DEVLETİMİZ HUKUK DEVLETİ Mİ, KANUN DEVLETİ Mİ?! (III)

Sevgili okurlar.

Malumunuz üzre dün akşam “Mübarek Kadir Gecesi” idi.. Ve büyük bir huşu içerisinde inanlar olarak, idrak ettik..

Öncelikle, İslam camiasının bu “mübarek gecesi” kutlu ve mutlu olsun..

İslam camiasının tümüne, bizlere ve siz değerli okurlarımıza da hayırlı ve uğurlu olsun.

Cenab-ı Allah, dualarımızı, yapmış olduğumuz ibadetleri kabul ve karin eylesin…

Böylesi geceleri yaşayıp geçirmemiz, elbette ki inanan Müslümanlar olarak bize haz ve mutluluk veriyor.

Allahû Teâlâdan temennimiz, tekrarını hepimize nasip eylesin…

***

Bugünkü sohbete gelirsek..

Yazı başlığımız yerini koruyor..

Ki dünden devam diyoruz..

Size vermiş olduğumuz sözden dolayı bugün de geçmişe yönelik olup biten iğrençlikleri, kuzu postu giymiş kurt misali devletin ve şerefli Türk Silahlı Kuvvetlerinin içine sızmış, üniformalarını taşıyan bedbaht vesayetçi, darbeci, hıyanet erbaplarının geçmişe yönelik yaptıklarını deşifre edeceğiz…

Şunu öncelikle ifade etmek istiyorum..

Söz konusu mevzuumuzda, Şerefli Türk Silahlı Kuvvetlerinin mevcut kadrosunu tamamıyla tenzih ediyoruz…

Her zaman olduğu gibi son günlerde de Kuzey Irak’ta yapmış oldukları cihad mücadelesini ve Türk Silahlı Kuvvetlerine yakışır şekilde çalışmalarını elbette ki milletçe destekliyoruz, takdir ediyoruz.

Çünkü bu ülkenin milli birlik ve bekasının teminatıdır..

Bu milletin bağrından çıkmış göz bebeğidir!..

Cenab-ı Allah’tan dileğimiz, niyazımız şudur ki…

O geçmişe yönelik iğrençliklerin, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin kutsal değerlerin bünyesine yeniden sızmaması, tekrar eski günlerin yaşanmamasıdır…

Tek temennimiz bu yöndedir…

Gerçekten o günler, çok karanlık günlerdi.

Bunaltıcı, dumanlı havadan beslenen kurtlar, “mazlum millete” vahşice saldırıyordu…

Acımasızlıklar diz boyuydu..

Ama şimdi şükürler olsun ki “Peygamber Ocağı” vasfıyla, milletinin ve devletinin “göz bebeği..”

Zerre-i miskal bir tereddüt yok..

Şanlı bayrağımızı her yerde, göğsümüzü kabarta kabarta dalgalandırıyor…

***

Değerli okurlar…

Dünkü yazımızda ifade etmiştim…

Dönemin DGM Cumhuriyet Başsavcısı Nihat Çakar, iki tane çocuğumuz başta olmak üzere tüm ailemizi, hatta bizimle çalışan mesai arkadaşlarımızı töhmet altına almak için, enva-i kumpaslar kurdu..

Kanun dışı, hukuk dışı, yasa dışı keyfiyete dayalı, bölgenin kanayan yarası olan feodal yapının işbirliğiyle, PKK tandanslı, KCK yanlısı kişilerle omuz omuza vererek; “vesayet terörü” estiriyordu…

Bu kişiler, devletin imkânlarını bizim aleyhimize “fütursuzca” kullanıyorlardı..

Zaman gösterdi ki o dönemin o insanları FETÖ’yle işbirliği içindeymiş..

Bugün yine aynı onların nesillerinin uzantıları, FETÖ’yle işbirliği içinde, varlıklarını unutturmuyorlar..

Ki bu sinsi yapı, dün olduğu gibi bugün de FETÖ libasını “emellerini, yasadışı faaliyetlerinin” alanını açma adına; kullanıyor…

Nitekim görüyoruz, basına ve mahkeme kayıtlarına geçen, OHAL komisyonlarından dönen çok masum insanlar, FETÖ denilen yapıyla uzaktan yakından alakası olmamalarına rağmen, mağdur edildi…

Nice polis memurları, askerler, öğretmen ve öğrenciler, büyük mağduriyetle karşı karşıya kalmış durumda!

