BATI’YI SARSACAK PARİS OLAYLARI!!!

Evet sevgili okurlar!

Günlerdir Fransa’nın başkenti olan Paris’in ortasında meydana gelen halk ayaklanması çok dikkat çekicidir…

Tabi ki, ibrete şayan bir diriliştir.

Artık zaman gösterdi ki Avrupa’nın göbeğinde kadim bir devletin, kadim bir kentinde, "Emperyalizim ve Siyonizm" kendi kendini yemeye başlayacak…

Halk haraketi bunu gösteriyor…

Öyle görünüyor ki tüm Avrupa’yı saracaktır ve sarsacaktır…

İnşallah da öyle olacak…

Bu dünya kefere-tül fecerelerin, yani emperyalist, hokkabaz, zorba, sömürücü haçlı bir anlayışın hegemonyası altında inim inim inledi.

İslam dünyası üzerindeki "sömürgeleri" yıllardan beri süre gelmektedir…

1. Dünya savaşından itibaren yeryüzünün hakimiyetini elinde tutan emperyalist haçlı ve Siyonist güçler, birbiriyle ittifak ederek İslam dünyasını tabiri caizse; boğdular…

Ortaya koydukları hileli oyunlar, tuzaklar İslam dünyasında "hep kan ve gözyaşına" neden oldu…

Ama bugün, artık ibre kendilerine dönmüştür..

Kendi tuzaklarında, kendi hileli oyunlarıyla "kendi kendilerini" yemeye başladılar…

Allah’tan ümit ediyoruz ki; İslam dünyasını yakan ve yıkan "ateş" onlara dönecektir….

Ki dönmüştür...

 

***

 

Çünkü sömürgeci batı emperyalizmi, İslam dünyasını yozlaştıran, dininden imanından uzaklaştırıp sıyırtan "batıl bir kültürü" hep enjekte etmeye çalıştı.

Kardeşi kardeşe kırdırdı…

Ki İslam ülkelerini tarumar etti…

Gerçek İslam anlayışını taşıyan aileler nerdeyse parmakla sayılacak kadar azınlığa düşürüldü…

Yani İslam dünyasının gençliğini "kendi benliğinden" çıkardı…

Ahlaki çöküntülerle birlikte, ekonomiksel sıkıntıdan tutun da, tüm sosyal içtimai hayat şartlarına kadar, hepsini alt üst eden bu yozlaştırıcı güç elbette ki Batı dünyası ve ABD oldu…

Ülkelerin işgalleri, yeraltı ve yer üstü zenginlikler için, yıllardan beri birbirleriyle düşmanlık sürdürürken, İslama karşı birden ittifak kurmaları elbette ki, hayra alamet değildir…

Nerdeyse 100 yıl içerisinde İslam dünyası diye bir şey bırakmadılar…

Hele hele hilafet-i İslamiyenin yılgasından sonra tam güç alan batı dünyası, İslam ülkelerini birbiriyle paylaştılar…

Şurası senin, burası benim diyerek…

Müslümanların evlatlarını, özellikle Hindistan yarımadası ve Ortadoğu Arap dünyasının çocuklarını götürüp üniversitelerinde okuttular ve kendi kültürleriyla onları yeştirdiler..

Onlara kendi fikirlerini enjekte ettiler…

Onlar artık birer bedevi Arap çöllerindeki, İslamsız vahşi yaratık haline geldiler..

Ve herbiri, oluşan devletçiklerin başına birer piyon lider olarak getirildi...

Tıpkı Suudi Arabistan'ın prensi gibi..

Keza Şam yönetimi gibi..

Mısır, Libya vs..

 

***

 

Sevgili okurlar…

Dünkü yazılı medyanın bünyesine taşıdığı haberlerden biri şöyle:

“Ege denizinde mültecilerin bulunduğu botları bıçaklayıp açık denize bırakan, üzerlerindeki giysileri alıp Türkiye’ye yarıçıplak gönderen Yunan güvenlik güçleri bu kez daha da ileri gitti…

Mültecilerin cep telefonlarını bile aldılar.

Edirne’de son beş günde 713 göçmen yakalandı.

