BİR İSLAM COĞRAFYASINDA BOLŞEVİZMİN HAKİMİYETİ OLUR MU? (II)

Evet sevgili okurlar!

İki günden beri yazımıza başlık olarak kullandığımız “Bir İslam Coğrafyasında Bolşevizmin Hakimiyeti Olur mu?” ifadesiyle sohbetimize devam ederken, ancak soru mahiyetinde konulan bu başlık elbette ki yanıt ister.

Yanıtlamak gerekirse birinci safhada hemen şöyle diyebiliriz; Evet, gerçekten hiçbir İslam coğrafyasında bolşevizmin hakimiyeti söz konusu değildir ve olamaz.

Zira iman noktai nazarında her zaman tarih boyu hakkın batıla galip geldiğini, batılın yok olmaya mahkum olduğu tarihsel ve bilimsel olarak bilinmesi gereken bir kaziyeyi muhkemedir.

İslamın galibiyeti geç de olsa bile kuşkusuzdur.

Hele hele bolşevizmden ibaret olan mevcut toplumsal bir ilhadın varlığı, inkarcılığın varlığı, küfrün oldukça azdığı hiç kimse şüphe götürmesin ki bunlar hiçbir zaman karşılıksız kalmaz.

Geç de olsa bir gün Allahın gayretine dokunur ve atılması gereken acımasız şamar gibi tokat, o küfrün yüzlerine vurulur ve dağılır gider.

Zira dünya tarihi bize bunu gösteriyor.

Peygamberlik silsilesindeki vuku bulan olaylar, her bir peygamberin galibiyetiyle sonuçlandığına göre, ölümüne de olsa İslamiyet büyük bir hızla ilerliyor ve yeryüzünde gerekeni neyse yapıyor.

Siyaset milli bir felaket olmamalıdır.

Felaket olunca milli helakete neden olur.

Milli helaket nerden geliyor onu bilmek lazım.

Başta küfür dünyasının münafık dünyasıyla bezirganlık yaparak bir kervan gibi yola çıkıyorsa o kervanın yolunu birileri keser düşüncesiyle yola çıkmak gerekir.

“Siyaset felaket olursa milli helakete neden olur” ifadesi tarihi ve bilimsel gerçeklerdir.

Bu itibarla Bediüzzaman Hazretleri siyasetin hiçbir zaman islamiyeti kendine alet edemez, onun gölgesinde yürüyemez.

Onun içindir ki Bediüzzaman Diyor ki; ‘Eûzü billahi mine’ş-şeytani ve’s-siyaset"

"Ben şeytan ve siyasetten Allah`a sığınırım."

Siyaset içinde olunca kendini beğenmişlik söz konusu olur ve bu da Allah inancına aykırıdır, hudbinliktir, firavunlaşmadır, bunu da elbette ki gaflet bir dünyanın içinde sinsice büyüyerek gelebiliyor.

Ve her zaman da gelmiştir.

Ve nice nice değerli insanları götürmüştür…

Gerçekten korkuyoruz yeni bir 27 Mayıs bir daha gelmesin..

İşte Demokrat Parti’nin 1950’den 60’lara kadar siyaset milli olarak gerçekleştiyse de sonradan milli olma halini yitirdi, Cumhuriyet Halk Parti’nin dikta mezalimine maruz kaldı..

Ve üç büyük devlet adamı nihayet idam edildi…

O günlerde nice aileler yıkılıp yok oldu.

Bu itibarladır Bediüzzaman diyor ki menfaat üzerine dönen siyaset bir canavardır…

Önce parçalar, yer, bitirir, sonra döner sahibinden diş ve tırnaklarının kiralamasını ister.

Evet!

Bu yapılan deneyimlerde müsbet bir gerçektir.

Onun için burada sözlerimizi bitirmeden muhterem can dostum Abdurrahman Dilipak beyefendinin dünkü yazısının bir bölümünü sizinle paylaşmak istiyorum.

Dilipak hocanın “Siyaset maslahat vesilesidir!” başlıklı yazısı aynen şöyle:

“Bir işi “Bismillah” diye başlayıp sürdürmek istiyorsanız önce Şeytan’ın şerrinden Allah’a sığınmanız gerekiyor. Bunun bir sonrası arınmanız gerekiyor. Yani söyleyeceğiniz söz ve yapacağınız işin İlahi rızaya aykırı olmaması gerek. Bunun içinde başlangıç, süreç ve netice itibarı ile düşünce ve yol haritanızın Allah’ın rızasına uygun olup olmadığına bakmanız gerekiyor. Çünkü “Kem alat ile kemalat olmaz”. Ve siz kendi nefsinizdeki kiri-pası temizlemeden başkasına temizliği öğütleyemeyeceğiniz gibi, kirli ellerle temizlik yapamazsınız.

Bu anlamda siyasetin bir fıkhı olmalı. Bu toprağın bir tarihi var. Bu halkın bir geleneği var. Bunu da görmemiz gerek. Toplumun ortak hafızasından ve tecrübeler birikiminden ders almamız gerek. Yoksa yol alamayız. Kırar-dökeriz! Altı ay bir güz gider, bir arpa boyu bile yol alamayız. Yaptıklarımızı da yıkarız. “Ben yaptım oldu” olmaz. “Beni bana bırakma, beni nefsimle baş başa bırakma, nefsimin kibrinden, heva ve heveslerinden sana sığınırım Rabbim” diye dua eden ilim ve hikmet sahiplerinin öğütlerinden ders almamız gerek.”

Bu itibarla diyoruz ki siyaseti maslahat olarak kullanmalıyız..

Küfrün, edepsizliğin gölgesinde siyaseti yürütmemek kaydıyla olmalıdır.

Hele hele bir de zulmün külahını adaletin başına giydirip şeytan iken, kendini melekleştirmeye çalışan makyajlı ve aldatıcı kelimelerle kimse hedefe ulaşamaz…

En derin sevgi ve saygılarımla…

Hayırlı Cumalar…