Görüş Bildir

BİR HİLÂL UĞRUNA YÂ RAB, NE GÜNEŞLER BATIYOR..! (II)

Evet, sevgili okurlar.

Dünkü yazımızın devamı olarak bugün de Mehmet Akif Ersoy’un “BİR HİLAL UĞRUNA YÂ RAB, NE GÜNEŞLER BATIYOR” ifadesini kullanarak sohbetimize başlıyoruz...

Mevzuyu genişleteceğiz...

Çünkü bu ifade ve ülkenin yaşadığı hal-i durum, der demez insanı derinden derine düşündürüp, “ne bu hal” dedirtiyor?

Sevgili okurlar.

Ülkeyi ülke eden, vatan mefhumunu büyüten temel unsurlardan birisi de hiç kuşkusuz ki, geride kalmış tarihi gerçeklerin bilinmesidir...

Özellikle öğrenmektir..

Ve aynı zamanda, yeni doğan nesillere bunu anlatabilmektir...

Tarihi, onların ruhi derinliklerine enjekte etmek gerekir...

Ancak, gençlik o zaman uyanık olur...

Geçmişten almış olduğu ibret levhasını kendisine birer ilmi ve tarihi ders olarak rehber edinir?

Onu öğrenir ve onu tatbik eder...

İşte istikbal denilen gerçek; geçmişin gölgesinde geleceğini öğrenip istiklalini sağlayabilme şansının yakalanması demektir...

Aksi takdirde geçmişten ibret almayan, yani aba ecdatlarının yaşam tarzlarını, dost kim, düşman kim, nasıl muamele gördüklerini öğrenmeyen bir gençlik, geleceğini kestiremez..

Yol da yürüyemez...

Körü körüne rastgele bir yaşama mahkûm olur...

Her türlü olumsuzluğa ve başarısızlığa mahkûm olup, yenik düşer...

Ne bir bütün olabilir, ne de yarınları güvenle tesis edebilir?

Onun için; Allah korusun gençliğimizi diyoruz!.

Ve diyoruz ki hedefimiz; geçmişe yönelik tarihi gerçeklerimizi öğrenelim, geçmişe yönelik atalarımızın dostu ve düşmanını önce bilip geleceğimizi kestirmeye çalışalım.

Bunu yapabilmemiz için de elbette ki objektif, yalan söylemeyen tarihe bakmamız lazım...

Doğru ve hakikatleri ifade eden tarih sayfalarına odaklanmamız gerekir...

Özellikle, bizden ve gençliğimizden saklanan tarihi araştırıp, bulmamız gerekir...

Okumalıyız, öğrenmeliyiz ve ona göre yarınlarımıza dair “yol haritamızı” çizmeliyiz...

Rastgele bugünkü siyasetin ve siyaset dilinin konuşma şekli; nerdeyse yüzde 80’i gerçek dışıdır..

Ancak, yüzde 20’si gerçeklere tekabül edebilir diyebiliyoruz..

Bu itibarla bizim tarihimizi bize yanlış anlatıp öğreten içimizdeki satılmış piyon münafıkların dışarıdan ithal ettikleri kavmiyetçilik, unsuriyet cehaletiyle toplumumuzu tanıştırıp bizi en kutsal değerlerimizden uzaklaştırma adına faaliyet göstermiştir...

Bu kirli bir ideolojidir..

Ki yıllar yılıdır yıkıma, kaosa, şiddete, teröre ve çöküşlere neden olmuştur..

Bu kirli ideolojileri terk etmeliyiz..

İçimizde barındırmamamız gerekir...

Her şeyden evvel, tarihin derinliklerine gömülmek istenen kültürümüzü, inancımızı, dinimizi, kitabımızı, objektif bir bilim gerçeğiyle araştırıp öğrenmekle bunları alt edebiliriz...

Ancak, bir yere varabiliriz.

Yoksa bugünkü siyasetin kirli dili ırkçılık adıyla yola çıkıp toplumu hedefinden şaşırtıp kendi siyasi ideolojileri uğruna gelecek koltuğunu sağlama alma adına, yalan dolanlarla halka nutuk çekmekle bir yere varılamaz.

Bu itibarla dünkü yazımızda İstiklal Şairimiz olan merhum Mehmet Akif Ersoy’un “Çanakkale Şehitlerine” yönelik dizelerinin bir bölümünü sizinle paylaşmıştık.

Bugün yine birkaç mısraını kaleme alıp sizinle paylaşmak istiyoruz;

“Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı dünyâda eşi?

En kesîf orduların yükleniyor dördü beşi,

-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya-

Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.

Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!

Nerde -gösterdiği vahşetle “Bu: Bir Avrupalı!”

Dedirir- yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,

Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!”

Bakınız, Âkif şühedalara nasıl hitap ediyor;

“Sen ki, son ehl-i salîbin kırarak savletini,

Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddîn’i,

Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran...