Cumhurbaşkanımız da zaman zaman yaşananlara dikkat çekerek, şu ifadeyi kullanıyor…

“At iziyle it izi birbirine karıştı…”

Ne yazık ki öyle..

Ama gel gör ki, “Kuzu postu” giymiş bu kurtlar hala da rahatlıkla iş yapıyorlar.

Özellikle, AK Partiye yakın insanlar olarak kendilerini gösteriyorlar..

Bu libasla adeta dokunulmazlıkları var gibi gösteriliyor…

Bu da, gerçekten düşündürücüdür.

Sözü burada kısa keselim.

Dünkü yazımızda şöyle demiştik.

“Hukuka aykırı bir şekilde devletin içerisine sızmış kirli eller, antidemokratik uygulamalara yönelerek, millete ne kadar ağır faturalar ödetilmişse, bir o kadar da devlet ödemiştir..

Diyarbakır’ın Sur ilçesindeki Hendek-Barikat terörü olaylarından tutun da, İstanbul Taksim Gezi Parkı olaylarına kadar…

17-25 Aralık operasyonları…

15 Temmuz hain darbe girişimi..

Tüm bu “ihanet dolu” olayların ağır faturalarını hep millet ödemiştir...

Yalnız vergileriyle oluşan ağır bütçesiyle değil.

Hem o var, hem de toplumun nice ailelerinin birer canları durumundaki ana baba kuzuları, evlatları yok olup gitmişlerdir.”

* * *

Sevgili dostlar.

Dünkü yazımızda dile getirdiklerimizin tekrarını bugün de sizinle paylaşıyoruz.

Zira olay çok vahim, çok ciddi ve çok iğrenç…

Düşünün.

DGM Cumhuriyet Başsavcısı olacaksın.

Senin gibi düşünmeyen ve senin yapmış olduğun yasa dışı, hukuk dışı eylemleri yazan bir medya grubunu kirli bir anlayışla, ablukaya alacaksın…

Medya grubunun bazı mensuplarına kirli tuzaklar kuracaksın..

Ve değişik oyunlarla çeşitli suçlamalar getireceksin.

Sonra da fiyaskoyla neticeleneceksin.

Bundan daha ağır ve daha vahim kirli organizasyon ve kumpas olabilir mi?..

Ya da, düşünülebilinir mi?..

Bakar mısınız?…

Hazırladığı sahte iddianamenin dayanak noktası, 7. Kolordu Komutanlığındaki bir grup güruh…

Sözde terörle mücadele ederken ölü bir teröristin üzerinde yakalandığına dair PKK diliyle yazılmış bir iğrençlik levhası..

Bunu, dayanak noktası olarak gösteriyor.

İnsanları tutuklamak için, sahte andıçlamayı yasallaştırıyor..

Hem de kolordu komutanının imzasıyla…

Dün, sahte iddianamenin küpürünü sizinle paylaşmıştık.

Aynı o kirli tezgâhın oyun hesabı olarak bilinen iddianameyi “Sami Güngör” isimli sıradan bir savcıya hazırlatmıştı..

Nitekim ortaya çıktı ki, Sami Güngör’ün de uzaktan yakından olayla alakası olmadığı gibi, olup bitenlere muttali bile değildi.

Ancak Başsavcı Nihat Çakar’ın dayatmasıyla hazırladığı yalan ve iftira dolu sahte iddianameyle kendini gündeme getirdi..

Ve o iddianameyi çürüten de 4 No’lu DGM’nin yargıçları oldu...

Ciddi bir araştırma, soruşturma neticesinde “adalet tecelli” etti…

Bize yapılanların hepsi; “sinsi ve kirli” bir anlayışın kumpası, organizasyonu!

İşte bunların hepsi, bir bir ortaya çıktı…

***

Sevgili okurlar…

Dün adalet namına hazırlanan sözde iddianamenin küpürünü sizinle paylaşırken, bugün de 4 No’lu DGM hâkimlerinin vermiş oldukları; beraat kararını sizinle paylaşıyoruz.

İddianame ve Kolordu Komutanlığından gelen suçlama fişlemelerini de çürüten bir karar.

Keza 7. Kolordu Komutanlığının iki Kurmay Albayı tarafından hazırlanmış olan ve tamamıyla yafta ve iftiradan meydana gelen olaylar…

İşte o dönemin Binbaşısı Fevzi Turan tarafından hazırlanan ve 7. Kolordu Komutanlığını yalanlayan belge.

Bize göre bunların hepsi devletin birer ayıbı olsa gerek!

En derin saygı ve sevgilerimle.