DEVLETİMİZ HUKUK DEVLETİ Mİ, KANUN DEVLETİ Mİ?! (IV)

Dünden devam diyoruz!..

Yazı serimiz aynı minvalde, başlığımız da yerini koruyarak devam ediyor!..

Bugün; dördüncü gün!..

Zira, sizinle hasbi hal ettiğimiz mevzular ve eksenindeki gelişmeler, dün olduğu gibi bugün de; “bizi” haklı çıkarırken dile getirdiğimiz gerçekleri de “tescil” ediyor..

Boşuna söylenmiş söz değil; “zaman en büyük müfessirdir” diye!..

Ama burada önem arz edici olan da; “olumsuzluklar zincirine” dair olaylara yerinde ve zamanında müdahale edilmesi..

Eğer ki edilmediği taktirde; bu kez yaşanlara dair “Atı alan Üsküdar’ı çoktan geçti” neticesi ikmale geliyor!

***

Sevgili okurlar…

Gerek bu köşede dile getirip, sizinle paylaşmış olduğum konular.. Ve gerekse yayın kuruluşumuzun, haber, yorum ve manşetlere konu olan mevzular!.. Bilaistisna, kılı kırk yararak, bölerek, sorgulayarak, irdeleyip, inceleyerek “hakikat” oranı ölçüsünde, dile getirmektedir…

Ki tarafsız, ilkeli ve objektif! Tavizsiz ve kırmızı çizgiler noktasında irdeliyoruz..

Doğruya doğru..

Yanlışa yanlış…

İşte bu şiar ve düsturla yola çaktığımız içindir ki; siz okurlarımızın takdirine, güvenine ve alakasına mastar oluyoruz..

Ne diyoruz; “gerçekler” göz ardı edilemez, hakikatler de “karanlıkta” bırakılamaz! Er, ya da geç “gün ışığına” çıkar!

***

Yazı serimize kullandığımız başlığın muhtevası hepinizin takdirine şayandır! Ülkenin hal-i durumuna karşı, söyleyebileceğimiz “Görünen köy kılavuz istemez!”

Ki bundan dolayıdır da; “DEVLETİMİZ HUKUK DEVLETİ Mİ, KANUN DEVLETİ Mİ?!” diyerek anlamlı bir başlık oluşturduk!

İfadenin açılımına ve meramına gelince!

Şöyle ki…

Geçmişe yönelik, zaman dilimi içerisinde oluşan, gelişen hadiseler, devletin içinde devleti içten vurma, milleti mağdur etme, masum, günahsız, devletine ve milletine bağlı, sevgisiyle mesaisini harcayan insanları, ailelerini devletin gücünü kötüye kullanarak, vesayet oluşturmak isteyenlere karşı direndik!!

Gerek yargıya, gerekse Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesine “sızan kirli oluşumları” ve onların avenelerinin maskelerini düşürerek, deşifre ettik ve daha da edeceğiz.

Zira elimizde böylesi “şer ve kirli” yapılara dair kanıtlayıcı deliller, bilgiler, bulgular mevcuttur.

Fiilen bizatihi aynı olayları yaşamış insanlarız da!.

Hiçbir babayiğit çıkıp “dedikleriniz doğru değil yanlış söylüyorsunuz, bunlar yaşanmamış, ya da bizlerin alakası yok” diyemez…

Tekzip de edemez…

Çünkü kirlilikleri “paçalarından” akıyor…

Daha deşifre edeceklerimiz çok…

Tabi biz bunları dile getirirken, ilgili ve yetkili zevatın da; “harekete” geçmesini istiyoruz..

İster yargı birimi olsun, ister emniyet birimi olsun; onlara düşen görev “ivedilikle” bu şer, organizeli suç örgütlerinin üzerine gitmesi lazım..

Çünkü tarihte işledikleri suçlar, hem de anayasal suçları teşkil ettiği için; devletin üzerine gitmesi gerektiğini düşünüyoruz..

Ama heyhat!

Tarihte yaşanmış hadiselerin failleri noktasında ölenler ölmüş, “toprakları bol olsun” diyemiyoruz, “mekânları cehennem olsun” diyoruz!.

Temennimiz şudur ki, tarih sayfalarına altın harflerle kahramanlıkları yazılan Türk Silahlı Kuvvetlerinin içine bir daha böylesi kirli nesneler sızmasın…

Varlık göstermesin, kendilerine yer ve mekân bulmasın…

Öyle inanıyoruz ki…

Recep Tayyip Erdoğan gibi bir devlet büyüğü, devletin başında olduğu müddetçe “geçmişteki” vahim vesayetler ikmale gelmez…

Yaşanmaz..

