BU ÜÇLÜ KİRLİ İTTİFAK İSLAMİ BİR TÜRKİYE’Yİ İSTEMİYOR!? (II)

Evet, sevgili okurlar.

Bir önceki günkü yazımızda, ülkenin iç ve dış hadiselerine ilişkin önemli mevzuları irdeleyerek, buradan aktarmıştık..

Bugün de, aynı başlık altında, tarihi konuların açılımını yaparak, günlük yaşanan ve yaşatılan meseleleri sorgulayacağız..

Tabi ki, sonuca dair yorum ve takdiri de sizlere bakıyoruz..

Sevgili okurlar.

Yıllardan beri bu köşede, bu sütunlarda dile getirmek istediğimiz tarihi gerçekleri sizinle hasbıhal ederken, beri yanda yeni yetişen körpe dimağlı okul çağındaki gençlerimizin de yaşananlara vakıf olması gayesini taşıdığımızı da belirtmek istiyorum..

Çünkü bizim onlara söyleyecek, aktaracak çok şey var...

Dünle hemhal olurken, bugüne ve yarına güvenle bakabilmesi, yarının büyükleri olmaları nedeniyle; hakikatleri “şeffaf” bir şekilde bilmeleri gerekir...

Yalan söylemeyen bir tarihi tanımalı ve bilmelidir...

Aslında, hepimizin bilmesi gerekir...

***

Onun için de, Ülkenin ve milletin hal-i durumu hakkında yazıp, çizerken, hep haykırıyoruz...

Dün olduğu gibi bugün de sesleniyor ve diyoruz ki;

“Ey millet uyan!..”

Gafletin ve dalaletin bataklığında yeter, debelenip durman...

İçi boş kavramlara aldanma..

Yazıksın.

Yıllardan beri arkadan vuruluyorsun...

Sırtından hançerleniyorsun..

Ki hem de küfrün, ajanlığın, hırsızlığın, köleliğin alçalış biçimleriyle; “yozlaştırılıyorsun!...”

İnancından,

Değerlerinden,

Ecdadından,

Tarihinden,

Sürekli “inkâr ve asimilasyonla” uzaklaştırılıyorsun...

Kendin değilsin..

Ne milli bir ruh..

Ne yerli bir güç...

Batıya ve batıla odaklı bir anlayışla sürekli morfinleştirilerek, benlik kaybı yaşıyorsun!..

***

Bir önceki yazımda da değinmiştim..

Cumhurbaşkanı Erdoğan Roma’ya gitti...

G-20 zirvesine katıldı..

Birçok ülkenin lideriyle görüştü..

En çok da dillendirilen Erdoğan’ın ABD Başkanı Jeo Biden’la yaptığı görüşme...

Görüşme; 1 saat 10 dakika sürdü...

Gerek dünya ülkeleri olsun..

Gerekse dünya basını olsun..

Görüşmeye pek dikkat çekici olmadı..

Ne Erdoğan Biden’e şöyle davrandı...

İyi mi oldu, kötü mü oldu?..

Ters mi davrandı..

Görüşmelerin içeriği neydi?

Gibisinden bir arayış, sorgulama içerisinde olunmadı..

Her şey olağan seyrinde..

Ama gel gör ki, ülkemizdeki hıyanet erbapları alabildiğine “saldırgan” bir şekilde, “bir tökezleme” bekleyip durdu..

Şükürler olsun olmadı...

***

 

Dedik ya, “uyan ey millet, uyan!...”

Hıyanet erbapları yine iş başında...

Atatürkçülük” kisvesi altında, Atatürk’ü istismar ederek, “kendi kirli emellerini, hıyanetlerini” örtbas etmenin gayreti içerisinde olan güruh çete, dün olduğu gibi bugün de zırvalayıp duruyor...

Her ne kadar, bu istismarcı güruha yıllardan beri bu millet gereken dersi vermiş ise de yani pirim vermemişse de!...

Onları “iktidara getirmemişlerse” de zihinleri, hep faal olmuştur..

Ne hazindir ki onlara muhalif olan, yani karşı duran, yani muhafazakâr olarak geçinen sağ partilerin de, onlardan geri kalır yanı yok gibi...

