inceldikçe, ilişkilerimiz kabalaşmaya başladı.

Güzel sesli hafızlarımız, iftar öncesi “kulaklarımızın pası”nı siliyor!

Peki, okunan ayetler, kulaktan öteye yol alıyor mu?

Manasını anlıyor muyuz, işlerimiz o manaya uygun mu?

Yoksa “kulak pası”nın silinmesi ile mi kalıyor.

Yani okunan Kur’an-ı Kerim’in değeri ve hayatımızdaki karşılığı, hafızın sesinin güzelliği ile mi sınırlı.

Materyalizmdeki o “meta” ile ilişkimizi bir gözden geçirmemiz gerek.

O “meta” ne?

“Para ile alınıp satılan, dünyevi anlamda kazanılan, harcanılan ve kaybedilen bütün değerler.”

Materyalizm ise bunun peşinden koşmaktır.

Biz ruhaniyetimizi kaybettik. Ruhaniyet nedir peki! İşin şekline, kalıbına takılıp kaldık.

Mesela zenginlerin duvarında çok güzel hatlar var, ama ne yazdığını ya da manasını bile bilmiyorlar.

Ya da hayatlarında karşılığı yok.

Mesela düğünlerinde, sünnet düğünlerinde, “görkemli” iftarlarında tanınmış hafızlar “çok güzel” Kur’an-ı Kerim okuyor ama dinleyen, anlayan kim.

Güzel camilerimiz, dinmeyen, gürül gürül, beş vakit okunan güzel sesli müezzinlerin ezan-ı Muhammedii Müslüman’ca bir hayat için yeterli mi? Camilerde cemaatin yaş ortalaması ya da sayısı ne.

Yıllara göre cemaat sayısı artıyor mu, azalıyor mu?

Bakın alınıp, satılan hiçbir şey, dinin olmazsa olmazı değildir.

Hatta bir şey özünü kaybetmişse, onu büyük katılımlarla, törensel olarak kutlamak da bir şey ifade etmez.”

En derin saygı ve sevgilerimle.

Hayırlı Cumalar.

 


Bu Makale 821 kere okunmuştur.