DEMOKRASİ Mİ, İNSAN TEMELHAK VE ÖZGÜRLÜĞÜ MÜ VEYA İSLAMSIZ YAŞAM MI?!

Evet, sevgili okurlar.

Başlık olarak kullandığımız ifadedeki her üç kavram da birbiriyle eşit değerdedir.

Her zaman mutat olarak sizinle paylaşmak istediğim ana meselelerin bütünlüğü “milli birlikteliktir, beraberliktir ve ülkenin bölünmez bütünlüğüdür.”

Bu ana faktörü, ana ilkeyi, ana gerçeği koruyabilme şansını elde etmek için, inanmış milletimizin “milli ruhunu, milli tarihini, milli kültürünü yaşamak ve yaşatmak gerekir..”

Buna da “İslam ruhuyla yaşamak” denir.

Yoksa “demokrasi” gibi, “insan temel hak ve özgürlüğü” gibi içi boşaltılmış kavramlarla toplum bir yere varamadığı gibi devleti yönetenlerin de gerçek hedeflerine varabileceğine inanmıyorum.

Zira her şey zıtlaşmadır.

Birbiriyle ters düşmektedir.

Çünkü inanan bir İslam ülkesi olarak tarihi coğrafyamıza bugün sahip değiliz...

Ne coğrafik yönde, ne de inanç yönünde; dünü koruyabilmiş değiliz!...

Tarihi kültürümüz ne ise bugün o kültürle yaşamıyoruz...

Tarihi inancımız ne hazindir ki, bugün yaşamadığımız gibi; “yok olmasına” yönelik, küfürlü bir hayatı benimsemiş gidiyoruz...

İçi boş, yaldızlı kavramların “hipnozuyla” benlik kaybını yaşıyoruz...

Kaptırmışız kendimizi; “Demokrasi” gibi, “insan temel hak ve özgürlüğü” gibi kokuşmuş kelimelerin rüzgarına!...

Unutuyoruz, Avrupa’dan “bu kavramların” ithal edildiğini...

İnsan suretindeki insi şeytanların içimize sızıp, sözde “medeniyetleri” ihraç ettiklerini...

Batı dünyası, “İslamsız bir kültürü ve yaşamı” dayatıyor...

Ve ne hazindir ki alınan bir ders-i ibrette yok!...

Onun içindir ki, dünü arar haldeyiz!...

Her şey solda sıfır...

Zira “demokrasi” denilen kavram, “insan temel hak ve özgürlüğü” denilen ideoloji, milli iradeyle imtizaç etmemiştir..

Tarihle, kültürle, medeniyetle ve bu coğrafyanın milli değer ve inancıyla, “donatılmamıştır?”...

Bilakis, “yıkıcı” olmuştur...

Zehir saçan Yahudi ve Hıristiyanlık anlayışına “yem edilmiştir?”...

Bakıyoruz ki, “bu zehri” içimize akıtan ya kirli medyadır...

Veya siyasetteki bunamış politikacılardır..

Veyahut da “batıla ve batıya” dayalı “vesayet” sevdalısı devşirmelerdir?..

***

Hep ifade ediyorum...

624 yıl hükümran olan bir Osmanlı Devleti’nin bünyesine taşıdığı değişik etnik milletlere mensup insanlara, değişik illere, değişik coğrafyalara aşıladığı ve yaşattığı İslam kardeşliğini, İslam terbiyesini bütünleştirerek, yaşamadığımız sürece...

Pek tabi ki, tarih boyunca batı planlarına ve projelerine karşı sergilenmiş, “iman kudretine ve bayrağına” sarılmadığımız müddetçe, bizim alabileceğimiz hiçbir mesafe olamaz..

Bizim, “ecdat mirasını” diri tutmamız lazım...

O mirasa, “halel” getirmememiz lazım...

Kurda sormuşlar boynun neden kalın demiş..

O da demiş ki; “her işimi kendim yaparım..!”

Türkiye dahil, İslam coğrafyası kendi iç meselelerini, sıkıntılarını, sorunlarını “milli iradesinin inancı paralelinde” çözdüğünde, “sahili selamete” kavuşur..

Yoksa hal-i durum yarın, bugünden daha kötü olur!?..

***

Başta ifade etmeye çalıştığım gibi içimizi ve beynimizi morfinleyerek, parlak nutuklarla, içi boş ama makyajlı kelimelerle bizi zehirleyen, “Batı ve batıl” kültürden arınmamız lazım..