Çünkü ortaya koydukları görüş, millete karşı sergiledikleri davranışlar gerçek manada milli iradeyi temsilen halkın tarihine, kültürüne, dinine, şerefine, imanına, izzetine sahip çıkmamışlar, bu minvalde kesin bir irade de ortaya koymamışlardır veya koyamamışlardır.

Olmuşsa da yüzeysel görüntüden ibaret olmuştur..

Ki bunun da geçerliliği yoktur...

***

Dönersek, Atatürk istismarcılarına..

Gemiyi azıya vurmuşlar...

Atatürk’ü nerdeyse ilahlaştırdılar...

Öyle ki Atatürk’ün ilahlaştırılmış bir ulûhiyet görüntüsüne inanmayanlar Atatürk düşmanları olarak ilan ediliyor.

Ve Atatürk’e şikâyet ediliyor.

Devlet başkanı olsa dahi bu şekilde..

 “Vatan’a ihanet” olarak sayılıyor.

Oysaki Atatürk, bir devlet adamı olarak, bir asker olarak, ona düşen ne gibi kahramanlıklar varsa yapmıştır..

Ki yapmışsa da tek başına yapmamıştır.

Kendisi de bizatihi ısrarla “Türk milleti, Türk milleti, Türk milleti” deyip durmaktadır.

Mademki Atatürk Türk milletinden medet beklemiş.

Demek ki tek başına bir şey yapmamış, bu millet onun arkasında durarak, o da asker olarak savaş anında gerekeni yapmıştır.

O bir fanidir.

Ki Atatürk de “Ben faniyim” diyor.

Ama ona “Bakilik” şansı verip, onu kendi dinsizliklerine istismar ederek milletle Atatürk arasına perde çekmeye çalışan İngilizlerin, haçlıların ve Siyonistlerin ajanlığıyla ikide bir Atatürk dine düşmanmış, milletin inancına düşmanmış gibi göstermeleri; “en büyük ihanettir?”…

Buna inanmayanları da vatana ihanet edenler olarak görmek de çok büyük bir talihsizliktir; “en haince kalleşliktir?”

Onun için iktidar ve TBMM, derhal Atatürk’ü kendi kirli ve dinsizlik amacına uygun kullanan “böylesi güruh istismarcıları” yasal mevzuat kapsamına almalılar..

Ki Atatürk’ü kabrinde rahat bıraksınlar...

Bu da milletimize düşen, meclisimize düşen, medyamıza düşen en önemli görevlerden olması gerekir!?..

* * *

Bakınız, sevgili dostlar.

İki gün önceki yazımızda da belirtmiştik.

Bir istismarcı bayan öğretmen önce çarşaf giyerek sınıfa giriyor.

O körpe dimağlı çocuklara “bakın, benim saçımı yüzümü, gözümü görmüyorsunuz, Osmanlı döneminde peçe vardı, yüzlerini kapatıyorlardı, bakın İslam şeriat böyledir” diyerek birer izzet timsali kadınımızın giyim kuşamına meydan okuyor, hakaret ediyor.

Ve o gençlere o kin ve düşmanlığı enjekte etmeye çalışıyor.

Ama millet de diyor ki;

Ey devlet!

Ey iktidar!

Ey yasalar!

Neredesiniz?

Bu insanlara benim vergimden niye maaş veriyorsunuz?

Kimse de çıkıp bir şey demiyor?

Çıkan bazı sesler de çok cılız.

Başka bir öğretmen de o Türk bayrağının asaletini minik çocukların sırtına bağlıyor ve onları Atatürk’ün heykeli karşısında secdeye götürüyor.

Hâlbuki bırakın boş bir heykeli.

Atatürk’ün cihat zamanındaki kazanmış olduğu milli mücadele döneminde dahi olsaydı, bu hal bir insanın, başarılı bir kumandanın karşısında insanları secde ettirmek iyi niyetli bir anlayış olarak kabul edilemez...

Özellikle AK Parti iktidarı döneminde, kinci bazı dinsiz güruhlar ve istismarcı tezgâhçı güruhlar, toplumun arasında kin ve nefreti yaratmak için böyle şeyler yapabiliyorlar.

Yazıklar olsun” demekten başka bir şey bulamıyorum.

Bunu da eklemeden geçmek istemiyorum.

