DEVLETİMİZ HUKUK DEVLETİ Mİ, KANUN DEVLETİ Mİ, SİYASET DEVLETİ Mİ?!

Dört günlük yazı serimize başlık olarak kullandığımız “DEVLETİMİZ HUKUK DEVLETİ Mİ, KANUN DEVLETİ Mİ?!” ifadesine bir cümle daha ekliyoruz.

O da “SİYASET DEVLETİ Mİ?!”

Yani “Siyaset” kelimesini ekledik.

Zira görünenler tüm çıplaklığıyla gerçekleri ele veriyor.

Kimse de olup-biteni inkâr edemez…

Ancak yazdıklarımız ve ekranlarda söylediklerimiz, üzerinden zaman geçse de “meramına” ulaşıyor…

Sağ olsunlar!

Devletin yetkili ve etkili bürokratları, yani yargı erki olsun veya yürütme erki olsun; illaki söylediklerimizi görüyorlar diye düşünüyoruz.

Çünkü yazıldıklarımız ve söylediklerimizle alakalı, yeri ve zamanı gelince, harekete geçiyorlar…

Yürütülen inceleme, soruşturma ve araştırma neticesinde, hedefe ulaşmakta olduklarını görüyoruz.

Bundan dolayı da tebrik ediyoruz.

Geç de olsa illaki operasyonların varlığı söz konusu olmaktadır.

Özellikle yasadışı yapılanmalar, suç örgütleri, devletin içerisinde nüfuz etmiş illegal oluşumlar çökertiliyor…

Hem de büyük başarılara imza atılarak, “neşter” vuruluyor..

Özetle ifade etmek isterim ki  bizim yazdıklarımız, söylediklerimiz, siyaset alanında olmasa dahi devletin yetkili ve etkili kurumlarınca dikkate değer görülerek, gereken yapılıyor..

Nitekim yürütülen tahkikatlar neticesinde ortaya çıkan gerçek, hükmen ve fiilen bizim gündeme getirdiklerimizi “teyit” ederek, onaylamaktadır…

 

* * *

Sevgili okurlar.

“DEVLETİMİZ HUKUK DEVLETİ Mİ, KANUN DEVLETİ Mİ?!” başlığı altında geçtiğimiz Cuma günü, uzun uzadıya buradan kaleme aldığım mevzunun satır arasında, çok önemli ara başlıklar kullanmıştık..

O başlıkları tümüyle tekraren buraya almak istemiyorum…

Çünkü, köşemiz mevcudiyetiyle el vermediği gibi, diğer hasbi hal edeceğimiz konulara da yer kalmaz..

Pek tabi ki zaman kaybı da olur..

Ama isteyen okurlar Cuma günkü yazımıza “arşivden” ulaşabilirler…

Ancak, önemine binaen bazı ara başlıkları aktarmak istiyorum…

Ki mevzuyu daha bir detaylandırabilelim…

Deriz ya…

“Boşuna söylenmiş söz değil; “zaman en büyük müfessirdir” diye!..

Tabi burada önem arz edici olan; “olumsuzluklar zincirine” dair olaylara yerinde ve zamanında müdahale edilmesi..

Eğer ki edilmediği takdirde; bu kez yaşananlara dair “Atı alan Üsküdar’ı çoktan geçti” neticesi ikmale gelir!”

Bu ara başlık altındaki yazılan yazı ve hedeflediğimiz gerçek, son bir hafta içerisinde yapılan operasyonlar gerçekten bizi kanıtlamış durumdadır…

Onun için diyoruz ki büyükler de öyle demiş.

“Zaman en büyük müfessirdir.”

Zaman dilimleri içerisinde gizlenen her şey illaki günü gelince açığa çıkar ve kendini ele verir..

Ama geç de olsa illaki kendini ele verir…

Onun için diyoruz ki “Zaman en büyük müfessirdir, yani gerçekleri açıklayan temel unsur zaman!!.”

