BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ!? (II)

Sevgili okurlar..

Yazı serimiz devam ediyor.. Cuma günkü sohbetimize başlık olarak “BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ!?” başlığını kullanmıştık..

Ve tarihten örneklerle günümüzde yaşanan önemli hadiseleri harmanlayıp, Türkiye’ye yönelik “diş bileyenlerin” projelerinden söz etmiştik..

Yazı başlığımız yerini koruyor..

Ancak bugünkü sohbetimizde, Türkiye’nin “iç siyasetine” ve AK Parti ekseninde, vücut bulan “olumsuzluklar zincirine” odaklanacağız..

Çünkü, yaşanan ve yaşatılanlar hiç de iç açıcı değil!...

Sürekli “kaos” üreten ve milli, yerli değerleri “hiçe sayan” erozyona uğratıp, anlamsızlaştıran anlayışların hakimiyeti söz konusu!

Yani endişeli bir süreç işliyor.

***

İsrail... Yani emperyalist Siyonist dünya.. Dün olduğu gibi bugün de, “haçlı emperyalizm dünyasını” kendi lehine kullanmaktadır...

Kapıkulu misali...

Ne hazindir ki, “haçlı emperyalizm” kadar İsrail’in, Ortadoğu’daki İslam dünyasını ve özellikle de Türkiye’mizi, yüz yıllardan beri kendi lehine kullanmaya çalıştığı gerçeği aşikârdır...

Ortadoğu ülkelerini farklı diplomasi oyunlarını kullanarak nasıl teslim alabilmişse, korkarız ki Türkiye’yi de aynı metotlarla “kendine biat” edici hale getiriyor...

Demem o ki; mevcut durum hayli düşündürüyor!

Zira onların siyasi hedefi; meşhur sloganları olan “ard-ı mev’ud” yani “vaat edilmiş coğrafyayı ele geçirmek...”

Onların tescil defterinde “ard-ı mev’ud” dedikleri coğrafya Fırat ile Dicle arasındaki havzadır.

Hedefledikleri tek şey bu coğrafyada, Siyonizm’in bayrağını dalgalandırmak!

Öyle inanıyor ve öyle düşünüyoruz ki “bu plan, proje ve beklentileri” sükutu hayale uğrar..

Çünkü, boylarını aşan bir beklenti!.

Türkiye açısından zira devletin başında Recep Tayyip Erdoğan var.

Erdoğan’ın gençliğinden beri taşıdığı bir misyon var.. O da milli irade şuurunun hâkimiyetidir ve İslam inancı ile amel hususudur.

Bu meziyeti inancına taşıyan bir devlet büyüğü olarak, elbette ki siyaseti de derin ve kapsamlıdır...

Görünümde her ne kadar Türkiye ile İsrail arasında son zamanlarda bir yaklaşım söz konusu ise de bize göre Erdoğan’ın apayrı bir siyasi hamlesi vardır...

Bugüne kadar, yani 20 yıldan beri sürdürdüğü iktidarda hiçbir davasında yenik düşmemiştir Erdoğan.

Bu hususta da ve bundan sonra da inşallah her şeyin üstesinden gelecektir...

“Millet ittifakı” diye adlandırılan altılı ittifak da, boyunun ölçüsünü alacaktır diye düşünüyoruz!

Zira altılı ittifak, bize göre bir aldatmacadan ibaret olup, sadece CHP’ye ve ulusalcı sosyalist bir anlayışa hizmetten başka bir şey değildir.

Ama ne diyeceksin?

Siyaset dünyası bundan ibaretse diyeceğimiz bir şey yok.

Zira siyasette, özellikle Türkiye’de yıllardan beri yapılan siyasette, ister muhalefetler olsun, ister iktidarlar olsun hep yanlışlar silsilesine imza atmıştır...

Badirelerle karşı karşıya kalmıştır...

Bir türlü de kendine çeki düzen vermediği gibi, ileriye dönük başarı da sağlamış değil…

Her 10 yılda bir vesayetçi darbelerle karşı karşıya kalması da  bu istikrarsızlıktan kaynaklanmaktadır…

Her darbe Türkiye’yi en azından 10’ar yıl geri bırakmıştır.

Vesayetleri üreten, sahiplenen, kurgulayan da CHP’nin anlayışıdır.

Yaşananlar, tarihi tek parti şeflik ve dipçik döneminin mahsulüdür.

Bundan hep nemalanmıştır..

Kendini her ne kadar iktidara taşıyamamışsa da mecliste olma sözü ve ana muhalefet parti olma unvanını elden bırakmamıştır...

