ÇÜRÜMÜŞLÜĞE YÜZ TUTAN BİR TOPLUM NEREYE GİDER!!! (II)

Evet sevgili okurlar!

“Çürümüşlüğe yüz tutan bir toplum nereye gider?..” başlıklı yazımıza devam ediyoruz.

Gerçekten her zaman ifade etmeye çalıştığımız gibi “Devlet-i Aliyeyi Osmaniye” olan, yani tarihe büyük şan ve şeref veren yüce Osmanlı Devleti’nin yeryüzünden silinip atılma projesi elbette ki rastgele bir plan değildir...

Ki, sıradan bir organizasyon da içermiyor..

Kurgulanmış, yüzyıllar önceden Siyon ve Haçlı emperyalizmin dünyayı ele geçirme yöntemleri doğrultusunda atılmış bir adımdır...

Çünkü, atılmak istenen bu minvaldeki adımların karşısında duran tek güçlü unsur, Osmanlı İmparatorluğu olmuştur...

Ve Hilafet-i İslamiye her daim karşısında durmuştur...

Yani İslam dünyasının, özellikle ehl-i sünnet ve cemaatin omuz omuza vererek, Arapı, Çerkezi, Türkü, Kürtü, Lazı demeden namaz saflarındaki duruşları gibi, her alanda, her yerde, her platformda tevhid inancı nokta-i nazarında, bir olmuşlardır...

El birliği ve güç birliği içerisinde; yeryüzüne yayılmayı başarmışlardır..

“Allahu Ekber” nidalarıyla başta Osmanlı ordusu olmak üzere dosta düşmana gereken “ders-i” vererek, onlar  “hak yoluna” intikal ettirmişlerdir...

Çünkü, Osmanlı hilafetinin dünyasında “küfür ve ilhat karanlığı” yoktu.

Aydınlık vardı, ilim vardı, kültür vardı, inanç vardı...

Haram yeme yoktu.. Ki  kimse tenezzül etmiyordu...

 Aldatma yoktu..

Kimse kimseyi kandırmıyordur..

Kirli ve karanlık, hileli oyunların içerisine girilmiyordu..

Her şey şeffaf ve samimi, cam misali aleniydi..

Barış, kardeşlik ve uhuvvet vardı...

Osmanlı’daki bu ruh, dünyanın dört bir yanına yayıldı..

Nitekim, Bizanslılar, yani Doğu Roma İmparatorluğu koskocaman Payitahtı olan bir Konstantine’yi kaybetti...

Sultan Mehmet Fatih,, İstanbul’u fethetti...

İşte bunu içlerine sindiremeyen Haçlı ve Siyonistler kendi aralarında gizliden gizliye  oluşturdukları “Siyonist mahfelleri” Osmanlı’nın içerisine, sızdırdılar...

Başta Mısır olmak üzere, İstanbul’a içten kiraladıkları taşeron ve ajanları “yerleştirerek” devlet idaresinde söz sahibi oldular...

Aldıkları eğitimle kendilerini geliştirerek, Osmanlı Devleti’nin temel kaidelerine nüfuz edici oldular...

Peyderpey Devlet idaresini ele geçirdiler...

 Ta ki Osmanlının son halifesi olan Sultan Abdülhamid’i tahttan indirinceye kadar; “sinsice” faaliyet gösterdiler..

Çünkü her biri “siyonizmin” uşağıydı... Mason localarının yetmeleriydi..

Ama devlet nüfuzunda “dost görünen” ata düşmanlarıydılar..

Sonuç itibariyle, bu yapı “İttihat Terakki” isimli bir parti kurdu...

Kurucular tamamen “Mason localarının” himayesindeki kafalardı...

Siyonizm’in ve  Haçlı Emperyalizmin “emir komutasına” göre hareket ediyorlardı...

Gaye Osmanlıyı yıkmak..

Nihayetinde Osmanlıyı yıktılar..

Cumhuriyet kuruldu..

Ama Cumhur’un arkasında olmadığı bir Cumhuriyet sistemini, uygulama şeklini, Türkiye’ye dayattılar...

Sistemi öylesine “makyajladılar, parlattılar, boyadılar”  bir kurtuluş olarak gösterildi..

Ama içi “kanlı, buhranlı, şirretli, terör, fitne, ırkçılık” kaynıyordu...

Ve bu kaynayan kazanın içerisinde, bir milleti attılar..

Millet ne yapsın?..

Milli Mücadele’den yeni çıkan bir toplum yorgun bir vaziyette idi...

Büyük bir inkıyat ve itaatle, getirilen antidemokratik yasalara ve anayasalara boyun eğdi...

Darbelerin, darbecilerin hegemonyasına bile ses çıkaramadılar.

Ta ki 15 Temmuz 2016 tarihine kadar…

Millet kendine geldi, uyandı 250 – 260 tane şehit vermekle ülkeyi o badireden kurtarabildi.

Gerçi hala da tehlike bitmiş değil...

Şunu da bilmemiz gerekir ki, Cumhurbaşkanı sayın Erdoğan’ın Türkiye’sinde, kendilerinin de, dimdik ayakta olduğu sürece, keferetül fecelerin emelleri “kursaklarında” kalacaktır..

Onun iman ve inanç faraseti sayesinde ülke inşallah her gün biraz daha dev adımlarla ilerleyecektir..

Artık bayatlamış, pas tutmuş Kemalist ve Seküler anlayışlar “tarihin sayfalarına” gömülecektir...

O anlayış; yok olmaya mahkum olacaktır.

Her ne kadar Seküler ve Kemalizm anlayışı, topluma yeni bir din olarak yutturulmaya çalışılsa da, bu millet değerlerinden taviz vermez...

Çünkü, bu halkın, bu ümmetin inançtan ve İslamdan almış olduğu temeli sağlam, bir değer ölçüsüsüne sahiptir.

Yıllar yılıdır “zarar veriliyorsa da, düştüğü yerden filizlenerek büyüyor, ayağa kalkıyor...

Yani ülke insanı devletiyle milletiyle teyakkuza geçmiş, kendini toparlamış durumdadır bugün!.

Bilinmelidir ki kesinlikle Osmanlı Devleti tarih boyunca İslam Dünyası’nın hamisi ve güçlü bir korucu unsuru olmuştur...

Hem de gaddar düşmanlara karşı “zaferler” elde ederek; davasını büyütmüştür….

Bu itibarla son olarak El Mümtahine Suresi’nin ikinci ayetinin yüce mealiyle yazımızı sonlandırıyoruz.

Ayet mealen aynen şöyle:

“Şâyet onlar sizi ele geçirirlerse, size düşman olurlar, size ellerini ve dillerini kötülükle uzatırlar ve inkârcı bir toplum olmanızı arzu ederler”

Böylece Allahu Teala sizin heybet ve cesaretinizi düşmanınızın yüreklerinden çıkarıp yerine sizin kalplerinize onların korku ve endişeleri kalbinize girmiş olur.

En derin sevgi ve saygılarımla…