İki üç yıldan beri bölgemizde ve özellikle Diyarbakır’ımızda karşılaştığımız olumsuzluklar, feodal yapının dayatmaları, zorba kesimlerin çetevari biçimde halkın üzerine silahlı dayatmalarla korku imparatorluğu yaratarak vatandaşın arazilerini ellerinden almaları veyahut ucuza düşürmeleri gibi hadiseleri, yazıp çiziyoruz!…

Tehdit.

Şantaj.

Adam kaçırma gibi haller…

Ve bu yasadışı hadiseler, despotik tutumlar devam ediyor…

Özellikle Dicle Üniversitesi kampüs alanı içerisinde bulunan ve birilerine peşkeş edilen araziler, hala da aynı keyfiyetin hâkimiyeti altında işgal edilmektedir…

Üçkuyu bölgesindeki işgaller…

Hem de yıllardan beri vatandaş sömürülerek arazilere el konuluyor.

Hatta devletin ihale yoluyla vatandaşa satmış olduğu arazilere bile çöküyorlar…

Vesayet oluşturuyorlar..

Vatandaşın tapulu malını elinden almak istiyorlar…

Haraç alıyorlar..

Arazi ihalelerinde ihale kendilerine düşmeyince zorbaca “pul” adı altında haraç alıyorlar…

Bakınız, iki gün önce Diyarbakır’da büyük yankı bulan bir operasyon gerçekleştirildi…

Emniyetin yaptığı operasyona da “Koyunlar Operasyonu” adı verildi..

19 kişi tutuklandı, 13 kişi şartlı serbest bırakıldı…

Tabi bu operasyon icra edilirken der demez insan soruyor geçmişte dile getirdiği hadiseler açısından…

Peki ya Fidanlar, ya Canlar, ya daha kimler diyebileceğimiz; arazi işgalcileri…

Adını burada zikredemediğimiz veya hatırlayamadığımız daha kimler yok ki?!

Beri yandan, Seyrantepe Kavşağındaki yüzlerce dönümlük arazi…

Bin dönüm olduğu söyleniyor…

Bu arazinin üzerine konulan işgallerin kime ait olduğunu?..

Ya da belediyelerin şimdiye kadar neler yaptığını sormak gerekmez mi?!

Bugün bu yapılanların tümü açıkça söylemek gerekirse HDP belediyeleri döneminde peşkeş edilmiş arazilerdir?!

Ve elde edilen o paralar terör örgütüne gönderilmiştir.

En önemlisi de gelen giden iktidarların bölgedeki siyasileri tarafından da yaşananlara göz yumulması..

Ki kayyımlar tarafından da göz yumulmaktadır…

Dün olduğu gibi bugün de hala da göz yumulmaktadır.

* * *

Şu bir gerçektir…

1 Ocak 1993’ten 2000’li yıllara kadar aralıklı olarak terör örgütüyle işbirliği içerisinde yaşayarak devletin bünyesine sızdırılmış, gerek Jandarma olsun, gerek yargı olsun, gerek istihbarat birimlerinde olsun; ne yazık ki görevlerini çok kötüye kullanan insanlar olmuştur.

Zira nerdeyse bir yıldan beri gerek yazılı medyamızın birinci sayfasında büyük puntolarla manşetten ve sürmanşetten yazdığımız “Arazi mafyaları, kaçakçılık, kumarbazlık, feodal yapı, halkın üzerine korku imparatorluğu yaratma” gibi hadiseler olsun!.

Gerekse de o paralelde oluşan fuhuş sektörü olsun…

Yani envai suç şebekeleri…

Bugün Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı sayesinde ve dirayetiyle, “adalet pençesi” bu şebekelere ve suç örgütlerine darbe üstüne darbe vuruyor…

* * *

Biz bunu da bir önceki yazımızda ara başlık olarak aktarmıştık.

Bugün tekrar hatırlatıyoruz.

Ama bir iki cümle ilave ediyoruz.