Nitekim, bugün ekonomiksel olsun, ahlaki değerler olsun, aile bütünlüğü olsun, ülkenin bölünmez bütünlüğü olsun; derin bir sarsıntı içerisinde, kaygı üretici!…

Bakınız Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim, “Âl-i Îmran” suresinin 120. Ayetinde mealen bize şöyle sesleniyor...

 “Size bir iyilik gelse tasalanırlar, kötülük gelse sevinirler. Ama sabreder ve Allah'ın emirlerine uygun bir hayat yaşarsanız, onların hileleri size hiçbir zarar vermez. Muhakkak ki Allah, onların yaptıklarını çepeçevre kuşatmıştır.”

Gazetede ayetin orijinal metnini yazamadığımız için ancak bir iki cümle sizinle paylaşırız.

“İn temseskum hasenetun tesu/hum”

Eğer bir güzellik, bir iyilik size gelse onlar üzülürler.

Size bir kötülük gelse ona sevinirler, mutlu olurlar.”

İşte bize göre bu ayetin tüm ümmete bir ders-i ibret olması gerektiği gibi özellikle devletin imkânlarını ve milli iradeyi elinde tutanların ruhi derinliklerine yerleşip, hayat bulması gerekir...

Bu ayete inanmaları lazım…

Özellikle ve öncelikle, şiddetle inanarak üzerinde durması gerekenler de siyasilerimizdir.

Siyasilerimizin, bu hakikatleri her şeyden evvel kavramaları ve düşünmeleri gerekir.

***

Sevgili okurlar...

Hükümet iki gün önce “Suriye ve Irak’ta” bulunan askerlerin, iki yıl daha orada bulunmaları yönünde hazırlamış olduğu tezkereyi meclise getirdi.

Tezkere meclisten geçti..

Ama, “geçmemesi” için “oy kullanan” iki parti var..

Biri CHP diğeri HDP..

İki partinin ortaya koyduğu tavır, adeta batı dünyasının düşüncelerine iştirak etmektir...

Daha açık bir ifadeyle, batı emperyalizminin adına veyahut batı dünyasının gizli planlarının nam-ı hesabına, onlarla işbirliği yapan bir siyasi hareket sergilenmiştir...

Temsiliyet, CHP ve HDP olmuştur.

Diğer partiler, başta iktidar parti olmak üzere birleşip ittifak etmişlerse de tablo,  siyaset dünyası açısından hiç de iç açıcı değil!.

Hâsılı kelam, milli olmayan ve hem de demokrasi adına adım atan nice “ihanet anlayışları” dün olduğu gibi bugün de yaşamaktadır...

Ne yazık ki, “bu ihanetlerle” demokrasi adı altında icra ediliyor olması, bu milletin milli vicdanını incitiyor, elem veriyor...

Milletle ters düşülüyor...

Kahredici olan da, bu anlayışların milletin vergileriyle beslenip palazlanmasıdır...

En acı yön de budur...

Ama ne yapacaksın?

Demokrasi var(!)

İnsan temel hak ve özgürlüğü var(!)

Demokratik bir seçim atmosferinde herkes istediğini düşünebilir ve yaptıklarını rahatlıkla yapabilir(!)

Ama bu milletin sırtından; geçinerek!…

Gelen giden iktidarlar ne yapmışlar?

Şekli olarak tatlı ve güzel makyajlı bir hayatla aldatıcı bir şekilde milletin karşısına çıkıp millete vaatleri dağıtırken, miat doluncaya kadar hiçbir şey yapmış değiller..

Ki çaresiz kalan millet de kendine çekidüzen veremiyor...

* * *

Bakınız, sevgili dostlar.

Bizim söylediklerimizi onaylayan ve kanıtlayan temel görüş “Neml” suresinin 48. Ayetidir.

Bu ayet gerçekten her şeyi ifade ediyor.

Bilen bilir, bilmeyenler de bilenlerden öğrensin.

Ayet der ki;

“O şehirde (insanlar arasında) dokuz çete vardı ki, bunlar iyiliğe hiç yanaşmaz, ülkede bozgunculuk ve fesat çıkarıp dururlardı, barışa yanaşmıyorlardı.”

İşte mevcut resmi politika, ne yazık ki bir asırdan beri batı emperyalizmi adına bu tür kirli planlarla kendine hayatiyet veriyor ve kazandırıyor.

Olan millete oluyor.

Hani bir atasözü var;

“Koyun can derdinde, kasap et derdinde.”

Ülkemin siyasi hayatı böyle!...

En derin saygı ve sevgilerimle.