Yaşatanlar prim görmez…

***

Sevgili okurlar.

1 Ocak 1993’ten 2000’li yıllara kadar aralıklı olarak terör örgütüyle işbirliği içerisinde yaşayarak devletin bünyesine sızdırılmış, gerek Jandarma olsun, gerek yargı olsun, gerek istihbarat birimlerinde olsun; ne yazık ki görevlerini çok kötüye kullanan insanlar olmuştur.

O dönemin iktidarları, özellikle üçlü koalisyon dönemindeki olup bitenler, tam manasıyla bir facia, bir felaket, bir musibet diyebiliriz…

28 Şubat’a bağlı çok kirli karanlıkları bu ülke yaşadı.

Ama bugün onları bir kenara bırakalım.

Gelelim Diyarbakır’ımıza…

Son bir hafta içerisinde Cumhuriyet Başsavcısı Mustafa Çelenk Beyefendinin aktif çabasıyla yapılan operasyonlar çok büyük netice vermiştir.

Sevindirici olmuştur.

Halkı, özellikle Diyarbakır halkını ümitlendirmiştir.

Zira nerdeyse bir yıldan beri gerek yazılı medyamızın birinci sayfasında büyük puntolarla manşetten ve sürmanşetten yazdığımız “Arazi mafyaları, kaçakçılık, kumarbazlık, feodal yapı, halkın üzerine korku imparatorluğu yaratma” gibi hadiseler olsun!.

Gerekse de o paralelde oluşan fuhuş sektörü olsun…

Yani envai suç şebekeleri…

Bugün Çelenk sayesinde ve dirayetiyle, “adalet pençesi” darbeler vuruyor.

Ülkenin ve milletin selameti açısından…

Ki tüm yazdıklarımız, çizdiklerimiz yürütülen bu operasyonlarla bir bir ortaya çıkmaktadır…

Ve öyle düşünüyoruz ki daha bu işin arkası çok olacak.

Diyarbakır’ımızın da tertemiz, pırıl pırıl, eski deyimle şarkın Paris’i bir şehre dönüştürüleceğine inanıyorum!

Zira her zaman söylüyoruz.

“Bu bölgeye yıpranmış, çıkarcı, rantiyeci bürokratları değil, deneyimli, imanlı, inançlı, memleketine, milletine, hukuku, yasaları bilen ve uygulayan bürokratları gönderin..”

Hep, iktidarı uyarmışız.

Bu itibarla gerçekten bugünkü yargı kadrosu çok aktif bir şekilde çalışıyor ve adaletin pençesini oldukça vuruyor, yakalıyor, deşifre ediyor.

Keza aynı bünyede emniyetin bazı birimleri başsavcılığın talimat ve direktifleri paralelinde hareket ederek, hedefe ulaşıyorlar..

Bakınız bir hafta önce, arazi mafyası tarafından yapılan silahlı çatışma ve saldırıda, masum bir insan öldürüldü…

Yaralananlar oldu..

Ama saldırganlar kaçtı…

İşte o hadise genişletilerek dünden beri güzel bir operasyonla her şeyin altını üstüne getiren güvenlik güçleri, bu kepaze oluşumu derdest etti…

Cumhuriyet Başsavcılığını ve güvenlik güçlerini tebrik ediyoruz.

Ve devamını bekliyoruz.

Daha çok var çünkü.

Hele hele Diyarbakır’ın girişinde Seyrantepe’de bulunan o büyük arazi alanı…

İdeolojisi belirsiz bir mafya unsuru tarafından el konulmuş..

Kullananın kim olduğu belirsiz olmakla beraber, tapu hissedarları bile yanaşamıyor kendi mallarına ve araziye!

Belediyeler hiç sesini çıkarmıyor.

Kayyımlar adeta buna göz yumarcasına büyük bir sessizlik içerisinde malı götüren götürüyor misali!.

Keza yıllardan beri üniversite bünyesinde de aynı hikâyeler söz konusu…

Sonuç itibariyle silahlı çatışmalar ortaya konuluyor…

Korku imparatorluğu yaratılıyor.

Ve ne yazık ki belediyeler gibi, üniversiteler gibi devletin yetkili ve etkili kurumları da ses çıkarmıyorlar…

Ketum kalıyor…

Hal böyle olunca da neidüğü belirsiz oluşumların ardı arkası gelmiyor.

Niye derseniz?!

Çünkü bunlar bukalemun gibidirler..

Kendilerini hep zamana uyduran, kurnazca işlerini yürütenlerdir…

Ve “hegemonyalarını” destek aldıkları siyasilerle sürdürmüşlerdir..

