BU ÜÇLÜ KİRLİ İTTİFAK İSLAMİ BİR TÜRKİYE’Yİ İSTEMİYOR!?

Evet, sevgili okurlar.

Bilindiği gibi Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan, G-20 zirvesinde 20 ülkenin liderleriyle bir araya geldi.

Özellikle ABD Başkanı Joe Biden’la 1 saat 10 dakika gibi uzun bir süre görüştü.

Tabi o zirveden ne çıktığına dair kapsamlı bir bilgi ulaşmadı?..

Ki önemli olan, “kapalı kapılar ardında” nelerin konuşulduğu..

Onu da zaman, deşifre edecek?

Ancak, her şeyden evvel Türkiye’yi temsil eden Erdoğan, yine dik duruşuyla, hem fiziki hem de diplomasi diliyle, dikkatleri üzerine çekti...

Gurur verici, güzel görüntüleri dünya kamuoyuna yansıttı...

Tüm bunlara rağmen Erdoğan, ne kadar iyi niyetli olursa olsun Türkiye ne yaparsa yapsın, emperyalist haçlılara, dünya Siyonist Yahudilerine ve aynı zamanda içimizdeki batı ajanlarına, satılmış münafıklara kendini inandıramaz.

Kendini inandıramadığı gibi Türkiye’yi de inandıramaz.

Bakınız.

Türkiye’de devletle milleti karşı karşıya getirmek isteyen seküler, laikçi, Kemalist emperyalist kölelerinin varlığı ve çalışma stili bize göre, olup-bitenler için yeter de artar bile...

Erdoğan’ın batı dünyasına gidip G-20 zirvesinde aile fotoğrafları çekmek veyahut özel toplantılar yapmak yerine özellikle Türkiye’deki hıyanet erbaplarının, din düşmanları olan ajan ve casus siyasetin veya medyanın veya bürokrasinin kökenine inmesi lazım...

Ve bunları öncelikle devletin içinden yalnız kişisel değil, anlayışlarıyla ektikleri kirli zehirli tohumlarıyla beraber temizlemesi gerekir.

Aksi halde erken seçim mi olur, 2023 seçimi mi olur, her ne olursa olsun; bu millet yaşananları sineye çekmez!.

Çünkü bu millet artık uyanmıştır.

Her şeyden evvel siyasi bir ciddiyet ve samimiyet bekliyor.

Bu tür kirli anlayışlarla mücadele etmenin yolu millettin iradesiyle hareket etmekten geçer.

Buna inanarak adım atmak bize göre her şeyden evladır ve önde gelmesi gerekir.

Bakınız, iki yüz yıldan beri Tanzimat Fermanının başlamasından Meşrutiyete kadar, Meşrutiyetten Cumhuriyete kadar, Cumhuriyetten günümüze kadar, olup bitenlerin hiçbiri ama hiçbiri kesinlikle yerli olamamıştır...

Milli hiç olamamıştır.

Sadece Türkiye’ye, Türk insanına, İslam coğrafyasına göz diken haçlı emperyalistlerin plan ve projeleri dâhilinde cumhuriyet uygulanmıştır.

Uygulanan o cumhuriyet, hiçbir zaman “cumhurun” sahiplendiği milli bir cumhuriyet olamamıştır.

* * *

Bakınız, Yusuf Kaplan Hoca dünkü yazısında kapsamlı aktarıyor...

Yazısından, bir iki paragrafı sizinle paylaşmak istiyorum...

Diyor ki;

 “Osmanlı modernleşmesi, Tanzimat süreci, reaksiyoner de olsa, bir anlamda, modernliğin meydan okumasına karşı bir tür direniş biçimi olarak da görülebilir.

Meşrutiyetlere gelinceye kadarki süreçte, hem Batı’yı yakından tanıma imkânı bulduk hem de kendi yolumuzu bulma, çıkış yolumuzu vuzuha kavuşturma imkânlarımızı yakalamaya başladık: 19. yüzyıldan 20. yüzyıla sarkan dönemde, çok büyük bir fikrî birikim inşa etmeyi başardık.

O dönemde ulaşılan entelektüel birikime, canlılığa ve düzeye Cumhuriyet tarihimiz boyunca hiç bir zaman ulaşamadık.

Ulaşmazdık; çünkü Cumhuriyet’le birlikte benimsediğimiz radikal modernleşme / sekülerleşme projesi, bizim medeniyet iddialarımızı inkâr etmemizi, Batılı bir yörüngeye girmemizi emrediyordu.

Türkiye’nin Batı’ya yürüyüşü modernleşme sürecinin Cumhuriyet evresinde medeniyet değiştirme serüvenine dönüştü. Ahmet Hamdi Tanpınar, yaşanan serüveni “kültürel inkâr” olarak adlandırmıştı. Bendeniz bu serüvenin, gelinen noktada tam bir çıkmaz sokağa saplandığını ve bizi kültürel intiharın, epistemik körleşmenin ve köleleşmenin eşiğine fırlattığını düşünüyorum.

