BÜROKRASİ, SİYASETİN ETKİSİNDE Mİ ÇALIŞIYOR?! (II)

Evet, sevgili okurlar...

Dünkü yazımızın son paragrafında, geçtiğimiz Ağustos ayında Diyarbakır’ın merkez Yenişehir ilçesinde yaşanan “silahlı saldırı” olayından söz etmiş “o olayın” detayını da bugünkü sohbetimizde aktaracağımı ifade etmiştim...

Şöyle ki..

Tarih 13 Ağustos 2021..

Cuma günü..

Saat 20.00 suları..

Yer, Diyarbakır’ın en büyük ve işlek yeri olan bir AVM’nin önü..

AVM’de bulunan MADO işletmesinin sahibi, iş insanı İnşaat Mühendisi S.K yanında eşiyle birlikte otomobiline binmek üzereyken, önü kesiliyor...

Öldürme kastıyla, 5 el ateş ediliyor.

S.K ağır yaralanıyor.

Suikastta bulunan tetikçi ise Yunus Lale..

Saldırı sonrası Lale kaçıyor...

Her ne hikmetse, olay yerine 100 metre ilerde bulunan AK Parti İl Binasına sığınmak istiyor...

Beceremiyor..

Güvenlik birimleri tarafından burada “suç silahıyla” birlikte yakalanıyor...

Sonradan, Emniyete teslim ediliyor..

Suç sabit...

İlk bakışta, sıradan bireysel bir olay gibi görülebilinir?

Amma velakin olayın evveliyatı, sonrası ve derdest edilen dosyanın muhtevasında, anlaşılıyor ki; “Saldırı Organizeli..”

Çünkü “kasıtlı olarak can almayı göze alan” tetikçi Yunus Lale’nin “kendi başına” böylesi bir olayı, gerçekleştirmesi söz konusu olamayacağı gibi, o güce de sahip değil...

Gerek dosyanın içeriği..

Gerek olayla alakalı bize gelen bilgiler..

Gerekse, tetikçi Lale’nin gözaltı ve sonrasındaki beyanları; “çok şeyi” deşifre etmektedir...

***

Sevgili okurlar..

Diyarbakır Söz aslında bu olayın detayını daha önce “manşetine” taşıyıp, birçok sorunun yanıt bulmasını istemişti...

Ki, tetikçi Lale yakalandığı zaman polisin “yakınınızdan kime haber verelim” derken, verdiği yanıt, “silsile misali”, olayın organizeli bir şekilde gerçekleştirildiğini ortaya koyuyor...

Lale’nin polise yanıtı...

Amcam Nihat Lale’ye haber verilsin..

Telefon numarası şu..

Onun gelmesini istiyorum..”

Hal, hareket ve tavır aynen böyle...

Peki, olayı meydana getiren, organizeli şebekenin saldırı düzenlemesine neden olan; “unsur” ne?

Dicle Üniversitesi Kampüsünde yer alan ve TOKİ’nin ihaleye çıkarttığı bir arsa için mağdur şahsın oğlunun ihaleye girip ihaleyi kazanması...

Neymiş...

Yunus Lale ailesi olarak büyük bir birliktelik içerisine girip birçok yönüyle Dicle Üniversitesinin elindeki arazilerin TOKİ’ye veyahut Belediyelere satmaları veya onların adına satılması, sanki yasalar içerisinde oluşmuş bir hüküm gibi; “burası bizim” diyorlar.

Gel de çık işin içinden...

Ne TOKİ..

Ne Dicle Üniversitesi..

Ne Sur Belediyesi..

Ne de diğer ilgili ve yetkili kurum ve bürokrasi; “yok hükmünde?”...

Vesayet üretici...

Her zaman burada ifade ettiğim gibi bölgemizde, özellikle de Diyarbakır’ımızdaki “siyasetin” gölgesinde palazlanan feodalite, en büyük yıkıcı unsur olarak faaliyet göstermektedir...

Hele hele bazı fırsatçı ailelerin bu alanda “iştahlanıp” organizeli şekilde faaliyet göstermesi, milletin üzerine feodal zorbalık yapılarını dayatması; yenilir yutulur değil...

Korku imparatorluğu” yaratıcı halleri..

Hiç kuşkusuz ki bunu yaparken de biliyordur ki “arkasında siyasi güç” var..

Çünkü, o gücü besleyen de kendisi..

Bir tarafta feodalite, diğer tarafta siyasi güç, beri yanda “ikisine boyun eğen” bürokrasi!...

İşte bundan dolayıdır ki iki günden bu yana kaleme aldığımız mevzulara başlık olarak, “BÜROKRASİ, SİYASETİN ETKİSİNDE Mİ ÇALIŞIYOR?!” ifadesini kullanıyoruz...

***

Görünen odur ki bu söylediklerimiz, o tarihte bu suçu işleyen şüpheli şahıs, Lale ailesinin bir mensubu olup aynı ailenin büyükleri tarafından bu işi organize etme şeklinin yapabilme şansını tümüyle AK Partinin gölgesindeki güçten mi buldu?

AK Partinin Diyarbakır İl Teşkilatı veya bazı milletvekillerinin desteklemesiyle bu cesareti gösterip işe girişme şekli zaten hadisenin sebep ve sonuç ilişkisinde kendini deşifre ediyor...

Bakınız elimize geçen bazı resimler var...

Ki bu resimler, bizi kanıtlamaktadır..

Şöyle ki...

12 yıl boyunca Bakanlık yapan Diyarbakır Milletvekili Mehmet Mehdi Eker’in zaman zaman bazı ailelerle fotoğraf çekmesi, özellikle bu aileyle çekmiş olduğu fotoğraf, hem de büyük samimiyet içerisinde verdiği bir poz!...

