BATILILAR DÜNYAYI, SEKÜLARİST KEMALİSTLER İSE TÜRKİYE’Yİ CEHENNEME DÖNÜŞTÜRDÜLER!? (II)

Evet, sevgili okurlar..

Dünden devam diyoruz.. Yazımızın başlığı aynen devam ediyor.. Çünkü “başlık” bir bütünlük içerisinde “çok şey” ifade etmektedir..

Denir ya, “görünen köy kılavuz istemez” misali..

Hal-i vaziyet; “nereye elinizi atarsanız atın, elinizde kalır durumda?”…

Çünkü, çürümüşlük, kokuşmuşluk “gırtlağa” dayanmış...

Bir örnekle yola çıkarsak..

İşte en sıcak hadise, Diyarbakır SÖZ Gazetesinin dünkü manşet haberi..

 “SERTİFİKA SKANDALI” başlıklı haberin içeriği günümüzün resmini ortaya koymaktadır...

Haber büyük yankı uyandırdı..

Gerek Diyarbakır’ımızda gerekse ülkenin diğer bölgelerinde..

Özelliklede, Ankara’da “ses” getirdi..

Siz okurlardan yüzlerce telefon aldık...

 “Sizin böyle tespitleri kaleme aldığınızdan dolayı şükran ve minnettarlığımızı bildirmek üzere size telefon açıyoruz” dediler...

***

Haberin içeriğini özetle aktarayım...

Gazete, “Diyarbakır Milli Eğitim’de neler oluyor?” sorusunu gündeme getiren;  “Sertifika skandalı” başlığıyla haberi okurlarına duyurmuş...

“Diyarbakır’ın Çüngüş ilçesinde sertifika skandalı patlak verdi.

Salgın döneminde hijyen eğitimi adı altında kurs açıldı.

Yüz yüze eğitim verilmeden binlerce kişiye e-sertifika verildiği ortaya çıktı.  Bakanlık müfettişleri inceleme başlattı.”

***

Bu haberin tespiti, devletin en güvendiği ve evlatlarını emanet edip de talim ve terbiye ile yetiştiren bir kurum..

Milli Eğitim kurumu..

***

Bu hal, kurumların nasıl döküldüğünü, nasıl şaibelerle yaşadığını ortaya koymaktadır..

Ki bizim söylediklerimizin de kanıtlayıcı bir delilidir.

Neyse, bu mevzuya fazla girmek istemiyorum..

Bilahare, detayına gireceğim..

Ama bugünlük bu kadar diyorum..

Tabi, Söz Gazetesinin dünkü yani 25 Ağustos nüshasının okunmasını da tavsiye ediyorum.

Ulaşamayanlar, internet üzerinden web sayfasını ziyaret edip, bakabilirler..

* * *

Sevgili okurlar...

Hep ifade ediyorum..

Yıllardan beri bizi yöneten mevcut sistem, müesses nizam, “seküler ve Kemalizm” anlayışı paralelinde yürüyor...

Peki, Laikçilik ve Kemalist unsurların hâkimiyetiyle yaşaya gelen bu millet, nelerle karşılaşıyor?

Ne yazık ki, sosyolojik olarak toplumsal bir keşmekeşlik içerisinde olup deyim yerindeyse milletçe pusulamızı şaşırmış durumdayız..

Güzellikle kötülüğü birbirinden ayırt edemez hale geldik.

Hani bir atasözümüz var, diyorlar ya; “İmam ………… millet ne yapsın?”

Devletin böylesine bir kurumunda kirlenmeler mevcutsa ve şaibeler gerçeğe dönüştürülüyorsa, vay bu memleketin haline!

Ekonomiksel sıkıntı.

Kültür ve ahlak emperyalizmi.

Tarihini ve kültürünü bilemeyen bir toplum...

Günlük hayat akışlarında hep kültür emperyalizmiyle karşı karşıya bulunuyor..

Ehliyetsiz insanların bazı önemli yerlere getirilmesi.

Aba ecdatlarımızdan gelen inancımız nerdeyse beyinlerimizden, kalplerimizden silinmek üzere olma hali...

“Bel rane âla kulubihim” ayet-i celilesinin mâ sadakasına nerdeyse mazhar olmuş durumdayız.

Yani kalpleri taş gibi kurumuş bir haldeyiz ki hep günah ve yanlış işler işliyoruz.

Günah işleye işleye, bilerek veya bilmeyerek haram yiye yiye kalplerimiz “vicdandan” yoksun hale gelmiştir...

Paslanmış..

Ne yazık ki, bir türlü “ülke ve millet” olarak kendimizi temize, salih-i selamete çıkaramıyoruz..