Sen ki, İslâm’ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,

O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın;

Sen ki, rûhunla berâber gezer ecrâmı adın;

Sen ki, a’sâra gömülsen taşacaksın... Heyhât,

Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât...

Ey şehîd oğlu şehîd, isteme benden makber,

Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber.”

İşte sevgili dostlar.

Akif bize neleri öğretmek için şühedalara nasıl sesleniyor?

Akif’in o seslenişi, bugünkü yaşam halimizi de yansıtıyor ve geleceğimiz adına da bizleri uyarıyor?

Bu itibarla o büyük insanların geçmişe yönelik tespitlerini hafife alıp “boş verme” hali bizi çok yanlışlara sürükleyebilir.

Nice bölünmelere, parçalanmalara, kupkuru ırkçılık bahanesiyle soysuzlaştırmaya götürebilir.

* * *

Dünkü yazımızın sonuna doğru Moiz Kohen isimli bir Osmanlı Yahudi’sinin “Turancılık” mefhumuyla, yani ideolojisiyle nasıl toplumun içine girip, toplumu dinsizleştiren kupkuru bir ırkçılık sevdasıyla nasıl hareket ettiğini ve nasıl yaşadığı halini Arapça bir küpür olarak sizinle paylaşmıştık.

O küpürün devamı olarak bugün de, Kanada’da Maksel Üniversitesinde öğretim üyesi olan bir şahsın, Türkiye için, Osmanlı için Yahudilerden en tehlikeli şahsın Moiz Kohen olduğunu söyleyen kupürünü sizlere sunuyorum..

Evet, Niyazi Berks aynen şöyle diyor;

“Moiz Kohen, Osmanlı bünyesinde Turancılık kavmiyetçilik fikrinin yaratıcısıdır.

Moiz Kohen, Turan isimli siyasetin kutsal kitabını yazmıştır.

Nitekim İngiliz yazarı Norston Churchill kendi hatıra defterinde I. Dünya Savaşını anlatırken, Osmanlıyı yıkan ve 1914’te I. Dünya Savaşına sokan yegâne temel unsurun Selanik Yahudi dönmesi Moiz Kohen’in olduğunu söylemektedir.

Ve aynı zamanda İttihat Terakkinin Sultan Abdülhamid’i alaşağı edip Selanik’e sürgün edenlerin başını çeken yine bu Moiz Kohen’dir.

Moiz Kohen ise 1883’te Selanik doğumlu bir insan olup, Yahudi kökenlidir.

Hukuk fakültesinde okumuş, fakat II. Meşrutiyet’in ilanından sonra İttihat Terakkinin en başucunda rol oynayan birisidir.

Rumeli isimli gazeteyi kendisi çıkarmıştır.

Yunus Nadi de aynı o Yahudi dönmelerden olup İttihat Terakkinin methu senasını yapan bir gazeteci…

***

Ders-i ibret içeriyor bu kupürler!...

Zihnimize not etmemiz gerekir..

Aynı zamanda, milleti yönetmek isteyen bazı siyasetin kilit noktaları, ister muhalefet olsun, ister iktidarlar olsun, bunların mahiyetini öğrenmeleri ve yol haritası olarak görmeleri için yazıyoruz.

İslam’ın yasakladığı ırkçılık ve kavmiyetçiliği İslam gerçeğinin önünde kimse tutamaz..

İslam’ı arka plana atıp sadece ırkçılığın derinliğine sapan insanlar, kesinlikle ne kendilerine, ne milletine, ne de vatanına bir fayda sağlayamazlar?

Irkçılık vasıtasıyla toplumu İslam’dan uzaklaştırma çabaları da zarardan başka hiçbir yarar getirmez.

Bu itibarla bizim için yani Türkiye insanı için hem de devletiyle, milletiyle birlikte el ele verip İslam’ın ana hukuk gerçeğine sarılmalıyız.

Bakınız, Âkif şiirinde bu minvalde ne diyor?..

 “Sen ki, son ehl-i salîbin kırarak savletini,

Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddîn’i,

Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran...”

İşte bakınız İstiklal marşımızı yazan o büyük insan Âkif bize neleri öneriyor ve öğretiyor..

Selahaddin-i Eyyubi Kuzey Irakta Selahaddin adını taşıyan bir beldede doğmuş bir insan.

Kürt olmakla beraber, her şeyden evvel bir Müslüman.

Hem de İslam komutasını elinde tutarak Kuds-i Şerif’i kurtaran Kudüs’ün Fatihi.

İşte bunları toplumsal vicdanın terazisinden geçirmek gerekir.

Bakınız, kupürler.

Okuyabilen okuyabilir.

Okuyamayan da okuyabilenlere okutabilir.

İşte konuşan hakikattir ve onu da kanıtlayan bu kupürlerdir ve tarihi gerçeklerdir.

En derin saygı ve sevgilerimle.

Hayırlı cumalar...

 


Bu Makale 1390 kere okunmuştur.