Ve aynı zamanda aynı ailenin büyüğü durumunda olan Diyarbakır’ın Hani İlçesinin AK Parti Belediye Başkanı İbrahim Lale’nin olduğunu ve o sayede serbestçe bu tür zorbalıkların yapılması hep kamuoyu ve kamu vicdanında meydana gelen söylemleri teyit ediyor...

Çünkü rastgele söylemler değil...

Bu görüntüler, söylediklerimizin birer kanıtlayıcı delilidir.

Onun içindir ki, nerdeyse üç aydan beri oluşan bu olay, illegal bir biçimde organizeli olarak işlenmiş bir suç olmasına rağmen, bireysel suçmuş gibi gösterilmek isteniliyor?

Yani bireysel bir suç...

Yunus Lale tek başına bu işi yapmış...

Neymiş, “yan bakmış, ne işin var burada” denilmiş..

Bunun üzerine, ölümüne 5 el ateş ediliyor..

Bir bütünlük içerisinde, olay ucuza kurtarma girişimidir ve arkasında da siyasi gücün, aklı vardır...

Yerel siyasetin ve yerel bürokrasinin işin içinde olduğu kanısındayız.

Yoksa bariz şekilde kendini ele veren olay, açık ve net olarak illegal bir oluşum olup, arazi mafyası olarak milletin üzerine korku imparatorluğu yaratarak, milletin çalışma azmini ve hürriyetini elden alma girişimidir...

Kimse inkâr edemez...

Bu itibarla diyoruz ki;

Bu hamur daha çok su çeker.

Lütfen!

Siyaset, elini bürokrasinin yakasından çeksin.

Bürokrasi ve bürokratlar rahat çalışsın.

Kendi vicdanlarıyla baş başa bırakılsın.

Siyasi dayatma veyahut iktidar partisinin gölgesinde rastgele işler yapılmasın...

Bazı kirli hedeflere ulaşmak için mal, mülk, arazi, arsa elde edilmesin...

Milletin sayesinde iktidara gelen bir hükümetin gölgesinde; böylesi kirli işler yapılmasın...

Bu işlerin gerekirse Cumhurbaşkanına ve İçişleri Bakanına birer açık mektup olarak yazılacağından da hiç kimsenin kuşkusu olmasın.

***

Dünkü yazımızda da belirttiğimiz gibi Diyarbakır’ın eski Cumhuriyet Başsavcısı muhterem Ahmet Yavuz Beyefendinin başına gelen ve olup bitenler, hala da vicdanlara canlı olarak yansımaktadır.

Kamuoyu bunu çok yakından biliyor.

Ama bu da bir gerçektir ki hiçbir zulüm, hiçbir haksızlık, hiç kimsenin yanında kar kalmamıştır ve kalmayacaktır.

Kültürümüze mal olmuş bazı sloganlar var.

O sloganlar biri de;

Şüyuu vukuundan beter” misaliyle yola çıkarsak…

Diyarbakır’ın yerel siyasetinin yapmış olduğu yanlışlar ve siyasi geleceğini temin etmek için bazı kirli oyları ele almak adına suç işleyenler dahi olsa memleket üzerine baskıcı halleri göz ardı edip o tür insanlarla işbirliği yapmak bize göre ileride ağır siyasi faturalara neden olacaktır.

Bizden şimdiden dostça uyarmak..

Yakın tarihimizden de birçok yönüyle gelip giden iktidarların ve büyük insanların başlarına gelenleri de yazabileceğimizden hiç kimsenin kuşkusu olmasın.

***

Bakınız, Yeni Akit Gazetesi yazarı Abdurrahman Dilipak Hocamız, “Rachel Corrie’yi hatırlamak” başlıklı yazısında şöyle ifade ediyor;

Tabi İslam’ı yakalarına iliştirdikleri rozet gibi taşıyan İslam’ın yüzkarası tipler, İslam’a yönelik saldırıların paratoneri gibi ortalıkta dolaşıyorlar. Sonuçta bu adamların yedikleri haltların faturası İslam’a ve Müslümanlara çıkartılıyor.

Her dinin, mezhebin, ideolojinin münafıkları vardır. Servet, güç ve iktidar nerede ise hemen orada konumlanıverirler.

Bu ahlaksızlar dindarların arasına saklanarak kendilerine bir koruma kalkanı oluşturmaya çalışıyorlar. Siyaset, bürokrasi ya da iş ilişkileri sebebi ile bunları savunacak olursak, o zaman da eleştirilerin muhatabı biz olmuş oluyoruz.

Asıl sorun bizde yine. Emin olmadığımız bir konuda taraf olmak zorunda değiliz. Taraf olacaksak, adil şahid olacağız ve bir kişi ya da topluluğa olan düşmanlığımız ya da öfkemiz bizi onlar hakkında adaletsizliğe sevk etmeyecek. Gerektiğinde cellâdımızın bile hakkını savunacağız, ama asla cellâdımızın kılıcını bileylemeyeceğiz. Fasıklar, kâfirler, münafıklar, müstekbirler, zalimler, caniler, hırsızlar, helale-harama dikkat etmeyen yalancılar, menfaatperestler bize bir haber getirdiklerinde, araştırmadan hemen inanıvermeyeceğiz.”

Bize göre bu bizim yerel siyasilerimize ve bürokratlarımıza bir ders-i ibret olsun.

Zalimleri, canileri, hainleri, münafıkları himaye gölgesine almasınlar.

Akif’in dediği gibi;

Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem;

Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.

Biri ecdadıma saldırdı mı, hatta boğarım! ...

-Boğamazsın ki!

-Hiç olmazsa yanımdan kovarım.”

En derin saygı ve sevgilerimle.