Ki bu da onun için bir şanstır ve kendini bununla diri tutmaya çalışıyor.

Her zaman bu köşede söylediğimiz gibi…

Bu partinin varlığı, kuruluş şekli, plan ve projesi, tümüyle dış orijinlidir...

Zerre-i miskal milli değildir, ahlaka ve inanca dayalı hiçbir sermayesi yoktur.

Yani gerçek yüzü yoktur.

İslam hilafetinin dağılışından sonra tarihi İngilizlerin Memalik-i İslamiye’yi böldürme projesi içerisinde kesinlikle CHP’nin de payı vardır.

Bu itibarla diyoruz ki;

CHP’nin bugüne kadar ülkemize ödettirdiği ağır faturalara artık bundan sonra fırsat verilmesin.

Zira CHP, devlet için, ülke için, millet için çok tehlikeli bir siyasi kuruluş olmakla beraber, millet artık aklını başına almalıdır...

Allah korusun bir gün gelip de nedamet çekip Recep Tayyip Erdoğan’ın arayışına girilmesin.

Osmanlının bünyesine çöreklenmiş, Yıldız Sarayının içine sızdırılmış piyon ve ajanların varlığı Sultan Abdülhamid’i alaşağı etmiş ve böylece cihanşümul bir devlet yok olup gitmekle beraber, ülke coğrafyasının bütünlüğü de elden gitmişti.

Sultan Abdülhamid Han’ı devirenler, geri dönmüş “ne yapalım, devlet elden gidiyor” demişlerse de ama heyhat iş işten geçmişti.

“Benim de yapacağım bir şey yok bu saatten sonra” diyen Sultan Abdülhamid olmuştur.

Buraya kadar kaleme aldığımız hususlar; Türkiye’de, yani devletin bazı önemli kurum ve kuruluşlarının, hatta Bakanlıkların bünyesinde olup bitenler, Ulu Hakan Sultan Abdülhamid’in hayatını ve siyasi mücadelesinin son dönemini aklımıza getiriyor...

Ne yaptıysa da devletin bünyesindeki çürümüş unsurlarla başa çıkamadığı için, hem kendisini götürdü, hem devletini, hem ülkeyi, hem de İslam dünyasını.

Keşke biraz daha Sultan Abdülhamid detaylı olarak etrafına baksaydı, en yakın insanların İngiliz ve Fransızlarla işbirliği içinde olduklarına vakıf olsaydı, devleti içten vuranları erken tespit etseydi.

Vaziyet böyle olmazdı..

İnanın ki ne kendisinin başına, ne Osmanlının, ne de İslam coğrafyasının başına bu ağır felaketler zinciri çökmezdi.

Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın başkanlığında olan günümüzdeki Türkiye’nin mevcudiyeti, özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki bazı devlet kurumlarının bünyesinde olup bitenler, gerçekten tehlike saçıyor.

Hem AK Parti aleyhinde vahim bir tehlike oluşturmaktadır...

Hem de milletin, devletin ciddiyetini düşürüyor.

Her ne kadar biz burada basın olarak, medya grubu olarak bunları yazıyor çiziyorsak da yanlış anlaşılmasın.

Söylediklerimiz, “dost daima acı söyler” kabilinden ele alınması gerekir.

Cumartesi günkü SÖZ Gazetesinin birinci sayfasından büyük puntolarla verilen haber dikkatinizi çekmiştir..

Haberin üst başlığı...

“Büyükşehir belediyesinde skandallar zinciri şok ediyor.”

Ana başlık ise..

“TUTUKLAMA; ŞANTAJ VE TEHDİT!”

Devamındaki spotlar da şöyle..

“Büyükşehir belediyesinde şantaj skandalı. Bircan azmettirdi, bilgisayar korsanı daire başkanına “Elimde kaydın var, para gönder?” şantajında bulundu.”

İşte insanları manen ve hükmen beyninden vuran bu haber, gerçekten Türkiye için, özellikle Diyarbakır’ımız için, özellikle iktidar partisi için, özellikle kayyımlık olgusu için çok manidardır, manidar olduğu kadar da çok tehlikeli bir gidişatı göstermektedir.

İnsanın aklına şunu getirmiyor değil...

Hayrola?

Bu ülke nereye gidiyor?

Kimler bizi sömürüyor?

Ehliyetsiz olan kimseler, nasıl olur da Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi gibi ciddi bir devlet kurumunda varlık gösterebiliyor..

Böylesi ahlak dışı hırsızlıklar, yan kesicilikler, edepsizlikler nasıl yaşanır?!..