Çünkü, Ahlaken çürümüşlük yolunda ilerliyoruz..

***

Hiç kuşkusuz ki, İslam ümmeti olarak Kur’an’ın bize getirdiği vasıflar, iman ve âmel-i salihtir, haram yememektir ve günah işlememektir.

Ortalığı rüşvetle, haram yemekle, uyuşturucuyla, fuhuşla, zinayla, kumarla ve içkiyle bozmamaktır.

Ama kime dersin...

Yoksa “nesil yetiştiren” yarınların büyüklerini eğiten bir kurumda; “böylesi” haller yaşanır mıydı?

Kadın hayatı mı?

Rüşvet mi?

Suiistimal mi?

Yani ne derseniz deyin...

Maalesef, ağlanacak halimize yaşanan bu haller karşısında gülüyoruz?..

Çünkü herşey kanıksanılmış halde...

* * *

İnanın, sevgili dostlar.

Biz öyle bir durumdayız ki yazarız, çizeriz, gerçekleri söyleriz.

Ki okurlarımızdan çok müspet eleştiriler de alıyoruz.

Dua da alıyoruz.

Ve “siz bu yazılarınızla bizi rahatlattınız, Allah da sizi rahat ettirsin.” Diyorlar..

Bu yazılarla köşeye sıkışan, özellikle kilit noktalarda oturan bazı bürokratlar, STK’lar, bazı odaların mensupları, hele hele şu Organize Sanayi Bölge Müdürlüklerinin bazı mensupları veya yetkilileri, nerdeyse ateş püskürüyorlar.

Ama bir şey yaptıkları da yok.

Zira parmağımızı sosyal yaraların üzerine basa basa gidiyoruz da ondan.

Bizim de âcizane tavsiyemiz milletinizi aldatmayın...

Kendini makyajlandırarak, güzel nutuklar, konuşmalar piyasaya yayarak değil, önemli devlet büyüklerini ve siyasileri yanıltmakla değil, yüce kitabımız Kur’an ahlakıyla ahlaklanmak ve o yolda yürümekle daha sağlıklı olursunuz!.

Toplum da daha müreffeh bir hayata kavuşmuş olur.

Aksi takdirde Kur’an’ın Yahudi toplumuna getirdiği vasıf ve manalar kategorisine gireriz, ki Allah korusun!..

Gerçekten Müslüman olalım.

Milli ruhumuzu tarihimizden, inancımızdan, kültürümüzden alalım.

***

Bakın, yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim, “A’raf” suresinin 179. Ayetinde şöyle buyuruyor;

“Onlar, hayvanlar gibidir, belki daha sapıktırlar. Böyle bir niteliğe sahip olanlar gaflet ve dalalet içerisindedirler.”

Bu ayet, Yahudi toplumundan bahsediyor.

Zira ağızları var konuşamıyor, gerçekleri söyleyemiyor, kulakları var güzel şeyleri duymak istemiyor, gözleri var helal yerine haramdan başka bir şey görmüyor.

Bu ayetin yüce mealine mazhar olan Yahudi toplumu bu gerçekleri görmezlikten gelerek, “Ben Allah’ın en seçkin milletiyim” diyorlar.

Yani “Şablullahi’l muhtar.”

Oysaki yine yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim, “Maide” suresinin 64. Ayetinin son bölümünde mealen şöyle diyor;

“Onlar, yeryüzünde fesat çıkarmak üzere yürüyorlar. Allah da fesat ve bozgunculuk çıkaranları sevmez.”

* * *

Sevgili dostlar.

Bu kültürle, bu sistemle, olayları tersyüz eden mevcut sistemle ülke bir yere gidemez.

Seküler, laikçi, Kemalist, hümanist vs. gibi değişik isimler tamamıyla aldatıcıdır ve toplum bunları çok güzel bir şekilde ezberlemiştir.

Ve o maceraları çoktan yaşamıştır.

Milli mücadele için, cihad ruhunu taşıyan bu milletin büyük insanları, mağlup olan Yunanlılar adına sorgulandılar, cezaevine sokuldular, sürgüne tabi tutuldular..

150 ulema sakıncalı görüldü.

Ondan sonra da Türkiye’nin başına kâbus gibi çöken karanlık bir sistemin maceraları, maceraperestleri peyda oldu.

Yanlış politikacılar tarafından bu ülke bugün bu zemini yaşıyor.

Zira ulema kesimi olmuş olsaydı, milleti batıl ve yanlış kültürle yaşamaktan gerçek kültüre, gerçek ilme, irfana, ahlaka ve terbiyeye götürecekti...

En derin saygı ve sevgilerimle..