Yıllardan beri devletin bünyesine sızmış veyahut sızdırılmış kirli amaçlı nice devşirmelerin, masum insanların üzerine devleti yürütmüş olmaları, nice aileleri mağdur etmeleri, rant, çıkar veya gizli örgütlerle işbirliği içine giren kirli jakoben unsurların varlığı tartışılmazdır..

Ki biz yazıp, çiziyoruz…

Şu 30 yıl içerisinde bu bölgede devlet güvenlik güçleri, PKK olsun ve diğer terör örgütleriyle olsun yapılan mücadelede ne yazık ki tam manasıyla bir türlü hedefine ulaşamıyor?

Tabi bunun nedenleri çok?

Ama Allah’a şükürler olsun ki son beş yıldır gerek İçişleri Bakanlığı olsun ve gerekse Adalet Bakanlığı olsun, çok güzel aktif çalışmaları ve bu bölgeye özellikle yargıda atadıkları dirayetli yargıçlar, savcılar, olayların üzerine gidiyorlar “terör yapılarını” çökertiyorlar…

Emniyet ve güvenlik güçlerine verdikleri talimatlar doğrultusunda “suç örgütü” yapılar bir bir bertaraf ediliyor…

Ki yıllardan beridir milletin, sokaktaki vatandaşın temel beklentisi de buydu…

Bunlarla mücadele edilmesi…

Ama o dönemlerde bir türlü istenilen ortaya konulmuyordu…

Çünkü birileri buralardan nemalanıp, palazlanıyordu…

Ama o devran bitti diyoruz…

Öyle umut ediyoruz ki, peyderpey bu yapıların üstesinden gelinecek..

Ve istenilen hedefe ulaşılacaktır.. 

Atılan neşterler, vurulan pençeler millete de bir teselli oluyor.

* * *

Sevgili okurlar…

Gelelim, Bayram’da yaşadıklarıma…

Bu bayram, şehir dışındaydım…

Adalet Bakanlığına mensup kadim dostlarımdan biri olan emekli bir başsavcıyla hasbi halim oldu…

İki saatlik bir görüşmemiz oldu…

Sohbette, 1970-75’li yıllarda Diyarbakır’ın Dicle ilçesinde, görev yaptığı esnada karşılaştığı “suç teşkil edici” hadiselerle nasıl mücadele ettiğini anlattı…

Yaşadıklarını şöyle aktardı…

“Mehmet Ali Bey!

Ben Diyarbakır’ın Dicle İlçesinde savcılık görevini yaparken, dönemin kaymakamı bana dedi ki filanca köye bir operasyonumuz olacak, köylerden silah toplama operasyonu gerçekleştirmek istiyoruz.

Aldığımız istihbarı bilgilere dayanarak köyler arasında herhangi bir çatışma nedeniyle köyün bir kesiminde büyük çapta silahların var olduğunu haber almışız.

Sizin de bu operasyonumuzu destekleme babında sizi haberdar ediyoruz…

-Ben de dedim ki; tabii ki madem görev yapıyorsunuz, biz de görevimiz dolayısıyla yapacağımız destekler temel görevimizdir.

Ama köylüleri hayali olarak ezdirmeden, keyfi olarak yanlış şikâyetler, abartarak yapılan temelsiz şikâyetler olmamak kaydıyla biz yargı olarak yanınızdayız.

Kaymakam bey jandarmayla birlikte harekete geçiyor…

“Bahro boğaz” köyüne baskınlar düzenliyor.

Bunu, bana köy muhtarı anlattı…

Aralarında kargaşa ve anlaşmazlık olan köylülerin bir tarafı, şikâyet edilen taraf köy meydanına çıkarılıyor?

Eşleriyle beraber…

Jandarma, köylülere; “her biriniz birer tane uzun namlulu silah getireceksiniz.  Nereden getirecekseniz getirin silah getireceksiniz.”

Bu şekilde bir dayatmayla köylüler “bizde silah yok, biz nerede bulalım, siz bulun getirin biz size para verelim satın alalım.”

Ama böyle bir şey yok.

Muhtar dâhil olmak üzere dönemin jandarması tarafından işkenceye tabi tutuluyor.