Bunu düşünmemek mümkün değil.

HDP’nin, terör örgütü olan PKK’nın arka bahçesi olduğundan dolayı devlet Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da birçok yerlerdeki HDP’li başkanları aldı, yerlerine kayyımları atadı.

Bu kayyımların kaçta kaçı dürüstçe çalışıyor, milli iradeyi temsil ediyor ve halkın rahat nefes alabilme şansını temsil ediyor.

Elbette ki tümünü kastetmiyoruz.

Çok değerli kayyımlarımız var.

Mümtaz şahsiyete sahip olup, tenezzül etmeyen, özellikle Diyarbakır’ımızdaki Yenişehir Belediyesi ve Sur Belediyesi kayyımları, apayrı bir şekilde ciddi çalışmaları var...

Halkla ciddi bir şekilde işbirliği içinde çalışma şekilleri var.

Yani halkı üzmeden, yormadan, git-gel demeden, çıkarsız, menfaatsiz, rantsız bir yönetim var...

Ama ne çare ki Büyükşehir Belediyesindeki kayyımlık çalışma şekli, hiç de öyle değil.

Belediyelerin alt tabakalarında çalışanların yüzde 70’i HDP kalıntıları olup, belediyeyi içten vurmaya devam ediyorlar.

Bu da kayyım Cumali Atilla’dan devam ede gelen yanlışlıklardır.

Diyarbakır’da Cumali Atilla’nın yanlışlıklarında da öyle inanıyoruz ki Diyarbakır’ın siyasetine el atan ve kendini AK Partiye en yakın olarak gösteren bazı siyasi şahsiyetlerin etkisi söz konusudur.

Burada isimlerini zikretmeye gerek yok.

Zaten, bilen biliyor ve tanıyor...

Zira Cumali Atilla’nın yapmış olduğu hukuk dışı ve yasa dışı işleri basınımız tespit etmiştir, yazmıştır ve sonuca varmıştır.

İçişleri Bakanı Sayın Süleyman Soylu, derhal Cumali Atilla’yı görevinden almış, uzun bir süre görev vermemekle beraber, sonradan her nedense taltif edilircesine bu kez Ankara’nın Altındağ Belediye Başkanlığına atanması sağlanmıştır.

Öyle inanıyoruz ki partinin bünyesinde gizliden gizliye hüküm süren ve keza Diyarbakır siyasetini de elinde tutan o şahsiyetin eliyle ve dayatmasıyla Cumali Atilla’ya görev verilmiştir.

Gönül arzu ediyor ki şimdiki kayyımımız, Cumali Atilla’nın yoluna girmesin…

Bakınız, yukarıda Diyarbakır Söz Gazetesinin Cumartesi günkü nüshasında büyük puntoyla yazılan haberin oyuncusu Ercan Bircan’dır.

Ercan Bircan, Cumali Atilla’dan beri bu kurumda iş yapıyor.

Onun ve ekibinin yapmış olduğu skandallar zinciri nihayet burada son bulmuştur.

Haberin devamını sizinle paylaşalım;

“Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi'nde genel sekreter yardımcılığı görevini yürüten Ercan Bircan ile belediye çalışanı Ramazan Ekmedi, Gençlik ve Spor Daire Başkanı Mehmet Kesen’i şantaj ve tehditle istifaya zorladıkları gerekçesiyle tutuklandıkları ortaya çıktı.”

Bu haberin özetini yazıyoruz.

Haberi zaten iki gün evvel kamuoyu okumuştur ve herkes de biliyor.

Keza aynı paralelde, yani Büyükşehir Belediye kayyımlığının başkanlığı gibi Kayapınar Belediye Başkanlığına atanan kayyım Ünal Koç’un da resmi evrakta tahrifattan tut zincirleme yapmış olduğu antidemokratik, hukuk dışı, yasa dışı, keyfiliğe dayalı yanlışlıklara kadar, kayyımlık makamına yakışmayan, devletin önemli kurumunu hafif düşürücü şeyleri yapması da gerçekten ibret vericidir.

Defalarca bunu yazdık, çizdik.

İnanıyoruz ki bu yazdıklarımız sonuç vermiştir.

Sayın Soylu, geç de olsa gereğini yapmıştır.

Ünal Koç’u oradan alıp, Giresun’un ufacık bir ilçesine Kaymakam olarak göndermiştir.

Bakalım sonu ne gelecek?

Bunun gibi birkaç tane daha ilçelerin kayyımlarının yanlışlıklarını yarınki köşemizde kaleme alacağız.

En derin saygı ve sevgilerimle.