Göçmenlerin bir kısmının Yunan polisi tarafından paraları ve cep telefonları alındıktan sonra Türkiye’ye doğru gitmeye zorlandılar…

Güvenlik güçleri sınırdaki Akçadam ile Adaserhanlı köyleri yakınlarında ise korkunç bir manzarayla karşılaştı..

 

CİNAYETTEN HİÇ FARKI YOK

Güvenlik güçleri farklı saatlerde üzerlerinde sadece iç çamaşırları olan üç erkek cesedi buldu..

Bu kişilerin Yunan polisi tarafından giysileri alınıp eksi 3 derece soğukta Meriç kıyısına bırakılıp Türkiye’ye gönderilen mülteciler olduğu belirlendi.

Afgan ve Suriyeli oldukları anlaşılmış.”

 

***

 

Bakınız, o mülteciler nerenin vatandaşı…?

Elbette ki Müslüman ülkelerin vatandaşları…

Ülkelerinden kaçıyorlar…

Peki Nereye kaçıyorlar?

Ne yazık ki, geleceklerini temin etmek için Avrupa’ya kaçmak zorunda kalıyorlar..

Ve ne acıdır ki, böylesi badirelerle karşı karşıya kalıyorlar.

Hal bu iken, İslam dünyası hala da, bağımsızlık ve istiklal hareketi deyip, kendi kendini avutuyor.

Bu itibarla diyoruz ki; küfrün devamı var, zulmün hayatta devamı yoktur, bu artık küfürleri geçmiş, zulme dönüşmüştür…

 

***

 

Sevgili okurlar..

Yaşanan bu tabloya rağmen, Bediüzzaman Said Nursi hazretleri Münazarat isimli kitabında İslam dünyasının ümitsizliğe kapılmaması için uyarıyor…

Geleceğe ümitle bakmasını istiyor…

Ve buna dair; şu mesajları vererek, uyan diyor…

“Ey üç yüz seneden sonraki yüksek asrın arkasında gizlenmiş sâkitane (sükût halinde) benim sözümü dinleyin.

Bir nazar-ı hafî-i gaybî ile bana tamaşa eden nice gençlerimiz olacaktır…

Said, Hamza, Ömer, Osman, Yusuf, Ahmed vs.’ler…

Size hitap ediyorum.. Başlarınızı kaldırınız ve beni tasdik edin..

"Sadakte" deyiniz.. Ve böyle demek sizlere borç olsun…

Şu muasırlarım benim asrımdaki insanlar varsın beni dinlemesinler..

Tarih denilen mazi derelerinden sizin yüksek istikbalinize uzanan telsiz telgraf ile sizinle konuşuyorum…

Ne yapayım acele ettim kışta geldim…

Sizler cennet asa bir bahardasınız, şimdi ekilen tohumlar zemininizde çiçek açacaktır.

Benim hizmetimin ücreti sizden şunu beklerim ki mazi katasına geçmek için geldiğiniz vakit mezarıma uğrayınız..

O çiçeklerden birkaç danesini mezar taşı denilen kemiklerimi misafir eden toprak kapıcısının başına takınız..

Kapıcısına tembih edeceğiz, bizi çağırınız.

“Henien enlekûm”

Sadasını işiteceksiniz..

Şu zamanın memesinden bizimle süt emen gözleri arkada maziye bakan tasavvuratları kendileri gibi hakikatsiz ve bölünmüş çocuklar şu kitabın hakayıkın hayali tevhem etsinler…

Zira benim vusukum var ki şu kitabın meseleleri hakikat olarak sizde tahakkuk edecektir.

 

Ey muhatap!

Ben çok bağırıyorum, zira asrı salisi aşerin yani hicri takviminin onüçüncü asrın minaresinin tepesinde durup sureten medeni fikren manin en derin derelerinde olanları camiaya davet ediyorum.

Ey ayaklı mezali mütaherek, yani yürüyen ayaklı mezar!

Mesiri neslin kapısında durmayınız. Mezar sizi bekliyor, çekiliniz, geri dönünüz ta ki hakikati islamiyeyi okuyabilesiniz.”

 

Evet sevgili dostlar!

Bugün de bizden bu kadar!

Rabbim size de nasip eylesin, sizi korusun…

En derin sevgi ve saygılarımla…