Dayak, sopa, jop vs.

Hatta bazı köylüler tehdit ediliyor.

“Silah getirmezseniz, sizin eşlerinizi elinizden alırız.”

Tabi bir şey çıkaramayınca ertesi gün köy muhtarı ve çok şiddetli dayak yiyen bir iki köylü bana geldiler…

“İşkence görmüşüz” diyerek savcılığımıza başvurdu.

Adamların ifadelerini aldım.

Gerçekten yüzlerinde kafalarında yara bereler vardı morarmalar vardı.

Bu defa doktordan rapor almak için adamları Sağlık Müdürlüğüne gönderdik, rapor alın gelin dedik.

Gittiler, Sağlık Müdürü korkudan rapor vermiyor..

Niye?

Jandarmadan tehdit almışlar.

Nihayet doktoru ikna ettim raporu doktordan aldırttım.

O işkenceyi yapan jandarma yetkilisini sorguladım, tutuklamaya sevk ettim.

Benim dönemimdeki hâkim Ahmet Necdet Sezer’di.

O tutuklamayı reddetti ve serbest bıraktı.

Ben itiraz ettim, tutuklamak zorunda kaldı.

İşte sizin yaşadığınız bölgede böylesine maceralar, vurdumduymazlıklar, kim ne yapıyorsa yanında kar kalıyor?..

Ve dönemin Başbakanı da Demirel’di.

Bu mücadeleyi verirken hep başarıyla görevimizi yapıyorduk.

Ama o zaman dahi ranta dayalı, köylüler arasında birbirlerini çekemeyen tarafta güçlü taraf para gücüyle veya ne gücüyle olursa olsun güçsüz tarafa hüküm sürüyordu.

Resmi bir devlet adamı olarak biz bunları bizzat müşahede ettik, gördük.

Ama müdahale de ettik.

Bunlar yaşadıklarımız, gördüklerimizin yanında, deveden kulak kalır.”

Kadim dostum, sohbeti koyulaştırırken bir anısını daha aktardı..

Ve dedi ki;

Adalet Bakanlığı müfettişliğim döneminde yine Diyarbakır’a geldim.

Gerek Ticaret Sanayi Odasında olsun, gerek icra müdürlüklerinde olsun.

Birçok yanlışlıklar yakaladım ve adamları tutuklattım.

O zaman öyleydi.

Bugün nasıl bilemiyorum?

Ben de dedim ki Sayın Başsavcım bu günler o günlere rahmet okutuyor.

30-40 yıldan beri PKK’nın mezalimi söz konusuydu.

Bu beş altı yıldan beri PKK ortadan kalktı.

Tam silinmediyse de etkisi pek yok…

Ama PKK’nın yerini tutan feodal yapı ve arazi mafyası var?

Vatandaşların üzerine silahlı tehdit ve yaralamalar var…

Adam öldürmeler var…

Suç örgütleri var…

Bunu derken, Başsavcım şöyle dedi;

“PKK’nın silindiği gibi, devletimiz adalet mekanizmamız, başsavcılıklarımız, emniyet teşkilatımız inşallah bunları görüyor ve mücadelesini vermekte olduklarını da ümit ediyoruz.”

* * *

Evet, kadim dostum Emekli Başsavcının tarihi bir anısını sizinle paylaştık..

Ki bu da gerçekten tarihi bir ders-i ibret olması gerekir.

Zaman zaman biz bunları kaleme alıyoruz, köşemizde yer veriyoruz.

Yakın tarihimizde başımızdan geçenleri, PKK’nın yapamadıklarını devletimizin bünyesine sızdırılmış ve yetki sahibi olmuş nice piyon ve devşirmelerin yaptıklarını birçok kez burada dile getirdik…

Çünkü bu şer yapıların devleti nasıl kötüye kullandıklarını gören, yaşayan ve bilen insanlarız…

Belgelerle yaşadıklarımızı sizinle paylaştık ve paylaşmaya devam ediyoruz.

En derin saygı ve sevgilerimle.