Bu toplumun İslâmî birikimi bu ülkede bir asırdır itildi, kakıldı, inkâr edildi, yok sayıldı; kendi çocukları milletin adamları asıldı, katledildi, darbe üstüne darbe yedi, darbelerle, silah zoruyla susturulmaya çalışıldı. İslâm, bu toplumun bütün kurumlarından temizlendi, devletin bütün kurumları İslâmsızlaştırıldı, laikleştirildi; laiklik laikçiliğe evrildi, Kemalizmle karıştırılarak Türk usûlü bir paganizm biçimine dönüştürüldü!

Bu ülke şeyhler, müritler ülkesi olamaz diyenler, Anıtkabir’i bir şikâyet makamına, bir “ağlama duvarı”na çevirdi.”

* * *

Bakınız, sevgili dostlar.

Biz de aynen bu düşünceye iştirak ediyoruz ve ilaveten diyoruz ki;

Gerek bizim söylediklerimiz olsun, gerek Yusuf hocanın tespitleri olsun, her şeyden evvel bizi kanıtlayan ana olgu, ana gerçek; Kayseri ilimizde 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamaları adı altında hiçbir şeyin farkında bile olmayan çocuklar, adeta bir ritüel yapıyormuş gibi Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün posteri önünde yere kapanarak, “secde” ettiriliyor..

Öğretmenleri tarafından öğretilen bu davranışa ait videonun sosyal medyaya düşmesinin ardından büyük tepki gördü.

Hele hele bir de utanmadan aynı güruh, aynı münafıklar Mustafa Kemal Atatürk’ün isminin 29 Ekim Cuma günü hutbede anılmadığı için deyim yerindeyse Diyanet İşleri Başkanlığını topa tutmuşlardı.

Bakar mısınız rezalete, skandala, kirlenmeye?

İçimizdeki batı dünyası adına çalışan münafık tıynetli bu ruhsuz anlayış, milletin imanıyla, örf âdetiyle, gelenek görenekleriyle, kültürüyle, tarihiyle oynuyor.

Demek yukarıda bahsettiğimiz üçlü kirli ittifak deyimi yerinde bir tespittir.

Peki, biz böylesi bir halin içerisinde, batı dünyasının, haçlıların, G-20 zirve toplantılarına bir devlet olarak girsek ne olur, girmesek ne olur?

İçten yıkıma uğruyoruz, onun için de içten mücadele etmemiz gerekir.

Bakınız, bu masum çocuklar ne yaptıklarının farkında olmadıkları halde, öğretmenlerinin ideolojik sapkınlığıyla öğrencileri Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün posteri önünde eğilip secdeye kapılması bize göre Türkiye için bir fecaattir.

Şimdi bu HDP ve CHP döneminde olsaydı, bütün millet ayaklanıp derdi ki “bunlar dinsizliği getiriyor memleketimize.”

Ama ne yazık ki AK Parti iktidarı döneminde yaşanıyor bunlar.

Mil-Diyanet Sen Genel Başkan Yardımcısı Ahmet Tahiroğlu, yaptığı açıklamada, “Her defasında ‘Diyanet’in hutbesinde Atatürk anılmadı’ diye yaygara kopartan laik yobazlar, şimdi de küçücük evlatlarımızı Atatürk'e secde ettirdiler. Bu skandala sebep olanlar ivedilikle görevden el çektirilmelidir. Eline geçen her fırsatta Allah'a secde etmemizi gericilik diyerek eleştiren ancak yaratılmışların önünde secde etmeyi çağdaşlık olarak gören zihniyet Cumhuriyet Bayramı'nda verdiği bu görüntüler ile Cumhur'un dininden, inancından ve geleneğinden ne kadar uzakta ve yabancı olduğunu bir kez daha gösterdi.”

Hem de münafıkça bir yapı.

Evet, sevgili dostlar.

Dedik ya, Türkiye ne hallere geldi?

İki yüz yıldan beri parlak siyasi nutuklarla bu milleti morfinleyerek dininden uzaklaştırma oyunlarının nasıl da sergilendiğini görüyoruz..

Dün olduğu gibi bugün de!...

Peki, biz millet olarak olup-bitene karşı ne yapıyoruz?

Yerimiz nerede, nereye gidiyoruz?

Ne yazık ki durduğumuz noktayı bir türlü kestiremiyoruz..

Kendimize bir yön çizemedik.

Uyanamadık.

Adeta yürüyen bir mezaristan gibiyiz.

Bu söylediklerimizi kanıtlamak üzere bakınız Cenab-ı Allah yüce Kur’an-ı Kerim’in “Neml” suresinin 80. Ayetinde ne buyuruyor;

“Ey Resulüm! Bilmiş ol ki sen, ölülere işittiremezsin, arkasını dönüp kaçmakta olan sağırlara da daveti duyuramazsın.”

En derin saygı ve sevgilerimle.