Bir hafta önce İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener hanımefendi Siirt’in Kurtalan ilçesinde esnafı dolaşırken, vatandaşın biri kendi istek ve arzularını dile getirirken diyor ki;

Burası Kürdistan’dır, siz buraya gelip haklı olarak oy istiyorsunuz. Bizden oy istemenize rağmen, bize de devletin güzel gözüyle bakılsın” diyor.

O adamın HDP’nin siyaseti paralelinde bu sözü söylemiş olmasına inanmıyoruz.

Ama bunu da bu seviyeye getiren, vatandaşı bu hale getiren bir suçlu varsa, o da mevcut sistemdir.

Yıllardan beri yürürlükte olan yanlış bir anayasanın uygulamalarıdır.

Ve mevcut müesses nizamdır.

Neden?

Zira 1908’lerde kurulan İttihat Terakki Cemiyetinin kuruluş amacı; ırkçılık, Turancılık ve aynı zamanda Siyonizm’in ve haçlı Hıristiyanlığın temel amaçları, tarihi Osmanlı devletini yıkmak, her tarafı bölük pörçük etmekti.

Ve İslam coğrafyasını küfür dünyasına dönüştürme hıyaneti içine giren o zamanki hükümetin yanlışlıkları ve ihanetidir.

Zira bu ülkenin varlığı ve idamesi imanlı kahraman bir millet, Türküyle, Kürdüyle, Arabıyla, Acemiyle, yüce İslam bayrağı altında yola çıkmış, ırkçılık yapmamış, o kırmızı zemin üzerine yansıtılmış ay yıldızın kıyamete dek yansımasına şehadet getirmiştir..

* * *

Bakınız, sevgili dostlar.

Gerçek tarihi okuyalım.

Selçuklu imparatorluğunun 1071’li yıllardan 1160’lara kadar yani Osmanlıya teslim etmeden önce Urfa’yı, Şam’ı, Filistin’i, Mescid-i Aksa’yı, tüm bunlar Kürt olan Selçuklu İmparatorluğuna kumandan olarak atanan Selahaddin-i Eyyubi’yle omuz omuza vererek İslam coğrafyasını genişletmişler..

İslam’ı onlar tanıtmışlardır.

Atatürk’ün gölgesinden bile geçemeyen nice hıyanet şebekeleri, bugün dini istismar ederek Atatürk’e inanmayanları hain ilan etme, Atatürk’ü de dinsiz olarak ilan etme girişimini de bu millet sineye çekmez, hazmedemez.

Bu milletin gayretine, namus ve izzet damarına dokunuyor.

Onun içindir ki Nurettin Mahmut Zengi, babası İmadüddin-i Zengi’nin görüş ve duruşlarıyla şöyle diyor;

Elimizde tarih var, Allah nasip ederse bir hafta içerisinde bu gerçek tarihin ana mefkûresini, ana gerçeğini, orijinal yazısıyla beraber, küpürlerini sizinle bu köşede paylaşacağız.

Siz de okuyup tarihimizin ne kadar değiştirilmiş olduğunu göreceksiniz.

Hem de devşirme hıyanet erbaplarının eliyle değiştirilmiş olduğunu kanıtlayacağız ve dünya kamuoyuna sunmak üzere de ilan edeceğiz.

Eyyuhel uhuvvet’ül ikrâm”

Kürt Selahaddin-i Eyyubi’nin orduların başına kumandan olarak atandığı zaman.

Ama o zihniyet İslam zihniyetiydi, o anlayış kahramanlığı getiriyordu.

Pısırıklığı değil, boyun eğmeyi değil, zilleti değil.

Bakınız, diyor ki;

Eyyuhel uhuvvet’ül kirâm”

Ey muhterem kardeşlerim.

“Ya ebnael İslam”

“Ya men himemurun en nuhudul hadariu bi hazihil ümmeti, el ceriha”

“Ey himmetleri ve hizmetleri yüksek bir medeniyeti bu yararlı ümmete kazandırma çabasında olan yüksek din kardeşlerim”

Böylesine hitap eden bir devlet adamı…

Tek coğrafya İslam coğrafyasıydı.

Kürdistan’ı da Mezopotamya’sı da Anadolusu da dünyanın her tarafına uzanan İslam eli vardı.

En derin saygı ve sevgilerimle.