Kimi zaman gelmiş; kendilerine PKK görüntüsü vermişler..

Kimi zaman gelmiş, KCK görüntüsü vermişler…

Kimi zaman gelmiş, iktidar partisinin gölgesine girmişler…

Kimi zaman gelmiş, “renk değiştirerek” devletçi kesilmişler..

Kimi zaman gelmiş; muhafazakar libas giymişler..

Pasif ve rantiyeci siyasilerin himayesinde; “varlıklarına” varlık katmışlar…

Yeri ve zamanı gelince; “ihanet hançerlerini” çekip vurmuşlardır…

İşte, Devlet-i Âliye’yi safa düşüren, makam ve mevkilerin politize olmasına neden olan “bu renksiz hain oluşumlara” itibar etmesidir…

Bizim çığlığımız bunadır..

Onun için de diyoruz ki; “Türkiye, geçmişine” mercek tutmalıdır…

***

Demem o ki!..

Son operasyonlarda “devlet devletliliğini” göstermiştir..

Ki göstermeye de devam etmeli..

Bir kanun devleti olmaktan daha fazlasıyla bir hukuk devleti olarak kendini göstermiştir.

İşte bu coğrafya, bu bölge halkı, böyle samimi bürokratların varlığını istiyor ve hep bekliyor.

Rantiyeci kirli siyasetin ve siyasilerin yapabileceği bir şey olmadığı gibi; hep arkalarında enkaz bırakmışlardır…

Olumsuzluklara hep göz yummuşlardır

Ve mağdur olan da, hep halk olmuştur.

Öyle inanıyoruz ki iki gün önce Diyarbakır’da Arazi mafyasına yapılan baskınların altından daha çok kirli ve karanlık şeyler çıkacaktır.

Zira yıllardan beri böylesi hadiselerin üstü kapalı olarak tutulmuştur!

Hele hele kârını başkasının zararında gören siyasilerimiz apayrı bir gaflet içerisinde olmaları, günlerini gün etmişlikleri de ayrı bir vesayet!

Biz bunları dilimizin döndüğü, kalemimizin yazdığı kadarıyla dile getirdik..

Ki getirmeye de devam edeceğiz..

Gerçekleri deşifre etmeye çalışacağız.

Bu bizim ve basının temel görevlerindendir.

* * *

Sevgili okurlar.

Şu Organize Sanayi Bölge Müdürlüğü..

Tam bir enkaz..

Enva-i hukuk dışı ve keyfilik söz konusu…

Ki önümüzdeki 14 Mayıs’ta Başkan ve Yönetim kadrosunun seçimi söz konusu.

Bu seçim, o kadar abartılmış bir seçim halini aldı ki, sanırsınız Milletvekili veya Cumhurbaşkanı seçimiymiş!

Çok büyük yarışa girmiş insanlarımız?

Sormazlar mı?

Hayrola!?

Bayram değil, seyran değil, eniştem…….

Neyin uğraşı ve yarışı sizinkisi!

Eğer büyük çıkar olmasa, rant olmasa, bu ne seçimdir, bu ne kavgadır, bu ne yaka paça çalışma yarışıdır diyecek bir hal olmazdı?!

Bugünden itibaren Diyarbakır Organize Sanayi Bölge Müdürlüğünün yıllardan beri yapmış oldukları yolsuzluk ve usulsüzlükleri ve bazı siyasi kadrolar tarafından gördükleri himaye şeklini peyderpey deşifre etmeye çalışacağız..

Yani, çarşaf çarşaf siz değerli okurlarımızla paylaşacağız..

Öylesine “nitelikli dolandırıcılık” şeklinde çalışmaları olmuş ki; akla ziyan bir hal var..

Hayali olarak köylünün arazilerinin ellerinden alınması mı dersiniz?!

Arazilerin peşkeş edilmesi mi dersiniz?

Gasp edilen arazilerin yüklü miktarda para karşılığı kayıtsız satışı mı dersiniz!.

Ne söylersiniz, aklınıza ne gelirse gelsin; hepsi bir garabet yumağı gibi yaşanmış…

Değineceğiz, neşteri vuracağız..

Tabi ki, Ramazan bayramı sonrası…

Burada, gazetemiz Bayram’da yayınlanmadığı için sizinle hasbi hal edemeyeceğiz..

Onun için de; şimdiden Ramazan Bayramınız mübarek olsun..

Bayram sonrası görüşmek üzere, selametle kalın..

En derin saygı ve sevgilerimle.

Hayırlı Cumalar…